Bir ay sonra
Panik atak geçirirken; ilk önce kalbiniz yavaştan sıkışmaya başlar, elleriniz titremeye, başınız dönmeye ve sanki boğuluyormuş gibi nefes alamamaya başlarsınız.
Bir aylık bir panik atak krizi yaşanabiliyorsa, yaşıyordum.
Kalbim sürekli sıkışıyordu. Ellerimi titremesi geçmiyordu. Yürürken ya da otururken başım dönüyordu ve onunla aynı odada olduğum zamanlarda sanki boğazın biri sıkıyordu.
İyi değildim.
Bir aydır, gözlerine bile bakmamıştım, bakamamıştım. Kimseyle yakınlık kuramamıştım. Canım yanıyordu, ilk başta fiziksel, geçer sanmıştım ama geçmemişti.
Gündüzleri evde hayalet gibi gibi dolaşıyor, bazen kendimi bir yerlerde uyuyakalmış buluyordum. Kimse benden yardım istemiyordu. Ben de yardım etmiyordum zaten, tek bir işi yapasım yoktu.
Geceleri ise en beterdiydi. Akşam yemeginden sonra artık her gün yapıldığına inandığım ailece çay içme saatlerinde onunla yanyana oturmak bir yana, oradan kalktıktan sonrası bir yana ayrı bir işkenceydi. Odaya çıktığımızda, odaya yeni konulmuş koltukta uyuyordum. Daha doğrusu uyuyamıyordum çünkü ondan gelecek herhangi bir hareket için tetikteydim. O yatakta döndüğünde bile uyanıyordum ve kalbim sakinleşene kadar geri uyuyamıyordum. Bu da gündüzleri bulduğum yerde uyumama sebep oluyordu.
O ise, tanıdığım gibi değildi. Artık neredeyse günlük birkaç kelimenin dışına çıkmıyordu. Bu süreçte bazen bana bir şeyler söyleyecek gibi oluyordu ama bana süre vermeye kararlıymış gibi laflarını geri yutuyordu. Bazı yemeklerde (özellikle kahvaltıda) ilgilimiş gibi tabağıma peynir koyuyordu ama benim en nefret ettiğim şeylerden benim peynir olduğunu bilmiyordu. Artık onunla iletişimim sıfırdı ve bu beni bu Konak'ta hiç olmadığım kadar mutlu ediyordu.
Bir ayda, onu görmedim sadece iki gün vardı. Bunlar da; cumartesi günleriydi çünkü akşama kadar ailemin yanına gidiyordum daha sonra da çiftlik evine, konaktaki kadınlar olarak gidiyorduk. Konakta kendi aşiretlerinin toplanıyordu ve her ne dönüyorsa kadınları cumartesi akşamından itibaren pazar günleri evden yolluyorlardı. Açıkçası pazar günleri çiftlikte olmaktan, cumartesi gecesi orada kalmaktan oldukça mutluydum çünkü onu görmemek bana ödül gibi geliyordu.
Şimdi yine o gecelerin birinde, taş duvarın arasında çay içiyorduk. Sıradan sohbetler dönüyordu ama bugüne kadar olduğu gibi hiçbirine katılmıyordum. Genelde sessizdim, biri bana seslenmezse konuşma gereğinde bulunmuyordum. Zaten kimsenin de bana seslenmesi yoktu.
Ata Ağa genelde olduğu gibi babacan bir adamdı, kendi oğluna bana yaptıkları yüzünden tokat atmasını üzerine bana ilımlı yaklaşıyordu ama pek insancıl olmadığından ötürü sanırım pek konuşamıyorduk.
Berivan hanımağa o gün benimle paylaştıklarının ardından ilk günkü kimliğini geri bürünmüştü. Bazen hareketlerimi eleştiriyordu ama çok sesi çıkmıyordu. Bazı sabahlar kendisi uyandırmaya geliyordu ama çok tedirgin uyuduğum için, geldiğini fark edip yatağa o kapıyı açmadan girmeyi başarıyordum. Tipik mardin kaynanasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet +18
Romance(+18) Yetişkin içerik, şiddet öğeleri, istismar ve küfür içermektedir. Yaş farkı vardır. Yaşım 17, bu yaştaki normal bir insanın korkusu nedir? Okuyacağı okul? Gireceği sınav? Olabilir. Ama benim korkum bunlardan biri değil. Eğer bu topraklardaysanı...