2.8

90 18 48
                                    

Büyük bir karanlık yolda ayağımın altında kalanları görmeden, arkama istesem de bakamadan ilerliyormuş ve aydınlığa asla çıkamayacakmış gibi hissediyordum. Dünyam, kalbim, hayatımdaki bütün ışıklar tek tek yok oluyormuş ve ben bunları ellerim bağlı izliyormuşum gibiydi.

Zaten bir yalanın içinde günden güne ölerek büyürken, dünyamın yok olması çok da büyük bir yıkım yaratmazdı.

Kimdim ben? Adımdan dahi emin değildim. Karşımda bana dikkatlice bakan bir adam ve yanımda ellerimi sıkı sıkıya tutan adam vardı sadece. Biri her şeyimdi diğeri ise yabancıların en yakını.

"Değişmişsin."

Salondaki sessizliği bozan oydu. Elleriyle oynuyordu ve başı yere doğru eğilmiş şekilde duruyordu. Geldiğinden beri böyleydi, yüzüme bakmıyordu.

"Büyüdüm."

Cevap vermedi, başını yukarı aşağı ritmik bir şekilde sallasa da bu yeterli gelmemiş olacak ki cebinden bir kağıt daha çıkardı. Sehpaya bıraktığı gibi koltuğa oturduğunda benim de bakışlarım Oflaz'a döndü. Gözünü kırpmadan onu izliyordu.

"Neden geldiğini öğrenebilir miyim?" Oflaz'ın yüzüne çıkan bakışlarının beraberinde açığa çıkan yüzü kaşının hemen üzerindeki derin izi gözler önüne sermişti. Geçmiş bir yara olsa da çokça dikişle bu hale geldiği fazlasıyla belliydi.

"Ben en güzel gününüzü mahvetmişim, Rüy-Nida'ya evlenme teklifi edecekmişsin sanırım. Özür dilemek istedim sadece. Geçmişten, hele de bu kadar geç kalarak gelmişken bugününüzü bölmek istemezdim."

Kaçmak istiyordum, kimsenin olmadığı bir yerde sadece Oflaz ile beraber gitmek ve bir daha da kimsenin bana geçmişten bahsetmemesini istiyordum. Çünkü bunlar benim çok zor kapattığım sayfalardı. Tekrar açıldığında kanayan yaralar ile karşılaşacaklardı.

"Neden bunca yıl sonra geldin?"

Bu seferse ileri atılan bendim. Daha fazla karşımda geçmişi aydınlatmadan durmasına yetecek sabrım yoktu.

"Seni bulduğum ilk anda geldim." Gözleri hala yerdeydi. Bu kadar mı beklemediği biriydim de yüzüme dahi bakmıyordu?

Oflaz ile birbirini tutan ellerimi kaldırıp ona doğru işaret ettim. "Benim zaten bir ailem var, yine de bir yalandan uyandırılmış oldum teşekkür ederim ama bu sana karşı bir şey hissedeceğim anlamına gelmiyor. Baba kavramı yok bende pek, ne kadar acı olsa da anne de ne demek bilmiyorum. O yüzden sen ve karın benim için uzak bir tanıdıktan ibaret olacaksınız. Hayal kurup buraya gelme olur mu? Yeterince hayal kırıklığı içinde yüzüyorum, sizin de üzüntülerinizin nedeni olmak istemiyorum." Eğdiği başının beraberinde sessizce beni dinlerken daha fazla dayanamayıp ayaklandım. "Ya da beni direkt öldü bilin siz."

İlk defa yerden hızla kalkan suratı, bana ilk defa gerçekten bakmaya başladı. Kıstığı gözleriyle başını sadece iki yana sallıyordu.

"Yirmilerimdeyim ben. Birine baba demek için tıpkı dediğin gibi fazla geç kaldım."

Dediklerim onda ne gibi izler bırakıyordu bilmiyorum ama suçlu suçsuz bakmadan içimi dökecek tek kişi oyken duygu durumunu hesap edemiyordum.

Babam olduğunu, ölen kişilerle bir bağım olmadığını ve onun canından olduğumu söylüyordu. Ama bir o kadar da kenarda  duruyordu.

Tamam kalkıp sarılmaya çalışsa da tepkim sert olurdu eminim.

Sadece öz olduğumu söylerken dahi istenmediğimi hissettirmesi çok yaralıyordu. Her parça oturuyordu yapbozda artık. Onlar benim kimsem değildi ve bu yüzden beni asla sevmemişlerdi.

Gönderiliyor;Hanımeli TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin