İşte o görmez olaydım dediğim sonuç, onunla kardeş çıkamamızdı. Zaten bende şans olsa bununla karşılaşır mıydım acaba? Ama her iki türlü de geberteceğime göre sorun yok.
Yok olacak zaten ama içten içe bir sevmedim değil yani fakat yanlış kişiyle kardeş.
Oradan çıktım ve günün bombası olan cenazeye gittim. Cenaze ise birkaç ay önce hapise attığım adamın cenazesi, Dündar Sağlam. Adamın hapise girmesi içime sinmemişti zaten. Fakat onun hücresinde de kırmızı gül bulunmuş. Yani kırmızı gülün katili hale aranıyor. Kısacası dava henüz kapanmadı.
Keşke başka birşey dileseydim. Üvey kardeşimle beraber gittim ama pekte mutlu değildim. Peşimde kuyruk gibi dolaşmasından. Cenazeyi ise deniz kenarında yapıyorlar bi de. Sorduğumda adam vasiyetinde denize gömülmek istediğini beyan ettiği içinmiş.
Abisinin kimsesi kalmamış, kin duyduğu ailesi yok olmuştu. Şahsen onun yerinde ben olsaydım zil takıp oynardım. Bana hayatım boyunca bir hiçmişim gibi bakan, beni dışarıda bırakan bir aile ise bende onlar öldükten sonra hiçbirini umursamadan, bana o kadar eziyet çektirenlere bir damla göz yaşı bile akıtmam.
Herşey iyi, hoş giderken bir silah patlaması geldi. Tüh be! Benden başkası önden gebertti ama şuan o konuyu bırakayım. Üvey kardeşim tam kalbinden vuruldu. Şuan hiç duygu sömürüsü yapmayacağım. Bi de hala bana karşı havalı olma peşinde.
- Senin attığın daha çok acıtmıştı , dedi. Kimse fark etmeden kurşuna daha çok bastırdım. Kaşınıyor hala, gevezelik ediyor.
Keşke kalbinden vurmak yerine dilini kesselermiş, daha çok işe yarardı. Artık onu da ben yaparım. Ambulansı falan çağırdılar, alıp götürdüler. Benle onlarla gittim. Hiç öbür insanların "ay çok geçmiş olsun" laflarını hiç çekemeyeceğim.
Oraya geldiğimde ameliyatını falan yaptılar, sonra odaya aldılar. Ben olsam sapasağlamsın çık git deyip yollardım. Merhametli adamlarmış. Doktor, bir kaç saate kendine gelir diyerek odandan çıktı. Bunun başında refakatçi olarak durmak istemiyorum. Ben aradan sıyrılır, giderim.
Bir kaç saat sonra kendine geldi. Keşke uyanmasaydı. Geveze! Susmuyor ki kafa dinleyeyim. Yok şu, yok bu! Ölümden döndü hala geveze ya! Doktor, yarın çıkabilirsiniz dedi allahtan. Yoksa ben bunun çenesini nasıl çekecektim. Saat üçe doğru yaklaşırken uyudu.
Bende çıktım dışarı, hava alayım diye. 1 saat sonra ölüm haberini aldım. Yuh be! Biri beni mi dinliyor? İç sesimi falan. Bende şaşkınlıktan dört köşe oldum. Benim gitmemi beklediler herhal. Ama ya! Ben daha onun dilini kesecektim. Hevesim kursağımda kaldı. Üstelik üstünde kırmızı gül olduğunu söylediler. Bide bunun cenaze işleriyle uğraştım. Tek yakını ben kaldığım için.
Cenazesine herkes geldi. Onun "tanıdıklarım" dediği de Orhan Kavaklı'nın anlaşma yapıp sonra iş anlaşmazlığı sonucunda anlaşmayı bozan kişi, Ahmet Çakmak. Üvey kardeşim denilen meftah nelere bulaşmıştı?
40larında olan bir adam, eşi de 40 larında gözüküyordu. Onlarla tanışmaya gittim. Ne de olsa üvey kardeşimin tanıdığı. Selam vermezsem ayıp olur.
- Merhaba Rüzgar'ın üvey ablasıyım. Sizden çok bahsetti ama sizinle tanışma fırsatımız olmadı. Ben Gece Soykan. Siz? dedim. Sanki bilmiyorum adının Ahmet Çakmak olduğunu ama kibarlıktan sordum.
- Bende Ahmet Çakmak, memnun oldum Gece hanım. Bu da eşim Hatice, dedi. Hatice hanımın elini sıktım, sahte bir gülümseme ile. Sonra bir motor sesi gelmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Gül
غموض / إثارةKeşke o saçlarında parmaklarımı gezdirebilseydim; O al al olan yanaklarına dokunabilseydim; O dudaklarına dudaklarımı değdirebilseydim; Sen de benim bu kadar zampara olduğumu bilseydin; Beni acaba gene de sever miydin?