BUĞRA'NIN ANLATIMLA
Gözaltı kararı gelince anında bana kelepçeyi taktılar ve kapıya doğru sürüklemeye başladılar. Tam evden çıkacakken önümü Kiraz kesti. Onun saçları öyle muhteşem ki karşısında neredeyse salakça gülümseyecektim. Beni öpecek sandım. Çünkü dudağıma doğru yaklaşıyordu fakat bir hareketle dudağımdan vazgeçmiş gibiydi. Kulağıma yaklaşıp bir şeyler fısıldamaya başladı.
- Buğra Bey ben size ne demiştim? Eğer sevgilimi siz öldürdüyseniz bu kadar nazik olmayacağımı söylemiştim değil mi?
- Fakat ben zaten sevgilinizin katili değilim ki?
- Onu artık karakolda göreceğiz.
- Acaba nazik olmayan haliniz nasıl? Çok merak ettim.
- Eğer suçluysanız zaten o halimi seve seve izleyip göreceksiniz dedi sırıtarak. Acaba Gece'yi öldüren o mu?
- Götürün şüpheliyi!
- Peki Avukat Hanım.
Sonra beni götürmeye başladılar. Bahçenin dışında bütün medya beni bekliyordu. Arka bahçeden çıksak olmaz mıydı? İlla o taraftan çıkacağız. Orası kraliyet önü sanırım, bir benim haberim yok.
Bahçenin dışına çıktığım andan itibaren fotoğrafımı çekmeye başladılar. Kesin bir dergiye falan kapak edecekler. Lan bir dur! Kafamı eğip durma! Güzel çıkamıyorum. Dergiye falan koyarlar, yamuk yumuk çıkarım. O zaman gider seni gömerim Rüzgar'ın yanına.
Muhabirler bir yandan soru soruyorlar, bir yandan o fotoğraf makinesinin flaşı gözümü alıyor. Bende bir yandan muhabirleri kesiyorum, bir yandan flört ediyorum ama lanet olsun ki, şu lanet avukat benim bu yahşi cazibeme göz ucuyla bile bakmıyor. Doğrusu Gece de aynısını yapmıştı bana. Bunlar niye bana bakmıyor, bir türlü anlamıyorum. Genetik hatalı sanırım. Yoksa benim cazibeme nasıl karşı gelsinler?
Oradan nasıl çıktım hiç bilmiyorum. Polisler, muhabirler bana yaklaşmasın diye önlerini kapatmaya çalışıyor, bir diğeri beni dakika da bir itip duruyor, ben ise ondan kaçıp kurtulmak istiyorum. Tam elinden kurtulacakken diğeri gelip tutuyor. Sonunda " Bırakın be! Bir işi bile birlikte yapamıyorsunuz! Kendim arabaya binerim." diyecektim fakat dememe gerk kalmadı. Çünkü tam arabaya binecekken suratıma domates yedim. Kim attı diye bakarken bir daha yedim. Üçüncü tam suratıma yiyecekken onu gördüm. Rüzgar'ın annesi. Hem de öz olan. O an polisler bile şaşırdı. Çünkü Rüzgar'ı işe alırken Rüzgar bana annesinin öldüğünü söylemişti. Bunları düşünürken arabaya bindirdiler.
Burası da baya havasızmış. Boğuluyorum sanki. Diğer polislerin de arabaya bindikleri gördüm. Ama sonrası koca bir kabus...
Rüyamda santranç oynuyordum. Hem de Gece'yle. Onu gördüğümde ilk irkildim. Fakat ona tekrar baktığımda kahkaha atıyordu. Bu arada bütün taşlar doğru bir şekilde sıralanmış, ciddi ciddi oynuyorduk. Beyazlar bende, siyahlar ondaydı. Zaten bana en son ne zaman gelmişti ki siyah taşlar?
Karanlık bir odada, hiç ışık almayan bir yerde. Zaten onu da hayal meyal görüyordum. Çünkü simsiyah giyinmiş, sanki tutulacak yası var. Sanırım cehennemde kardeşini görmüş. Ne güzel. Artık kardeş kardeş oynarlar. Bence Gece'ye güzel bir iyilik yapmış oldum. Artık kardeşine yapmak istediklerini orada doya doya yapar. Hedefi bendim ama.
- Taşını oynatmayı düşünüyor musun artık Buğra?
- Hı?
- Kafan yerinde mi? Doğrusu ben öldüğümden beri kafan yerinde mi acaba? Ama benden sonra kuzenime aşık olduğuna göre senin için pek bir önemim yok sanırım. Artık taşını oynatsan mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Gül
Misteri / ThrillerKeşke o saçlarında parmaklarımı gezdirebilseydim; O al al olan yanaklarına dokunabilseydim; O dudaklarına dudaklarımı değdirebilseydim; Sen de benim bu kadar zampara olduğumu bilseydin; Beni acaba gene de sever miydin?