Akşam yemeği tüm sakinliğiyle devam ediyordu. Kimse birbiriyle konuşmuyordu ve ortamda duyulan tek ses kaşıkların çıkardığı sesti. Annem ve yengem bir saat kadar önce gitmişlerdi. Berivan hanımağanın durumunu kimse görmüyor muydu bilinmez, bir tepki veren olmamıştı.
Buna en çok Mirza annesini görüp bir şey demediğinde şaşırmıştım. Sanki bunun olacağını biliyor gibiydi, hiç şaşırmamıştı. Bende asıl buna aşırı derecede şaşırmıştım. Annesinin bu haline şaşırmamış olması neler olacağını bildiği anlamına geliyordu ve bile bile kendi annesine bu cezayı vermişti.
İlyas, dalgındı. Ara sıra annesinin ellerine bakıyor, derin bir şekilde yutkunuyor daha sonra gözlerini kaçırıyordu. Bu ailede muhtemelen normal olmaya yakın tek insan oydu. Annesine üzüldüğü belliydi ama pek bir şey yapmıyordu.
"Buke?" dedi Ata Ağa. Gözlerim ona döndüğünde yirmi dakikadır oynayıp içmediğim çorbaya baktığını gördüm. "Yesene." diye emretti. Sesi bana karşı merhametliydi ama karısı çaprazımda otururken onun bu sahte yüzüne kanamıyordum.
"Pek iştahım yok." solgun sesimle birlikte solumdaki yüzün de bana döndüğünü fark ettim.
"Bir şeyin mi var?" yanımdaki bedene dönerek onun karanlık yüzüne baktım. Gözleri karnım ve yüzüm arasında mekik dokuyordu. Muhtemelen bebeğini merak ediyordu.
Dilimin ucuna kadar gelen 'sancım var' sözcüklerini en geri plana ittim. "İyiyim." dedim güçsüz bir sesle. Artık gerçekten iyi olmaya ihtiyacım vardı. Bu uzun süreki mutsuzluk beni günden güne iyice kötü yapıyordu. Bugün gün içinde hissettiğim duygular şuanıma hiç uymuyordu.
Bir süre daha sessizlik devam etti masada. Çorbalar kalkmış, yerini ana yemek almıştı. Bu gerginlikte yemek yemek bana çok zor geliyordu. Allahtan hamile olduğumdan sabah erken kalkmamama bir şey denilmiyordu da kahvaltıyı huzur içinde tek başıma yapabiliyordum.
"Baba?" dedi İlyas, hafif baskın kürtçe bir şekilde. Genelde kendi aralarında hep bu şekilde konuşuyorlardı. "Ben şey dicektim..." annesi için bir şey söylemesini istedim yada umut ettim, bilmiyorum. Ama istediğim bir şey her zamanki gibi olmadı. "Nişan taktık ya? Düğünü ne zaman yaparız?" çekingen gözleri bizim üzerimizde dolaştıktan sonra babasını buldu.
"Dur hele." dedi masanın diğer ucundan Mirza "Ne acelen var?"
"Acelem yok da.. Abi şimdi kış geliyor, beklesek bir yıl daha beklicez..." elini çekinceyle ensesine attı, tazcanlılığının yanlış anlaşılmasından korkuyordu.
"Orasını doğru dedin... şimdi adamlara da söz verdik bu işi bu sene halletsek iyi." daha çok kendi kendine konuşur gibiydi. Gözleri bir ara bana döndü ama çok oyalanmadan tekrar kardeşine baktı.
"Tamam" dedi net bir şekilde. "Hazırlıklara başlarız, bir aya kalmaz düğün olur." İlyas sakince kafasını salladı. Soruyu babasına sormuş olsa da, ailenin ağası olarak abisi kararını çoktan açıklamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet +18
Romance(+18) Yetişkin içerik, şiddet öğeleri, istismar ve küfür içermektedir. Yaş farkı vardır. Yaşım 17, bu yaştaki normal bir insanın korkusu nedir? Okuyacağı okul? Gireceği sınav? Olabilir. Ama benim korkum bunlardan biri değil. Eğer bu topraklardaysanı...