Hamile? Annem. Hayır değildi.
Annemin hamile olacağını iddia ettiği kişi bendim. Annemin tecavüze uğramasına göz yumduğu kişi bendim. Öz kızıydım.
Onun canındandım. Öyleydi değil mi?
Oturduğum yerden kalktım. Ev üzerime geliyordu. Duvarları beni boğmak için ayaklanmış bu anı bekliyor gibiydi.
Hayatımın her anında fazlalık olduğumu hissetmiştim. Her an keşke olmasaydım diye dualar edecek hale gelmiştim. Sevilmemiş, sevmek ne demek bilmemiştim. Nefretle büyümüş, nefretle anılmıştım. Ama bu hepsinden çok farklıydı.
Değil nefret ettiğin, ölmesini dahi istediğin birinin bile tecavüze maruz kalmasını istemezdi insan. İsteyemezdi.
Ama benim annem bunun planını yapmıştı. Eğer ölmeseydi belki de şu an ben bunları yaşamış bekliyor olacaktım. Öldükleri için ağladığım kişiler, ölmeselerdi benden bir karış toprağı fazla görecek ama yine de öldüreceklerdi.
Ağlayamıyordum. Artık neye üzülmem gerektiğini karar verecek kadar sağlam bir düşünce yapısında olduğumu düşünmüyordum. Buradan gitmek, olabileceğim, görünebileceğim her yerden kaçmak istiyordum.
Utanıyordum, korkuyordum ve çok da üzülüyordum.
Ben bunların hiçbirini hak etmemiştim. Ben beni doğuran annemin benden nefret etmesini hak etmemiştim. Babam olacak o adamın korkularımı bilerek bunu kullanmasını hak etmemiştim. Sırf beni doğurduğu sırada bir daha çocuğu olmayacak annemin, beni bir adamın tecavüz etmesini düşünüp, bunu planlamasını hak etmemiştim.
Salondan, evden ve sonrasında bahçeden çıktığımda karşıma çıkan geniş caddeye yine düşünmeden ilerlemeye başladım. Başıma gelenlerden biraz daha fazlası olmazdı artık.
Ne kadar ilerlediğimi bilmediğim bir anda aralıksız bir korna sesi sağımdan bana yaklaşırken adımlarım kendini yere çivilemişti. Hareket edemiyordum, hayır ölmek sorun değildi. Sorun yine onların yanına gidecek olmamdı.
Kolumu tutup sertçe çeken kişi beni yolun kenarına götürüp kollarını sıkıca bedenime sardığında tanıdık kokusu bardağın son damlasıymış gibi içimde tuttuğum her şeyi, her korkumu ve her hayal kırıklığımı özgür bıraktım.
"Oflaz."
Haykırışlarımın beraberinde yaşlar yanaklarımdan akıp gidiyordu. Kendimi taşıyacak zerre gücüm yoktu. Bitmiştim. Her defasında yeniden yaptığım kumdan kalemi, yaşamadıkları, toprağın altında oldukları halde yine yıkmayı başarabiliyorlardı.
"Buradayım güzelim, buradayım bir tanem, buradayım her şeyim buradayım."
Her kelimesinin ardından biraz daha sıkı sardığı kolları yüzümü göğsüne doğru bastırdı.
"Be-ben bu kadar kö-kötü müyüm? Neden sevmiyor kimse beni?"
"Ben seviyorum, çok seviyorum. Çocuğunu bir anne ne kadar sevmeliyse, bir baba ne kadar sevmeliyse ben en az o kadar seviyorum seni. Ne kadar korumalılarsa bütün kötülüklerden, ben en az o kadar korurum seni. Sen kötüysen, cennet sadece kötülerin girebileceği bir yerdir Nida." sırtımdaki elini saçlarıma uzattı. " Sen en çok saçlarının sevilmesini istersin, ben seni bıktırana kadar saçlarını sevecek annen olurum. En çok kitapları seversin, ben senin için kitap olurum. En çok gülmek yakışıyor sana, gülmen için her sebep olur, yüzlerce sebep oluştururum."
Dudaklarını başımın üzerine kapattığında kollarımı sıkıca beline doladım. Bırakırsam sebeplerimi, kitaplarımı ve saçlarımı sevecek annemi kaybedecekmişim gibi sarıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönderiliyor;Hanımeli Texting
HumorGeçmiş, unutulduğunda, ya da hatırlanmadığında karanlık suların altına gömülebilecek kadar basit olaylar silsilesinden ibaret değil. Tarih bir şekilde tekerrür eder ve geçmiş ne olursa olsun geçmemek için elinden geleni yapardı. Ve benim çıkmazları...