11. Bölüm: YENİ HAYAT

15.6K 353 85
                                    

Nereye gidiyorduk bilmiyordum ama Cihan önceden hazırlamış olduğu iki bavulu kapının önüne koyduğunda bana da, "Hazırlan," demişti.

Annemi aramamın üzerinden saatler geçmiş, sabah olmuştu. Hâlâ arada ağlıyor, üzerimdeki çaresizliği atamıyor ve düştüğüm duruma çok üzülüyordum. Ben eve gitmeyi beklerken artık evimden tamamıyla uzaklaşmıştım.

Bana hazırlan demişti ama hazırlanmaktan kastı neydi bilmiyorum. Üzerimdekileri çıkarmayacaktım. Ek olarak sadece gri bir kapüşonlu hırka almıştım. Yeniden aşağı indiğimde Cihan'ı antrede gördüm. Ellerine geçirdiği eldivenlerle, beyaz bir mendil almış telefonumu temizliyordu. Telefonun her yerini temizledikten ve iyice temizlendiğine kendisi de emin olduktan sonra bakışlarını bana çevirdi. "Gidiyoruz."

Nereye diye sormadım. Artık önemi yoktu. Gel dese gelecek, git dese gidecek, yap dese yapacaktım. Eğitilmiş bir hayvandan farkım yoktu. Zaten kendimi insan gibi de hissetmiyordum artık.

Kapıyı açtı ve açık bırakarak dışarı çıktı. Ben de yavaşça dışarı çıkarken kapının girişinde durdum. Cihan ise epey bi' ilerledikten sonra elinde tuttuğu telefonu önce birkaç kez yere çaktı ardından paramparça olduğuna emin olduğum telefonumu yerden alarak var gücüyle ileriye fırlattı. Telefonun nereye düştüğünü görememiştim. Tahmin ettiğimden de uzağa atmış olmalıydı. Yeniden arkasına döndü ve eve doğru ilerlemeye başladı. Kapının oraya geldiğinde yana çekildim ve içeri girmesine izin verdim. İçeri girdi, bavulları çıkardı, eldivenleri ellerinden çıkararak cebinden çıkardığı bir poşete koydu ve kapıyı kapatarak bana döndü.

"Bavullardan birini al ve arka taraftaki siyah renkli arabaya götür. Bagaj açık." Hiçbir şey söylemeden dediğini yaptım ve arabaya doğru ilerledim. Çok geçmeden o da geldi ve elindeki bavulu bagajın içindeki diğer bavulun yanına koydu. "Hazır mısın?" diye sordu, bagajı kapatırken.

"Neye?" diye sordum, ruhsuzca.

"Yeni hayatına," dedi.

"Değilim desem ne değişecek?" diye sordum, umursamazca.

"Hiçbir şey," dedi ve şoför kapısını açarak, "Hadi bin," dedi.

Arabaya bindiğimizde içimde tuhaf bir duygu vardı. Hem korku, tedirginlik, üzüntü, pişmanlık, gerginlik; hem de hiçbir şey hissetmiyor, kendimi tamamen akışa bırakmış gibiydim.

"Abim iyi mi?" diye sordum, birkaç dakika geçtiğinde.

"İyi," dedi bakışlarını yoldan ayırmadan.

"Nasıl emin olacağım?" diye sordum, ona bakarak.

Göz ucuyla bana baktı. "Sözlerimi dinlediğin sürece söylediğim her şeyden emin olabilirsin," dedi. Yeniden yola döndüğünde kasılan çenesini izledim. Hep böyleydi. Sert bir ifadesi vardı. "Ne bakıyorsun?" diye sordu, yine bana bakmadan.

"İğrenç birisin," dedim, midemi bulandırırken.

Güldü. "Bence değilim," dedi. "Tamam, evet, bazen çirkin şeyler yapabiliyorum ama bu yine de karizmamı çizmez." Gözlerimi devirirken sağ tarafıma döndüm ve yolu izledim. "Ne oldu?" diye sordu, saniyeler sonra. "Sence de yakışıklı değil miyim?"

Tüm samimiyetimle, "İlgileneceğim son insan bile değilsin," dedim.

Küçük bir kahkaha attı. "İstediğim her şeyi elde etmişimdir ben. Buna kadınlar da dahil." Bir nefes verdi. Bense hâlâ yolu izliyordum. "Ve ben seni de istiyorum."

"Onu aklından çıkar," dedim, sertçe. "Senden midem bulanıyor benim."

"Geçer," dedi. "Gün gelecek, sen de altıma yatmak için çırpınan yüzlerce kadından biri olacaksın."

Yavaşça yutkundum. Böyle bir şeyin olmayacağını biliyordum ama bir şey söylemedim. Araba sürüyordu ve ben bir şey söyleyip onu sinirlendirerek yanlış bir şey yapmasını istemiyordum.

Neredeyse bir saat kadar sessizlikle geçen yolculuk yine Cihan'ın, "Nereye gittiğimizi merak etmiyor musun?" diye sormasıyla bölünmüştü. Etmiyordum. "Ankara'ya bir buçuk saat uzaklıkta olan bir yere gidiyoruz. Şereflikoçhisar'a."

"Niye?" diye sordum.

"Öyle gerekiyor," dedi bir nefes vererek. "İşimi sağlama almam lazım. Polis bazına bakabilir. İzimizi kaybettirmenin tek yolu o evi terk etmekti."

"Evi bulurlarsa beni bulmaları da kolaylaşır," dedim. "Parmak izim, parçaladığın telefonum var."

Bana, beni küçümseyen bir bakış attı. "Sen kafanı yorma bunlara," dedi. "Orayı hallettim ben."

Nasıl hallettiği konusunda hiçbir fikrim yoktu ama bir şey söylememeyi seçerek sustum. Zaten yolculuğun kalan kısmında da bir daha hiç konuşmadık.

Şereflikoçhisar'a girmeden arazi bir yerde araba dururken bir dağın tepesinde olduğumuzu gördüm ve dikkatle etrafıma baktım. Küçük bir ev vardı burada.

"İn," dedi, kontağı kapattığında. Kapıyı açarak indim. Pantolonunun cebinden bir anahtar çıkardı ve bana uzattı. "Git kapıyı aç, bavulları alacağım ben."

Anahtarı alarak işaret ettiği eve doğru ilerledim ve kapıyı açtım. Ev, dağın tepesinde olmasına ve yakın çevrede başka hiçbir evin olmamasına bakılırsa epey temiz ve ferah görünüyordu. Cihan bavullarla geldi ve önden içeri girdi. Ben de arkasından içeri girdiğimde o yeniden dışarı çıktı. Buraya gelmeden önce ceketinin iç cebine koyduğu eldiven poşetini çıkardı ve pantolonunun ön cebinden de bir çakmak çıkararak poşeti tutuşturup kendince uygun bir yere attı. Poşet, harlanıp kül olurken arabaya doğru ilerledi ve bagajı açıp içinden iki tane plaka çıkardı. Söktüğü plakaları yenileriyle profesyonelce değiştirdikten sonra ellerini çırptı ve eski plakaları alarak yeniden eve doğru yürüdü.

Bense evin kapısının önünde durmuş onu izliyordum. İçeri girdiğinde yine kenara çekildim. Plakaları kapının yanındaki duvara yasladı, kapıyı ardımızdan kapattı ve, "Yeni evine hoş geldin," dedi. Bana doğru ilerledi ve kafasını boynuma doğru götürüp derin bir nefes çekti. "Yağmur. Yağmur..." Bir nefes daha çekti. "Ah Yağmur... Ne olur biraz mutlu olsan..."

Kendimi geri çektim. "Uzak dur benden."

Afalladı. Ben geriye gittikçe o bana doğru ilerledi ve bu, sırtım duvara çarpana kadar devam etti. "Senden uzak durmayacağım," dedi. Burnunu saçlarımda, boynumda ve kulağımda gezdirdi. Tüylerim diken diken oluyordu. "Seni istiyorum Yağmur. Çok istiyorum."

"B-Ben istemiyorum," dedim, yutkunduktan sonra.

Ellerini saçlarıma götürdü. "Seni arzuluyorum," dedi. Yüzünü tam yüzümün hizasına getirerek dudaklarını yavaşça dudaklarıma değdirdi. "Hiç kimseyi arzulamadığım kadar." Dudakları yavaşça boynuma indi. Saçımı okşayan sağ eli de yavaşça aşağı kayıyordu. Boynumdan bir nefes daha alırken gözlerimi kapattım. Sağ eli göğsümün üzerine gitti.

"Yapma," diye fısıldadım. "Bari bunu yapma."

Göğsümde olan eli bir süre daha orada durdu ve yavaşça aşağı indi. Eli, eşofmanımın içine girdiğinde, vücudum kaskatı kesildi. Yüzü hâlâ boynum ve saçlarım arasında gidip geliyordu. Eli durmadı. Daha da aşağı indi ve iç çamaşırımın üzerinde durdu. Parmaklarıyla orada oynarken birkaç saniye boyunca bulunduğu yeri okşadı. "Çok istiyorum seni Yağmur," dedi, nefesi boynuma çarparken. "Benim ol, sana hayatı yaşatayım," diye ekledi. Eli, hâlâ cinsel organımın üzerinde hareket ederken gözlerimden yaş akmaya başlamıştı. Hareket edemiyordum. "Benim ol, seni bu dünyanın en mutlu kadını yapayım." Parmakları iç çamaşırımın altına ulaşmak üzereyken, "Benim ol," dedi bir kez daha. "Lütfen benim ol."

AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin