Yatağın içinde kımıldandığımda uyuya kaldığımı henüz fark ediyordum. Bakışlarım odada dolandığında ise Leo'nun burada olmadığını anlamam çok uzun sürmedi.Yavaşça toparlanıp yataktan kalktım, üzerimdeki geceliği düzelttiğimde adımlarım kapalı kapıya döndü. Uyku sersemliğiyle açtığım kapıdan dışarı çıktım ve büyük evin içinde şaşkınca gezdirdim bakışlarımı. Ortalarda ne leo nede onun çıkarttığı tıkırtı vardı.
"Merhaba... ben uyandım..." bakışlarım salonun büyük camlarına döndüğünde havanın hala karanlık olduğunu görüyordum. Bir gün mü geçmişti yoksa bir kaç saatlik bir sızma mı yaşamıştım emin olamadığımda adımlarım büyük salona doğru ilerledi.
Dağın başı denebilecek uzaklıktaki bu ev, son teknoloji ile korunuyor ve içindeki modern mimari ile insanı uzay çağında gibi hissettiriyordu.
Gri ve siyahların hakim olduğu bir salon, yüksek camlarıyla bahçedeki oturma alanını izleme şansı veriyordu insana.Böyle büyük bir evde yaşadığını hiç düşünmedim. Yani tamam sıradan bir apartman daireside beklemiyorum ama bu oldukça fazla...
Adımlarım salonun ortasına kadar geldiğinde mutfak tarafında tutundu gözlerim. Ada masasının üzerinde hazır bekleyen servisle orta duran büyük tencere dikkatimi çekti.
Midemden hissettiğim açlıkla sinsi adımlarım o tarafa doğru ilerledi ve parmak uçlarıma yükselerek tencerenin cam kapağını kaldırdım.Oldukça lezzetli görünen tavuk kızartmasının üzerinden bir kaç lokma alıp ağzıma attığımda lezzetiyle gözlerim kocaman oldu. "Şaka yapmıyor muşsun... lanet olsun bu çok iyi..." bir lokma daha alıp kapağı kapatırım diye düşündüm ama lokmalar birbirini kovaladı.
"Derisini yüzeceğim! Yemin ederim onu doğduğuna pişman edeceğim!"
Leonun öfkeli sesiyle hızla tencereyi kapattım ve geri çekildim. Şaşkınlıkla bakışlarım ana kapıya döndüğünde ağzımdaki lokmayı çiğneyerek Leo'nun görüş alanıma giren bedenine baktım. Yanında ondan boyca daha kısa bir adam vardı ve ikisininde beden dili oldukça öfkeliydi.
Lokmamı yutup yağlanan parmaklarımı sessizce yalarken sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştım.
"Yinede ilk hamleyi onların yapmasını bekle. Bana sorarsan öbür türlüsü bizi saldırgan gösterir." Dedi kısa boylu adam.
"Sikerim! Umurumda bile değil! Sınırı böyle aşamaz! Kurallar gayet açık! Herkes kendi alanında kalır ve teslimat anlaşmaya uygun yapılır! " öfkeden köpürüyor...
"Leo.."
"Bana şöyle söyleme! Saldırgan mı gözükmekten korkuyorsun! İçlerinden geçeceğim! Saldırı ne demekmiş iliklerine kadar hissedecekler! "
"Bu adamları biliyoruz kardeşim, savaşırken kuralları olmaz." Kısa boylu adamın uyarısı korkulu bir titreklikle çıktığında Leo öfkeyle hırladı.
"Kaybedecek hiç bir şeyim yok! Olsaydı bile benim aileme bulaşacak kadar cesur olmadıklarını biliyorum! Şimdi git Frank! Git ve onlara güzel bir kutuda adamlarının kellesini yolla! O iş öyle telefon tehdidiyle olmaz! Onlara Leonardo Wilson'un selamını ilet!"
Söylediği şeyle ağırca yutkundum.
Bahsettiği bu kelle olayı söz gelimi bir şey olmalı... değil mi? Yoksa bir adamın kafasını kutuya kim koyar..."Nasıl istersen kardeşim." Açtığı kapıyla beraber evden uzaklaşan Frank ile Leo ardından kapıyı sertçe kapattı ve öfkeyle yumruğunu zırh gibi kalın olan demire geçirdi.
Olduğum yerde sıçradım..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFENDİMİ ARARKEN / +21 (çizgi studioda devam ediyor)
Roman d'amour" lütfen! Flora, bana İsmimle seslenme." Uyarıcı sesiyle çenesinin gerildiğini hissedebiliyordum. "Ne dememi beklerdin? Adın bu değilmi." Hızla tezgahın üzerine zıpladım ve oturdum. Bacaklarım aşağıya sarkarken bakışları kısa şortta tutundu. "İsmim...