Cihan beni ve Ali'yi Ankara şehir merkezine çok uzak olan, kenarları çitlerle çevrili üç katlı bir malikaneye getirdiğinde, bu evin son bir yıl içerisinde gittiğim kaçıncı ev olduğunu düşünerek hayret ettim. Cihan'ın adım attığı her yerde bir evi olduğunu düşünüyordum. İçeri gireli henüz yirmi dakika olmuştu. Korkum ve telaşım hâlâ çok tazeydi. Onun yaşadığını biliyordum ama böyle bir anda karşıma çıkmasını beklememiştim. Zaten Cihan hep en beklemediğim anlarda yapardı yapacağını.
"Bizi buraya niye getirdin?" diye sordum, buz gibi bir sesle. Yirmi dakikadır ayakta dikiliyor, Cihan'ın, Ali'yi yemek masasının sandalyesine sabitlemeye çalışmasını izliyordum. En sıkı, en sağlam ve en güçlü şekilde bağladığına inanmış olacaktı ki en sonunda yavaşça geri çekilerek çömeldiği yerden kalktı. Bakışlarım Ali'ye kaydı. Ağzı bantlı, gözü kapalı, elleri ve kolları bağlı çaresizce çırpınıyordu.
"Beğenmedin mi?" diye sordu Cihan, elini çırparken. Gözleriyle etrafa bakındı. "Seni aile evime getirdim işte."
"Ne diyorsun sen ya?" diye sordum, yüzümü kırıştırırken.
Az önceki sarkastik tavrı kaybolurken sesli bir nefes verdi. "Sen ait olman gereken yerdesin," dedi umursamaz ama ciddi bir tavırla. Ali'ye döndü. "Bununla da işim var. Bir süre bizimle beraber." Ali bir kez daha çırpınarak bir şeyler söylemeye çalıştı ama benim öfke dolu bakışlarım yeniden Cihan'a çevrilmişti. O da kara gözlerini yeniden gözlerime çevirdi ve, "Otursana," dedi.
"Beni burada tutamazsın," dedim.
"Neden?" diye sordu, kaşlarını hafifçe çatarak. "Seni neden burada tutamayayım?"
"Hakkın yok çünkü buna!" dedim, bağırarak. "Hangi yıldayız ya biz?! Beni sonsuza kadar burada zorla tutabileceğini mi sanıyorsun?"
"Kim var seni kurtaracak?" diye sordu, yavaşça. Sesinin tonundaki alayı hissediyor olmak sinirlerimi bozdu. "Varsa bir babayiğit, gelsin alsın."
"Kimsenin beni kurtarmasına ihtiyacım yok!" dedim sertçe. "Kendim gideceğim, sen de izleyeceksin!"
Dudaklarını kıvırırken gözlerini yavaşça üzerimde gezdirdi. "Görmeyeli epey yüreklenmişsin sen," dedi, bakışları gözlerimde dururken. "Ah, pardon... Sen zaten yürekli bir kızdın." Birkaç adım öne doğru atarak bana yaklaştığında ses tonu da sertleşiyordu. "Beni vurabilecek kadar yürekli."
Geriye doğru adımlamamak ve dik durabilmek için çok çabaladım ama korkum daha baskın çıktı. Yavaşça geri doğru adımlarken, "Sen benim ailemi aldın benden!" dedim. "Hayatımı aldın!" Yine gözlerim doluyordu ve ben bundan nefret ediyordum. Yutkundum ve adım atmayı bırakarak parmağımı ona doğru salladım. "Sen benim ailemi çaldın benden! Seni o gün orada öldürmediğime dua et!"
Bana doğru bir adım daha atarken, ifadesi düşünceliydi. "Öldüyse öldü," dedi, sonra rahat bir ifadeyle. "Benim annem babam da öldü."
"Benim ailemi sen öldürdün!" diye bağırdım, öfkeyle.
"Babamı da ben öldürdüm," dedi.
"Canisin sen!" dedim ürkek bir şaşkınlıkla. "Öldürmekten nasıl bu kadar rahat bahsedebiliyorsun?"
Gülümsedi. "Az önce sen de göğsünü gere gere beni öldürmekten bahsediyordun?" Dudağı alayla yana kıvrıldı. "Ben söyleyince mi garip oluyor?"
Kafamı iki yana salladım. "Sen... Küçücük kardeşimi annesiz bıraktın! Her gece uykusunda ağlıyor, bazen annemi sayıklıyor. Bunların tek sorumlusu sensin!"
"Beni suçlamayı kes," dedi, parmağını sallarken.
"Öyle mi?" dedim, alayla. "Kimi suçlayayım istersin?" Tam karşımda duran bedenine iğrenerek baktım. "Seni uzaktan gören de adam zanneder! Sen aşağılık herifin tekisin!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)
قصص عامةÇok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız. O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaber...