"Cihan Tunalı," diyen bir ses duydum odadaki yatağın üzerinde otururken. "İki gündür beni ekiyorsun ve benim buna tahammülüm kalmadı."
Ses Tülin denen kadına aitti. Cihan'ın bana verdiği oda onun odasının hemen yanında olduğu için kapım kapılı bile olsa oradaki sesleri rahatlıkla duyabiliyordum. Tabii rahat duymamın sebebi daha çok onun odasının kapısının açık olmasından da kaynaklanıyordu.
"Meşgulüm," dedi Cihan.
"Bana bile mi?" diye sordu Tülin.
"Sana bile," diye kestirip attı Cihan.
Onlar öylece konuşurken bense Cihan'ın daha birkaç dakika önce bana giymem gerektiğini söylediği elbiseye bakıyordum.
Bez parçası demem daha doğruydu belki de.
Elbise o kadar miniydi ki tam dört karışıma tekabül ediyordu. Ve Cihan benden bu dört karışlık bordo elbiseyi giymemi istiyordu. Yanında bir de topuklu ayakkabı vardı. Yaşımın da vermiş olduğu tecrübesizlikle daha önce hayatımda hiçbir zaman ve hiçbir yerde giyemediğim bir türdendi. Oldukça yüksek topuklu ve parlaktı.
Ben akrabalarımın düğününde bile topuklu ayakkabı giymemiştim. Çünkü bunu bir kere denediğimde hem bileğimi burkmuş hem de ayakkabının topuğunu kırmıştım ve bu tür ayakkabıların bana göre olmadığını anlamıştım.
Şimdiyse Cihan benden bu ayakkabıyı giymemi istiyordu ve üstelik benim daha önce giydiğimden çok daha yüksek topukluydu.
Benim bu elbiseyi ve bu ayakkabıyı giyebilmem için Cihan'ın beni öldürmesi gerekiyordu.
Aksi mümkün değildi.
"Beni geri plana atman canımı sıkıyor." Tülin denen kadının sesini duyunca bakışlarımı elbiseden çekerek kapıya çevirdim. İki saniye geçmeden kapı açıldı ve içeri önce Cihan ardından da Tülin girdi.
"Hazırlanmamışsın," dedi Cihan, kaşlarını çatarak bana bakarken. Tülin de hemen arkasında durmuş, meraklı bakışlarını bir bana bir de Cihan'ın bahsettiği elbiseye çevirmişti.
"Giymeyeceğim," dedim, yeniden elbiseye baktığımda.
"Bir yere mi gidiyorsunuz?" diye sordu, Tülin meraklı bir ifadeyle.
Sorunun muhatabı Cihan'dı ama o da bunun farkında olmasına rağmen ona hiçbir cevap vermeyerek bana bakmaya devam etti. "Giymeyecek misin?" diye sordu. Sanırım bu onu şaşırtmıştı. Ne bekliyordu ki?
"Evet," dedim.
"Sebep?" diye sordu.
"Ben böyle elbiseler giymem," dedim, dürüstçe. Oturduğum yataktan hiç kalkmıyor, dizlerimi birbirine çekmiş bir vaziyette Cihan'ın gittikçe çatılan kaşlarının altındaki koyu renkli gözlerine bakıyordum. "Üstelik nerede ne amaçla giyeceğimi bile bilmiyorum," diye ekledim, sessizliğinden faydalanarak.
Bakışları benim karşımda ve onun da solunda kalan puf minderin üzerine fırlatılmış bordo elbiseye çevrildi. Birkaç saniye elbiseye baktı ve sonra yeniden bana çevirdi gözlerini.
"Bu elbiseyi giyeceksin," dedi, sakinlikle.
"Cihan ne oluyor?" diye sorarak araya girdi Tülin.
"Seni ilgilendiren bir şey yok," dedi Cihan, bakışlarını üzerimden ayırmadan. "Sen dışarı çık."
"Anlamadım?" dedi Tülin.
"Dışarı çık!" diye bağırdı oldukça yüksek sesle. Tülin tıpkı benim gibi irkildi ve daha fazla tekrar ettirmeden hızla dışarı çıktı. Tülin'in ayak sesleri koridorda duyulmaya başlanırken, Cihan adımlarını bana doğru ilerletti ve tam yatağın dibinde durdu. "Kurallarımı ihlal etmemen gerektiğini ne zaman öğreneceksin? Sana benim sözümü dinleyeceksin dememiş miydim?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)
Genel KurguÇok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız. O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaber...