18 Bölüm: Ölü ile dans

21 2 0
                                    

Salonun ortasında gördüğüm annemdi. Ama canlı olan hali değil, cansız olan hali. Babamla birlikte dans ediyordu. Acaba ben kafayı mı yedim? Zaten bir anım normal olsa şaşardım.

Büyük bir avizenin olduğu yere doğru kafasından bir halatla bağlı, babamla evlendikleri gün giydiği gelinliği, gözleri yerinden çıkmış, gülümseyen yüzüyle bana bakıyordu. Kısacası bir ölü gelindi.

- Aa kızım hoş geldin. Biz de seni bekliyorduk annenle.

- Ne o? Annemi ölü olarak sevmeye mi başladın?

- Ayıp ediyorsun ama.

- Öyle mi?

- Evet kızım. Gel ailecek oturalım.

- Nereye? Mezara mı?

- Ama hiç komik değil kızım.

- Ben de komik olsun diye söylemedim ki. Gerçeği söyledim.

- Derken?

- Şuan etrafın sarılmış durumda. İstersen teslim olabilirsin. En azından daha az ceza yersin.

- Rüyanda görürsün.

- Yo. Baya gerçek. Senin için bir rüyaya çevirebilirim ama.

Beni kapıdan ittirdi fakat hesap etmediği birşey vardı; ayağımı. O geçerken ayağımı kapının yanına koydum. Düşerken yüz ifadesi beni benden aldı. Yüzü sirkeye döndü sirkeye.

- Aa baba sirke mı satıyorsun?

- H-hayır.

- Yüzün öyle demiyor ama, dedim gülerek. İşte içimdeki piskopatı biraz dışarı salmış, otlatıyordum. Ardından polisler geldi. Polisler geldiğinde babamı yerde; yüzü sirke satarken, beni de ayakta kahkahalara boğulduğumu görünce ben nereye düştüm düşüncesine takıldılar. Ama hemen ayıldılar. Onları görünce hemen ciddileştim.

- Ne bakıyorsunuz?! Alsanıza suçluyu. Hadi yaylanmayın!

- Hemen savcım.

- Ha bu arada son kurbanı da alın da gidelim. Bu davayı da kapatıyoruz.

İçeri girip baktıklarında gene başsavcının öldürülmüş olduğunu gördüler. Zafer komiser yanıma geldi.

- Savcım.

- Efendim?

- Tahminen ne zaman başsavcı olursunuz?

- Ne o? Benim ölmemi mı istiyorsun?

- Yok savcım. Siz hiç olmayın manasında dedim. Siz ölürseniz o zaman biz ne yaparız.

Acaba gerçekleri bilsen bunu bana söyler miydin? Yoksa ölmemi mi dilerdin?

AKŞAM

Ben davaları kapata kapata bir hal oldum. Bir kendime vakit ayıramadım. İlk kez hayatımda bir davaya çalışmayacaktım. Zaten hayatım boyunca çalışıp naptım ki? Gene sonunda katilin kızı oldum. Doğrusu bundan suçluluk bile duymuyorum. Zaten davayı annemi öldürerek bitireceğini biliyordum.

Küçükken anneme babamla severek mi evlendiniz? diye sormuştum. Annem babamla zorla evlendiğini söylemişti. Tam 10 yaşımda tekrar sormuştum. Annem ise aynı cevabı vermişti ama bu sefer tek fark bana babamla kendi hikayesini anlatmasıydı. Ama hikayeyi hayal meyal hatırlıyorum.

Yarın vasiyeti açıklanacaktı ve tek varisi bendim. Almak istemesem de, annem bana sahip çıkmamıştı ama onun bıraktıklarına gözüm gibi bakacaktım. Çünkü kötüyle kötü olunmaz. Ama bu hatıralara dayanamayıp hepsini bir vakıfa bağışlayabilirdim.

O düşüncelerden sıyrılıp bir yapboz yapmaya karar verdim. Doğrusu yapboz yapmayı sevsem de bir saat aynı bölgeyi arayıp bulamayınca insan küplere binip uçasım geliyor. Yapmaya başladıktan yarım saat sonra kapı çaldı ve benim en sinir olduğum şeydi. Bir işle uğraşırken biri gelmesi. Sonunda kapıya çakıcam " hiçbir canlı giremez" diye.

Bir hışımla kapıyı açtım.

- Ne var dayıoğlu. Bu saatte ne yapıyorsun benim kapımda? Ama sen hiç konuşma. Seni çekecek ne kafam var ne ruhum. Haydi iyi geceler, dedim.

Tam kapıyı kapatırken Buğra kapıya ayağını koydu.

- Ama senin için o kadar uzun yoldan geldim güzellik. İnsan bir içeri alır ya.

- Bana bak Buğra. Zaten tepem atık, yorgunum da benimle oynama.

- Ateş misin sen ki seninle oynamayacağım, dedi. Kaşıtacan kendini illa. Okey. Sana tabancalar, bıçaklar yetmedi. Bir de tavayla deneyeyim.

- İki saniye bekle. Hemen geliyorum.

- Tamam canım benim, dedi.

Mutfağa gittim. Tavayı aldım, içinde de yağ vardı. Artık neresine gelirse.

- Buğra

- Efendim

- Hazır mısın?

- Neye?

- Buna

Tavayı kafasına vurdum. Sonra da yüzüne yağı fırlattım. Yağı bir de yeni yeni kızartmıştım ama kaşındı. Gel de beni kaşı dedi, ben de asli görevi yerine getirdim. Kapının önünde bayıldı, kaldı. Bu sefer kaçamadı da. Ama başıma da kalmış oldu. İşte bu hiç iyi olmadı.

Artık onu bir buz gibi suyla buluşturmak lazım. Dış kapıdan banyoya kadar sürükledim. Sonra da duş kabininin içine bıraktım. Eşsek ölüsü gibi birşeymiş.

Sonra duş başlığını elime alıp ÿüzünü ıslattım. Çocuğun yüzü kıpkırmızı olmuş. Suyu vurunca gözleri bir anda açıldı.

- Yaşıyor muyum?

- Merak etme. Daha ölmedin.

- Yüzüm soyulmuş gibi hissediyorum.

- Eee şey biraz öyle oldu diyebilirim.

- Nee?! Lütfen yüzümün yandığını söyleme bana.

-...

- Sen ciddi misin?

Ellerimi boynuna koyup sıkmaya çalıştı.

- Boğ beni. Kurtulayım bu azaptan.

- Saçmalama, dedim ellerimi geri alarak.

- Oy nenem. Ben nerelere gideceğim?

- İstersen bir de yas tut ha. Ne dersin?

- O 2. kısım. Şimdi sus. Ağıtıma devam edeyim.

- Ya bir sus. Madem ayıldın. Hadi canim evine. Kalkk, dedim kaldırmaya çalışarak.

- Bak hasta olursam sana vicdan azabı olurum.

- Yav he he. Kalkar mısın?

- Yanlışlıkla karakola girerim. Seni şikayet falan ederim. Yoksa ben niye gitmeyim ki. Hatta bırak gideyim, dedi kalkmaya çalışarak.

- Beni bununla mı korkutacaksın? Hadi yürü git. Şikayet etmezsen adam değilsin. Haydi hodri meydan. Ama ben bu bütün hepsini sana teker teker yediririm ona göre.

- İyi o zaman ben gideyim, dedi kalkarken.

Kalktığında başı döndüğünden bana tutundu.

- Noldu taş adam? Pulların mı döküldü?

- Gece şuan ciddiyim. Bu gece burada kalabilir miyim? Başım cidden çok dönüyor.

- Bana bak sen rol falan yapmıyorsun değil mi?

- Gece- dedi ve ardından yere düştü. Bende onu tam tutmadığımdan benim üzerime düştü.

Kırmızı GülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin