12.Nathaniel (2)
Kyrie'nin düşündüğünün aksine, Nathaniel İle araba yolculuğu sessizdi ve rahatsız edici değildi. Nathaniel çoğunlukla arabadan akan manzaraya baktı.
Göz teması kurduklarında ise dalgalara yansıyan güneş ışığı gibi göz kamaştırıcı bir şekilde gülümsedi.
'Başkalarına verdiğiniz korku veya baskıyı kontrol edebilirsiniz. Kediler ve hayvanlar pençelerini nasıl saklayacaklarını bilirler.'
Düşünceli ya da rahat olduğu için olabilirdi.
Belki de sebep yoktu. Kyrie daha fazla düşünmemeye karar verdi. Kendini anlayamadığı bir şeyle meşgul etmenin faydasız olduğunu düşündü.
Yine de bu sayede Kyrie, Nathaniel'e daha rahat davranabildi.
'İnsanları nefesini tutmaya zorlayan şüpheli bir yırtıcıdan' 'yüksek rütbeli bir soyluya dönüştü.'
Vagon güvenli bir şekilde Envinique, Vermont şehrine ulaştı.
Sessizlik içinde, araba doğrudan hana yöneldi. Fayton yolculuğu sırasında sessiz kalan Nathaniel, faytonun ne zaman durduğunu Kyrie'ye sordu.
[Vermont'a uğrayacak mıyız?] (Ç.N: Marki Konağı'na uğrayıp uğramayacaklarından bahsediyor)
"Arabanın aile amblemi yok, bu yüzden handa kalmak için para ödeyeceğim."
Vermont Markisini pek sevmezdi. Ancak kimliği ortaya çıkarsa Vermont'a uğramak zorunda kalabilirlerdi.
Toplumda çok sayıda söylentisi olan oğlu bu isteksizliğinin en büyük sebebiydi.
'Yapabiliyorsam bundan kaçınmam iyi olur, özellikle de bu tehlikeli adamla beraberken.'
Nathaniel [Anlıyorum] gibi çözülemez bir şey söyledi ve arabadan indi.
"Hoş geldiniz! White Deer Inn'e hoş geldiniz!"
Nathaniel'i görür görmez müşteriyi selamlamak için koşan sahibi aniden durdu.
Kyrie, yere inen bir melek görmüş gibi bir yüzle yere çömelen adama baktı.
Bu durumun gelecekte bir çok kez tekrarlanacağını fark etti, bu yüzden gözleri karardı.
"Nathaniel, hoşuna gider mi bilmiyorum ama handaki en iyi odayı senin için ayarladım. Yemeğini nasıl yemek istersin?"
'Odanda yemek yiyebilsen iyi olurdu.'
Nathaniel düşüncelerini fark edercesine hafifçe gülümsedi.
[İlgilenmem gereken bir işim var, bu yüzden endişelenme. Yarınki kalkıştan önce döneceğim.]
"Dışarı mı çıkıyorsun?"
[Evet.]
Beklenmedik cevapta Kyrie gözlerini biraz daralttı.
Bu şekilde yalnız gitmesine izin verebilir miydi?
'Hayır, kesinlikle hayır.'
Çabucak bir bahane düşündü.
"Yalnız gitmek rahatsız edici olurdu, sorun olmazsa bir hizmetçin olsun ister misin?"
Nathaniel yavaşça arkasını döndü.
Mavi gözler ilginç bir şey duyan biri gibi parıldıyordu.
[Rahatsızlığımdan gerçekten endişe mi duyuyorsun? Eğer öyleyse, kabul edeceğim.]
Kyrie, Nathaniel'in hareketsiz gözlerinde kendi titreyen göz bebeklerinin yansımasını gördü.
Sığ bir numara. Gerçekten sığ bir numaraydı.
Yavaşça ağzını açtı.
"Üzgünüm. Dürüst olmak gerekirse, seni yalnız göndermekten endişe ediyorum."
Nathaniel bastonunu kaldırdı. Yere değen bastonun ucunu inceliyormuş gibi yaptı.
[Buchanan'ımız bir kaza geçireceğimden korkmuş olmalı.]
"Öyle değil."
[Hayır?]
Kyrie acı acı gülümsedi.
"Küçük kazalar için endişelenmiyorum."
Onu gücendireceğini düşünmüştü ama Nathaniel oldukça eğlenmiş görünüyordu.
[Konuşmakta iyisin. Endişeli misin?]
"Endişeliyim."
[Neyden?]
"Bilmiyorum."
[Hiçbir şey yapmadım.]
"Gelecekte yapabilir misin?"
Nathaniel cevap vermedi. Ancak bu konuşma çok hoşmuş gibi gülümsedi.
[ O zaman dışarı çıkmayacağım.]
Nathaniel'in başı hanın kapısına döndü.
Kyrie, buzlu mavi renkli irislerinin ilkel neşeyle parladığını gördü.
[Önümde zaten beni sıkmayacak bir şey var.]
Hanın kapısı, Kyrie'nin artan endişesinin farkında olmadan açıldı.
Lüks bir eşya olmasa bile, yumuşak ve pürüzsüz kumaşlardan yapılmış resmi giysili bir adam içeri girdi.
Hanın etrafına baktı, Kyrie'yi buldu ve hemen ona yaklaştı.
"Affedersiniz. Ben Vermont Markiliğindenim. Siz Kyrie Buchanan mısınız?"
'Yürüyen bir felaket. Sonsuz endişeler. Sıradaki ne?'
Alnına dokunurken düşündü.
Oy vermeyi unutmayın<3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obey Me
RomanceO zaman, nişanlısı Veliaht Prens tarafından terkedilmiş kendi özgür yolculuğuna çıkma hakkı tanınmıştı. Fakat. [Merhaba.] O uyanmıştı, hayır, o onu uyandırmıştı. [Ben Nathaniel.] Dedi. [Buradaki insanlar bana 'Son' der.] Kış kralı gibi güzel bir ada...