Yirmi yaşındaydım ve bugüne kadar ağzımdan tek bir kötü söz çıkmamıştı. Bir insan evladı aksine şahit olduğunu söyleyemezdi. Ama bugün sınırlarımı zorlamıştım. Hatta zorlamayı geçtim, ben bugün sınırlarımı aşmıştım. Öz saygı sınırımı.
Değişiyordum. Değiştiğimi fark etmek beni korkutuyordu. Abimi, babamı, kardeşimi ve annemi düşündüm. Bana sevgiyi ama en çok da saygıyı aşılamışlardı. Ama gittikçe değişen bende ne sevgi kalıyordu ne de saygı kırıntısı. Cihan, ona karşı takındığım bu tavrı ve söylediğim bu sözleri garipser gibi bir süre yüzüme baktı. Elini hızla bıraktım. Kaşları hafifçe yukarı kalktı. "Sen bana meydan mı okuyorsun?" diye sordu, bu kez kaşları çatılırken. İşaret parmağıyla gövdesine dokundu. "Bana?"
"Cihan," dedim, daha sakin olabilmeyi ümit ederek.
"Sana kurallarımı yeniden hatırlatmamı ister misin Yağmur?" diye sordu, sakince. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Bu sakinliği tanıyordum. "Seni defalarca uyarmama rağmen bana bağırmaya devam ediyorsun." Bana doğru bir adım yaklaştığını hissettiğimde gözlerimi açıp onun siyaha çalan gözlerine baktım. "Sözlerimi hiç dinlemiyorsun," diye devam etti, beni ayıplar gibi. "Canımı sıkıyorsun Yağmur."
"Si- Sinirlendim sadece," dedim. Kekelemek, böyle durumlarda insanı zavallı ve ürkek bir ceylana dönüştürmekten başka halta yarmıyordu. Üç gün önce de ona bağırdığım için saçımı köklerinden koparmaya yemin etmişçesine kuvvetle çekmişti. Bu kez ne yapacaktı? Israrla gözlerine bakmaya devam ediyordum. "Yaklaşma bana Cihan."
"Yaklaşıyorum Yağmur," dedi, alay eder gibi. "Ne olacak?"
Ben geriye doğru adımladıkça o bana doğru yavaşça ilerlemeye devam ediyordu. "Gelme Cihan," dedim, korkuyla. "Özür dilerim tamam. Bağırmayacağım bir daha."
Kafasını iki yana sallarken, "Tatmin olmadım," dedi.
"Lütfen," dedim, ısrarla. "Sana bir daha bağırmayacağım söz."
Kafasını yeniden iki yana salladı. "Tatmin olmuyorum Yağmur," dedi ve bana doğru bir adım daha attı.
Geriye doğru adım atarken, "Senden korkmuyorum ben," diyebildim. Bunu söyleme ihtiyacı hissetmem bile ondan ne kadar çok korktuğumu haykırıyordu aslında.
"Benden korkma zaten," dedi, yine sakindi. Ne zaman bir felaket olsa öncesinde bir müddet bu sakinlik hüküm sürüyordu. "Ben sana zarar vermem."
"Veriyorsun," dedim. "Bana tokat attın sen. Hem de iki kez." Adımları dururken dikkatle beni izliyordu. "Birkaç gün önce de saçımı çektin. Bana zarar veriyorsun Cihan. Tecavüze yeltenmeni söylemiyorum bile."
"Ben sana bile isteye tokat atmadım," dedi. Kaşlarının çatıldığını fark ettim. "Bunu yaptıktan hemen sonra pişman oldum zaten. Ama olamıyorum Yağmur, kendime hakim olamıyorum. Sana sus dedikçe bağırıyorsun ve bu da benim kontrolümü kaybetmeme neden oluyor. Saçını da çekmek istememiştim. Ama sen o gün anneme hakaret ettin Yağmur."
Son cümlesindeki ses tonu hiddetli olurken, "Ben senin annene hakaret etmedim," dedim.
"Ettin, Yağmur," dedi.
"Hayır," dedim, kafamı iki yana sallayarak.
"Annemin eğer yaşasaydı benden nefret edeceğini söyledin," dedi. Öfkeleniyordu biliyordum. "Bu hakaret değil de nedir?"
Yutkundum. "Tecavüz etmeye çalışmana bir açıklaman var mı peki?" Ses tonum kendimden emin ve sert çıktığı için mutlu olmuştum.
"Çok sarhoştum!" dedi, bastırarak. "Hem... Sonuç olarak etmedim," dedi.
Cevabı beni dellendirirken sakin olmayı şartladım kendime. Sarhoş olup olmaması umurumda değildi. Dudaklarımı yaladım ve ateş saçan gözlerimi gözlerine diktim. "Edecektin," dedim.
Sonra yüzüne rahat bir ifade takındı ve, "Ben olsam ona tecavüz demem Yağmur," dedi, dudaklarını kıvırarak. "Benin lügâtımda onun adı seks."
Yüzümü buruşturdum. "Seks, iki kişinin bunu istemesiyle olur," dedim. "Eğer bir insan karşındakini bunu yapmaya zorluyorsa bunun adı seks değil, tecavüzdür."
"Yapma Yağmur," dedi alayla. "Az önce ikimiz de gayet istiyorduk."
"Ben istemiyordum," dedim, net bir ifadeyle.
Bir an duraksadı. Gözlerini üzerimden çekti ama çok geçmeden yeniden gözlerimle buluştu. "Tahminen ne zaman beni istersin Yağmur?"
Kaşlarım çatılırken, "Hiçbir zaman," deyiverdim hemen.
Ciddi suratındaki ifade bir an olsun kaybolmadan bir anda, "Gitmeyeceksin," dedi.
Bunu bana o kadar çok söylemişti ki artık kızgın demirle aklıma kazınmış gibi hissediyordum. Artık evime gidemeyeceğimi biliyordum. Buna başlarda inanmamıştım ama bir aydan fazla bir süredir her gün bu kelimeyi duyunca insan umudunu yitiriyordu. Aileme gidemeyecektim. Mıh gibi kazınmıştı zihnime.
"Anladık," dedim, tersçe. "Bana söylettiğin o iğrenç şeylerden sonra ailemin yanına gidecek yüzüm kalmadı zaten." Bakışlarımı çekip etrafta gezdirdim. "Sevinebilirsin," dedim yeniden gözlerine bakarken. "Hayatım boyunca seninleyim, buradayım. Kahretsin ki buradayım! Ama umarım bu süre olabildiği kadar azdır."
"Orası öyle," dedi beni sessizce dinledikten sonra. "Ama ben aileni kastetmiyorum."
"Anlamadım?" dedim, yine ne zırvalayacağını merak ederek yüzüne bakarken. "Neyi kastediyorsun?"
"Okulunu," dedi küt diye. "Üniversiteyi." Sesli bir nefes verdi. "Umarım bu ceza sana ders verir ve bir daha bana bağırmaman gerektiğini öğrenirsin. O çok istediğin doktorluğu hiçbir zaman yapmayacaksın. Gitmeyeceksin Yağmur. Seni göndermeyeceğim. Her zaman içinde koca bir hayal olarak kalacak. Unutacaksın."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNI BIÇAĞIN SIRTINDA (+18)
Ficção GeralÇok istediği bölümü kazanmak için çok çalışmış ve sınav sonucunun açıklanmasını büyük bir sabırsızlıkla bekleyen genç bir kız. O çok beklediği sonucun açıklanacağı günün gecesi, sadece eğitim hayatını değil, tüm yaşamını etkileyecek olaydan bihaber...