23. Bölüm: MİSAFİRLER

7.3K 187 32
                                    

Ekim sabahıydı.

Bugün tam 1 Ekim'di. Önümdeki telefondan gördüğüm tarih ve saate uzunca bir süre bakarken ıslanan göz pınarlarımı ellerimle sildim. Kazandığım okula kayıt yaptıramamıştım. Cihan bu konuda çok netti ve her ne yaptıysam onu bu kararından geri çevirememiştim. Eğitim hayatım bitmişti. Hayallerimi süsleyen mesleğe kavuşamadan veda etmek zorunda kalmıştım. Üniversiteler iki haftaya açılacaktı ve ben hâlâ esirdim.

İnterneti, dakikası, mesajı olmayan telefonda öylece gezinirken can sıkıntısından dolayı gezindiğim bahçede çekmiş olduğum birkaç ağaç ve manzara fotoğraflarına baktım. Dağ evinden taşınmıştık. İlk kaldığımız eve benzer oldukça büyük ve iki katlı başka bir evdeydik. Burası ferah bir yerdi. Evin arka tarafı erik ve elma ağaçlarıyla aynı zamanda birkaç tane de çeşitli çiçeklerle doluydu. Ön kısmındaysa küçük bir havuz vardı. Havuzu yalnızca Cihan kullanıyordu. Birkaç kez benim de kendisiyle beraber havuza girmemi isteseydi de bunu öfkeyle reddettiğim için bir daha ısrar etmemişti. Gerçi hava şartlarından dolayı artık kendisi de giremiyordu bu havuza.

"Saatin doldu," diyerek içeri girdi Cihan. Evet, telefona saatle bakabiliyordum ancak. O da kesinlikle bir saati aşmıyordu ve günün hangi saatinde telefon alacağıma da yine Cihan karar veriyordu. Mutfak masasına doğru geldi ve önüme koyduğum telefonu eline alarak ceketinin iç cebine koydu. "Akşam misafirimiz var."

"Kim?" diye sordum, yerimden kalkarken. Uzun bir süredir birbirimizden başka insan suratı görmemiştik. En azından ben öyleydim.

"Eymen ve Göktuğ," dedi, meraklı gözlerime cevaben. "Tanıdın mı?"

Gözlerimi devirdim. "Onlar kim?" diye sordum.

"Arkadaşlarım."

"Niye geliyorlar?" diye sordum.

"Senden izin mi almaları gerekiyordu?" diye sordu, ters ters. "Ne demek niye geliyorlar?"

Gözlerimi devirirken, "Onu kastetmedim," dedim. "Sadece senin de arkadaşlarının olabileceği şaşırttı beni."

Kaşları havalanırken, "O niye?" diye sordu ve hafifçe gözleri kısıldı.

Mutfaktan çıkmak için adımlarımı kapıya doğru ilerlettiğim sırada, "Hiç!" diye geçiştirdim. Hızlı adımlarla mutfaktan çıktım ve üst kata çıkan merdivenlere doğru ilerleyerek odama çıktım.

"Sen bana laf mı soktun?" Arkamdan geldiğini bilmediğim için sesini duymak beni korkuttu.

Odamın kapısını açtım ve kafamı ona çevirdim. "Hayır."

"Yağmur," dedi, uyarır gibi. "Bu aralar bunu çok sık yapmaya başladın."

"Neyi?" diye sordum, anlamazlıktan gelerek.

"Yağmur!" dedi, biraz daha yüksek sesle uyarır gibi.

"Ne var ya?" dedim ben de, kaşlarımı çatarak. "Yalan mı? Kimseyle görüşmüyorsun, kimseyi aramıyorsun, kimse seni aramıyor. Normal değil mi şaşırmış olmam?"

"Elbette görüşüyorum!" dedi, itiraz ederek. "Bunu senin yanında yapmamam arkadaşlarım olmadığı anlamına gelmez."

"Her neyse!" dedim, yüzümü buruşturarak. "Ben odamdayım. Onlar gidene kadar da çıkmayacağım, haberin olsun."

"O dediğin imkânsız," dedi, alayla. "Senin için geliyorlar zaten." Kaşlarım anında çatılırken aklıma korkunç ihtimaller geldi. Bu ihtimaller beni daha da korkuturken Cihan, "Saçmalama," dedi hemen. "Öyle bir şey değil. Çıkar onu kafandan."

Hiç rahatlamamıştım ama zaten düşündüğüm gibi bir şey olsaydı Cihan bunu söylemekten asla çekinmezdi. Bir süre yüzündeki ifadeyi inceledikten sonra, "Sana güven olmaz," dedim.

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin