6

111 11 28
                                    

Merih'ten

Araba durduktan sonra ev demenin hakaret olacağı büyüklükte bir yere geldik. Saray ya da şato demek daha doğru geliyordu.

Ha doğru, araba durduğunda gözlerimi çözmüştüler ama ellerim hâlâ bağlıydı. Bunu söylemeden geçmeyeyim. Yanımda ilerleyen Sezgin bana dönüp' nası mekan ama' der gibi bir bakış attıktan sonra ben de sinir edici bir şekilde güldüm.

" Güzel kulübeymiş."

Sırıtıp cevap verdi.

" Çarpılacaksın şimdi."

İki düşman gibi değil de kırk yıllık dost gibi görünürdük dışardan bence.

İçeriye girdikten sonra beni üst kata çıkardılar, Sezgin ise başka bir yöne gitti. Gerçekten ezberlenemeyecek koridorlardan geçtikten sonra kapıyı açıp içeri ittirdiler ve üstüme kilitlediler. Yerden bağlı ellerime rağmen kalkmayı başardığımda bağırdım.

" Ellerimi çözseydiniz bari!"

Cevap gelmeyince odayı incelemeye başladım. Geniş, yere kadar camlardan oluşan bir duvar vardı, duvarda bir kısım kapı gibiydi ve dışarıda bi balkon vardı. Balkon bitkilerle süslenmiş, salıncağı ve oturma zımbırtıları olan bir yerdi.

İçeriye baktığımda ise simsiyah çift kişilik bir yatak, aynı renk nevresimler bulunuyordu. İki yanında komodinler ve onların üstüne, abajur dendiğini tahmin ettiğim lambalardan vardı. Yatağın çaprazında, köşe kısımda tek kişilik bir koltuk ve yatağın tam karşısında bi çalışma masası görmüştüm. Boş kağıt ve kalemler dışında bir şey yoktu.

Yatak başlığının yaslı olduğu duvar ise boydan boya kitaplıktı. Victor Hugo 'dan ahmet ümit ' e kadar bir sürü yazarla doluydu. Tehlikeli oyunlar ' dan Babalar ve oğullar ' a kadar kitaplarla kaplıydı. Harry Potter serisini gördüğümdeyse sesli bir şekilde gülmüştüm. Bu adamdan Harry Potter okumasını hatta sevmesini beklemek aptallık olur diye düşünmüştüm ama belli ki yanılmışım.

Odanın diğer tarafına, yani giriş kapısının olduğu duvara baktığımdaysa, yine aynı siyah tonunda bir giysi dolabı vardı. Hemen yanındaysa banyo olduğunu tahmin ettiğim bir kapı bulunuyordu.

Bakınmayı bırakıp çalışma masasına ilerledim ve çekmeceleri karıştırarak plastik kelepçeyi kesmek için kesici bir şey aradım. İp olsaydı çoktan halletmiştim ama çakallar hem ip hem plastik kelepçe kullandığı için kelepçede tıkanmıştım.

Kesici bir şey bulamayınca ise karın kaslarımı sıkıp ellerimi hızla kendime çektim. Olmamıştı ve acıtmıştı ama bir kez daha deneyecektim. Bu kelepçe işi beni daraltıyordu. Plastik kelepçenin uç kısmından dişlerimle çekerek daha da sıkılaştırdım ve tekrar denedim. Bileklerimde hissettiğim acıyla ellerim de birbirinden ayrılmıştı. Arkamdan gelen alkış sesiyle kapıya döndüm.

" Bravo farecik, becerikli ve güçlüymüşsün. Ama keşke söyleseydin, boş yere bileklerini morartıp kanattın. "

Ne ara kapı açıldı, ne ara bu gevşek girdi anlamamıştım ve pekte umrumda değildi.

" Söyledim ama cevap alamadım maalesef."

Gülüp yatağa oturdu ve sırtını başlığa yaslayarak bir ayağını diğerinin üstüne attı. Rahat tavrı ne kadar sinirimi bozsa da yavaş yavaş alıştığım bir şeydi.

" Yarım saattir seni arıyorum evin içinde, yanlış odaya getirmişler. "

Etrafa bakındım.

" Kimin odası ki burası?"

TEKRAR (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin