Hissizlik.
Hissetmemek ne demekti? Acıyı, öfkeyi, nefreti, pişmanlığı, üzüntüyü? İnsan bunları hissetmediğinde de hâlâ insan mıydı? Hiçbir şey hissetmemek iyi bir şey miydi yoksa kötü mü?
Hor görülmek ne demekti peki? Önemsenmemek, küçümsenmek, itilip kakılmak? Tek bir insanın bunu yaşaması zarar verir miydi tüm insanlığa? Hayır, vermezdi. İnsan ne yaşarsa kendi içinde yaşardı. Kimsenin umurunda olmazdı hiçbir şey.
Çünkü dünya bakan ama göremeyen milyonlarca gözle doluydu.
Yine o küçük koridordan geçerken üzerimde hissettiğim bakışlar sanki bana hakaret ediyordu. Sanki denk geldiğim her yüzde bir küçümseme vardı. Elbette böyle bir şey yoktu. İnsanlar sadece bakıyordu. Öylesine bakar gibi. İnsanların rastgele gözünü çevirdiği kişinin dakikalar önce yaşadığı kabustan bihaber olması benim suçum değildi. İnsanlığın suçuydu.
Vicdanı alınmış, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla hareket eden insanların suçuydu. Dakikalar önceki vahşetin ve cinayetin hesabı kesilmeliydi onlara.
Az önce bir cinayet işlenmişti ama kimse oralı bile olmamıştı.
Az önce bir cinayet işlenmişti ama kimse dönüp bakmamıştı.
Az önce gencecik bir kız canından olmuştu ama buna herkes gözünü kapatmıştı.
Gören gözünü, duyan kulağını, bilen de ağzını kapatmıştı.
Az önce buradaki herkes bir kızın çırpınışlarına, haykırışlarına ve yalvarışlarına sırt çevirmişti.
Az önce insanlık ölmüştü.
Benimle beraber.
"Bu odadan dışarı çıkarsan seni öldürürüm!" Evdeydik. Cihan'ın evi. Kolumdan tutup beni dört gündür kaldığım odanın kapısından içeri atarken aynen bu cümleyi kurmuştu.
Korkmuyordum artık çünkü ne hissedeceğimi bilmiyordum. Yapayalnızdım ve beni korkutan tek şey de buydu. Gözlerimden yaşlar dökülürken sessizce yatağın üzerine geçtim cenin pozisyonu alarak yatakta uzandım. Az önce olanlar ve az kalsın olacakları düşünürken hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.
Cihan'ın zoruyla odaya girdiğimde karşımda kırklı yaşlarının sonunda gibi duran bir adam karşılamıştı beni. Yüzündeki ifadeden hiç hoşnut olmayarak içeri doğru ilerledim sonra. Adam, benim bu odaya ne için geldiğimi bildiği için yüzünde silinmez bir gülümsemeyle oturduğu yerden kalkarak yanıma gelmişti ve bana hayatımda duymadığım çirkin sözler ederek dokunmaya başlamıştı.
İlk dokunuşunda kendimi geri çekmem onu sinirlendirmiş olmalıydı ki, hareketleri daha da vahşileşmişti. Beni odanın az ilerisinde olan geniş yatağa doğru götürmek istediğinde ise ona bağırmıştım. Bu onu daha da sinirlendirmişti ve kolumu sertçe tutarak beni yatağa fırlatmış ve hızla üzerindekileri çıkarmaya başlamıştı. Bense neyin içine düştüğümü sorguluyor, hayata ve şansıma küfrediyor, Cihan'ın şerefsizliğine söyleniyordum içimden.
Sanki ben bir eşyaymışım gibi beni birkaç saatliğine kullanması için bir adama vermişti.
Adam pantolonunu da çıkarmak üzereyken hızla yataktan kalkıp ona bağırmaya ve üzerime doğru geldiği için de onu ittirmeye çalışmıştım. Bağırıyor, çağırıyor, yardım dileniyor ve çaresizce etrafıma bakınıyordum ama hiç kimse oralı olmuyordu.
En sonunda adam beni yakaladığında ve bir yandan tehditler savurup bir yandan da bedenime sahip olmayı arzuladığında bulunduğumuz odanın kapısı büyük bir gürültüyle açılmış içeri Cihan girmişti.
Dört gündür ilk kez onu gördüğüme sevinmiştim ama bu sevincim anında toz olup uçmuştu. Çünkü bu odaya girmemin sebebi de oydu.
Beni adamın kolları arasından çekmiş, içeri girip işini bozduğu için ona öfkeyle bakan adamaysa sağlam bir yumruk indirmişti. Sonrası ise hep kavga, gürültü, korumalar ve kaçıştı.
Bense sadece ağlıyordum. Düştüğüm duruma, çaresizliğime, yalnızlığıma.
Odanın kapısı aniden hızla açıldı. "Kalk!" diye emir verdi Cihan. Yaptığı tek şey emir vermekti zaten. Sırtım ona dönüktü ama yüzünün aldığı ifadeyi hayal edebiliyordum. "Kalk! Gidiyoruz!"
Kumarhane diye tanımladığım yerden yine oraya geldiğimiz bir arabayla kaçarken, sanki suçluymuşum gibi yol boyu Cihan'ın bana bağırışlarını ve azarlarını işitmiştim. Bana durmadan bağırıyor, işini mahvettiğim için sitem ediyor ve suçum varmış gibi beni tehdit ediyordu.
Ailemi öldürmekle.
Yavaşça ona doğru döndüm ve yine ağır hareketlerle doğrularak yatakta oturur pozisyona geldim. "Ne istiyorsun?" diye sordum, hissizce.
"Üstünü başını değiştir, gidiyoruz!" dedi, sertçe. Üzerimde hâlâ o iğrenç elbise vardı. O iğrenç adamın her yerine dokunduğu elbise. "Ne bakıyorsun? Duymuyor musun sen beni?"
Ayağa kalktım öfkeyle. Ve ben ayağa kalkınca o bir adım geri çekilmişti. "Sen aşağılık bir adamsın biliyorsun değil mi?" diye sordum. Korkmuyordum artık. Hiçbir şey umurumda değildi. "Allah senin belanı versin!"
"Bana bak!" dedi kolumu sertçe yakaladığında. Elinde tuttuğu ceketini ise gelişigüzel bir şekilde arkasındaki puf mindere fırlatmıştı. "Zaten işimi mahvettin, abuk sabuk konuşup beni delirtme! Senin beceriksizliğin yüzünden hayatım mahvolabilir benim!"
"Geber!" diye bağırdım, acıyla. Kolumu acıtıyordu. "Benimkini mahvettin seninki de mahvolsun!" Kolumu daha çok sıktı. Gözlerimden yaşlar döküldü istemsizce. "Sen bana ne yaptırdığının farkında mısın? Hayatımda hiç tanımadığım bir adamın koynuna giriyordum az kalsın! Bana tecavüz edecekti o adam!"
"Ama yapmadı!" dedi, öfkeyle dişlerini sıkarak. "Sen onu bile beceremedin!"
Kolumu geri çekmek istedim ama başaramadım. Çok güçlüydü ve benim gücüm ona yetmiyordu, hiçbir manada. "Sen beni oraya bu yüzden mi götürdün gerçekten?" diye sordum. Hâlâ çok öfkeliydim.
"Amacım o değildi," dedi. Kolumu hâlâ çok sıkı tutuyordu. "Spontane gelişti o."
"Ya bana tecavüz etseydi?" diye sordum, öfkeli bir acıyla.
"Ama etmedi!" dedi, bağırarak. "Kes şimdi şunu da hazırlan hadi!"
"Hazırlanmayacağım!" diye bağırdım. "Hiçbir yere gelmiyorum seninle! Ne yaparsan yap bana, umurumda değil. İstersen öldür!"
"Sana bir şey yapmayacağımı sen de biliyorsun," dedi.
Duyduklarıma inanamıyormuş gibi bir tavır takındım. Ciddi miydi? "Sen şaka mısın ya? Senin yüzünden iğrenç bir herif dokundu bana! Sahip olmaya çalıştı! Hepsi senin yüzünden!"
"Zamanında gelmeseydim sadece çalışmakla kalmaz işini bitirirdi," dedi, kulağıma doğru eğilip dişlerinin arasından konuşarak. "Hayatını kurtardım ben senin."
Kafamı geri çekip yüzüne baktım. Yaptığı şeyden gurur duyar gibi bir hali vardı. Dayanamadım ve yüzüne tükürdüm. "Aşağılık pislik!"
Gözlerini yumdu. Çok sinirlenmişti farkındaydım ama korkmuyordum işte. İsterse beni öldürebilirdi. Az önce yaşadığım şeyden daha az koyardı bana. Yeniden gözlerini açtığında kolumu bıraktı ve birkaç adım geri çekildi. Kolumda bir rahatlama hissettim fakat fazla uzun sürmedi, acısı çok daha baskındı. Hatta muhtemelen kolum şu an mosmordu.
"Eğer," dedi yavaşça. "Bir daha." Bana doğru bir adım attı. "Bunu yaparsan..." Bir adım daha attı ve gözlerimin içine öfkeyle baktı. "Seni mahvederim!" Gözlerimi kaçırmadan suratına baktım. Kolunun tersini yüzüne götürerek tükürüğümü sildi ve hızlı adımlarla odadan çıkarak kapıyı sertçe kapattı.
Yeniden yatağa otururken bakışlarım hemen karşımda duran cekete takıldı. Ceketini unutmuştu. Hızla yerimden kalktım ve ceketi minderin üzerinden alarak ceplerini yokladım. Ceketin iç cebinde bir telefon bulduğumda heyecanla ve hızlı hareketlerle onu çıkardım ve doğrudan polisin numarasını tuşlayarak telefonu hızla kulağıma götürdüm.
Derin bir nefes verdiğimdeyse aslında ölmek istemediğimi, bir an önce buradan kurtulup aileme kavuşmak istediğimi daha çok fark ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/350669680-288-k805831.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)
General FictionÇok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız. O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaber...