Part II | 30. Bölüm | Yeni Malfoylar

626 43 4
                                    




~Scorpius Malfoy

Kararsızca aylardır gelip gelip geri döndüğüm kapıya baktım. Belkide artık korkaklığı bir kenara bırakıp yüzleşmeliydim. Jason öldüğü için üzgün olduğumu, yanında olamadığım için pişman olduğumu söylemeli ve ... Erica ile ailelerin zoruyla nişanlandığım için özür dilemeliydim. En fazla ne kadar kötü olabilirdi ki?

Aniden açılan kapı ile geriye doğru bir iki adım attım ve karşımdaki orta yaşlı kadına baktım. Kahverengi kabarık saçları ve kahverengi gözleriyle kim olduğunu anlamak pekte zor değildi. Babamın eski aşkı Hermione Gran- Weasley. "Aylardır bu kapının önünde bekleyip duruyorsun. Bir karar verebildin mi?" Pekala... Burada olduğumu biliyor muydu yani? "Rose için endişeli misin?" Başımı sallayıp onayladığım da gülümseyip elindeki bezle ellerini sildi. "Endişelenme. Eskisine göre daha iyi. Yani... Hatırlamadığı için daha iyi."

Kaşlarımı çatınca evin içine bir bakış atıp kapıyı kapattı ve karşıma geçti. "Unutturmak zorunda kaldık. Jason'ı. Yani tabii ki Jason'ın kim olduğunu hatırlıyor fakat sadece Hugo'nun arkadaşı olarak." Gözlerimi önünde durduğumuz eve çevirdim. Rose daha iyi olduğu için mutluydum ama... Kendimi Jason'ın yerine koymaktan alıkoyamıyordum. Jason yerine ben ölseydim ve Rose'a beni unuttursalardı.... Boğazımda oluşan yumruyla başımı yere eğdim. "Teşekkürler. Benim... Benim gitmem gerek. Geldiğimi lütfen ona söylemeyin. İyi günler Bayan Weasley."

Hızlı adımlarla evden uzaklaşırken yutkunmaya çalışsam da yapamıyordum. Sanki Rose'a unutturulan benmişim gibi acı çekiyordum. Çok saçma farkındaydım ama... Zaten Jason'a karşı vicdan azabı çekerken birde bunu öğrenmek... "Rose unutmuş olsa da ben senin yaptıklarını ve söylediklerini unutmayacağım Finnigan. O gece Rose gelmeden söylediklerinde haklıydın. Sen onu, benim onu sevdiğimden daha çok sevdin."

~

Malikanenin kapısı açılınca içeriden gelen kahkaha sesleri ile kaşlarımı çattım. Lucius Malfoy denen iblis yaklaşık bir aydır bizdeydi. Bu yüzden evimizde bir aydır kahkahadan eser yoktu. Hızlı adımlarla salona giderken hizmetlilerin çeşit çeşit yemekler taşıdığını gördüm. Salona girdiğimde gördüğüm kişilerle şaşkınca babama baktım. "Ah Scorpius. Buraya gel ve kuzenlerini selamla. Roy ve Ella da artık Hogwarts'ta okuyacak." En son iki yıl önce gördüğüm Geoffroy gülümseyerek ayağa kalkıp yanıma gelince bende yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Hiç değişmemişsin Scor. Hala benden daha kısasın." Başımı yere doğru eğip güldüm. "Kendini hala bana rakip olarak görmeye devam mı ediyorsun?" Her zaman sinirimi bozan gülümsemesini takınıp elini omzuma koydu. "Hayır. Bana rakip olabilecek kadar yüksek bir seviyen yok." Sinir bozucu şey! Bir de bana ukala derler. Önce kuzenimle tanışsalar Malfoy kibrinin ne olduğunu anlarlar.

"Merhaba." Duyduğum yumuşak sesle başımı çevirip yanımıza gelen kıza baktım. "Marcella? Gerçekten çok büyümüşsün." Kıkırdayarak kollarımın arasına girince nazikçe ona sarıldım. Abisinin aksine Malfoy özelliklerinden hiçbirini taşımazdı. Görünüşü dışında. "Teşekkürler. ... Abimin kusuruna bakma. Şu sıralar gergin." Gülümseyip Geoffroy'a bir bakış attım. "Önemli değil. Alıştık artık." Arkamdan gelen homurdanmayla gözlerimi devirdim. "Acıktım. Artık yemek yesek?" Annem sert bakışlarıyla Demeter'a baksa da o umursamadan masadaki yerini almıştı bile. Büyük ihtimal Geofroy geldiğinden beri odasından çıkmamıştı ve yemekten sonra da odasına kapanacaktı. Masaya doğru giderken Geoffroy'un kolunu tuttum. "Onunla uğraşma." Bana yandan bir bakış atıp gülse de beni dinleyeceğini biliyordum. Derin bir nefes alıp Demeter'ın yanına oturdum. Bu sene gerçek anlamda berbat geçecekti.

~Kevin Marvolo Riddle

Gökyüzünde süzülerek yaklaşmakta olan siyah baykuşa gülümseyerek baktım ve kolumu öne doğru uzattım. Hwa yumuşak bir şekilde koluma konduğunda mektubu aldım ve kolumu hafifçe kaldırıp uçmasını sağladım. Hava oldukça kapalıydı. Klasik Londra havasıydı fakat arada şimşek çakmasına rağmen yağmur yoktu. Mektubu okurken gülümsememe engel olamadım ve arkamdaki iki ölümyiyene baktım. "Hazırlanın. Yakında kendimizi hatırlatmamız gerekecek." İkisi de beni onaylayıp buharlaşınca içeri girdim ve şömineye gittim.

"Kelldric." Ateşte oluşan yüzle etrafa bir bakış attım. "Durumu nasıl?" Ateşte bir kaç kıvılcım oluşurken derin bir nefes aldı. "Hala uykuda efendim. Dediğiniz gibi. Uyanmasına müsaade etmiyoruz. İlaçları değiştirildi." Gülümseyip başımla onayladım. "Gözünü üstünden ayırma ve Krum'a dikkat et. Göründüğü kadar aptal değildir. McGrewald'a da söyle araştırmaları hızlandırsın. Sayılarını ve tek tek yerlerini öğrenmek istiyorum." Başını hafifçe sallayıp yok olunca doğruldum. Her şey planladığım gibi giderse planlanandan daha kısa sürede işimiz bitecekti. Yoldaşlık kendini toplayamadan kehaneti gerçekleştirirsem...

"Fazla acele ediyorsun." Gülümseyip arkamı döndüm ve kapıdaki kıza baktım. "Ne zaman geldin?" Yavaş adımlarla yürüyüp koltuğa oturdu ve şömineye baktı. "Küçük arkadaşına verdiğin talimatları duyacak kadar buradaydım. Dediğim gibi. Acele ediyorsun." Dudaklarımı büzüp koltuğun arkasına geçtim ve ellerimi omuzlarına koyup masaj yapmaya başladım. "Endişelenme. Ne olursa olsun kazanan biz olacağız. Slytehrin varisi ve Voldemort varisi... Her şey mükemmel olacak sevgilim." Kıkırdayıp ince parmaklarıyla elimi tutunca gülümsedim. Varis benim yanımdayken yenilmezdim.

~Tom Riddle

Koşarak duvarın arkasına saklandım ve elini sıkı sıkı tuttuğum kıza baktım. "İyi misin?" Başını kaldırıp terden ıslanmış solgun yüzüyle bana bakınca kaşlarımı çattım. "Lils?" Yavaşça yere çökerken onu tutmaya çalıştım. "Neyin var? Lils!" Yutkunup kolunu önüne çektiğinde nefesimi tuttum. Kolundaki kesik o kadar büyüktü kemiği gözüküyordu. "Be-bekle... Düzeltebilirim." Asamı havaya kaldırdığımda bileğimi tutup bana baktı. "Düzeltemezsin. Bunları sen başlattın. Halimize bak."

Başımı kaldırıp etrafımıza baktım. Hogwarts... Ateşler içindeydi. Duyduğum çığlıklarla yüzümü buruşturup kulaklarımı kapattım. Tekrar Lily'e döndüğümde orada olmadığını gördüm. "Kardeşim... Başardık." Arkamı dönünce kucağında Lily'nin cansız bedenini taşıyan Kevin'ı gördüm. Boğazım yanarken dizlerimin üzerine çöktüm ve Lily'e baktım. "Başardık. Kehanet sona erdi." Başımı hızla iki yana salladım. Gözlerim yanarken kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. "Ağlama. ... Sana ağlama dedim!" Sinirle bıraktığı Lily yere düşünce yüzümü sildim ve Lily'nin yanına gittim. Dudakları mosmordu. "Na-Nasıl? O... Ben... Ben onu koruyordum." Boğazımda hissettiğim asayla başımı kaldırıp Kevin'a baktım. "Koruyor muydun? Onu öldüren sendin. Ve biliyor musun kardeşim? Sanırım haklısın. Kehanet bitmedi. ... Avada kedavra!"

Derin bir nefes alıp hızla yattığım yerde doğruldum. Birileri panikle beni tutmaya çalışırken çırpındım. Olanları algılayamıyordum. Nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama olmuyordu. Kaşlarımı çatıp başımdaki insanları tanımaya çalışırken birinin büyü yaptığını duydum. Gözlerim tekrar kapanırken bildiğim tek şey yeni bir kabus daha göreceğimdi.


Ya biliyorum. Hem kısa oldu hemde Tom'un kabusu saçma sapan oldu. Aklımdaki gibi yazamadım. Ama bu akşam sonuçlar açıklandı ve aklım çok doluydu. Söz verdiğim için yazmamazlıkta yapmak istemedim. Yorumlarınızı bekliyorum. Geri döndüğüm halde hiç yorum gelmedi.Eğer devamını okumak istemiyorsanız söyleyin boşuna yazmayayım.Video falan yapmaya da çalışacaktım. Okunmayacaksa uğraşmaya gerek yok. Desteklerinizi bekliyorum.

Sonun BaşlangıcıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin