25. Bölüm

4.5K 318 38
                                    

Yorum yapmayı ve yıldıza basmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar.

Bellatrix benliğimi ele geçirdiğinde, bana çok şey göstermişti ya da hatırlatmışmıydı demem doğru olurdu bilmiyorum. Fakat gösterdiği görüler o kadar yarım ve tatminsizdi ki görülerden hatırladığım sürekli bir duygu yoğunluğu olduğuydu. Bellatrix Diaboli'ye aşıktı. Diaboli'ye sinirliydi. Diaboli'ye kırgındı. O kadar çok içinde Diaboli'te ait birbirinden farklı duygu vardı ki en çok hangisinin baskın olduğunu kestiremiyordum.

Bir diğer konusuysa Hekate ve Rafeal'in ihanetiydi. Ölümünü zaten önceden de biliyordum. Aynada bana göstermişti. Fakat bunu yapanı en yakınları olmasını beklemiyordum. Koruyucu olduklarını biliyordum bize öğretilen sahte masallarda ki gibi asla kardeş değillerdi. Fakat Tanrı da değillerdi. Asıl Tanrı maalesef Kaos tarafından yenilgiye uğratılmıştı.

Beynimde bir çok bilgi vardı. Koruyucuyu bilmek koruyucunun ne anlama geldiğini bilemekle aynı şey değildi. Kaos'un varlığını bilip ne kadar kötü olduğunu kestirememek gibi. Bellatrix beklenmeyecek kadar olgun bir karakterdi. Şu zamana kadar Memorin Ayin'i yapıp da delirmeyen bir cadıya şahit olmamıştım. Cadıların tek bir ruhu fakat birden fazla kişiliği olurdu. Biz aynı ruhu paylaşan iki kişiydik. Bellatrix asla bencil biri değildi. Benim aksime. İşte ruhu kişilikten ayıranda buydu. O, bebeklerimiz için bencillik yapmak yerine, kendini feda ederek sesizliğe çekilmeyi tercih etmişti.

Aradan geçen 1 hafta da saray hızla eski haline gelmişti. Eleanor Uzay'la birlikte iki gün sonra Cehennem'e dönmüştü. Lillith Amelia'nın tüm gece attığı çığlıkları yatıştırmak için onunla inzivaya çekilmişti. Annemler'e dünyaya gitmelerinin şuan iyi bir fikir olmadığını söyleyip onları Saray'da kalmaya teşfik etmiştim. Uzay da gitmekten vazgeçip cehennemde kalmayı tercih etmişti. Diaboli ise işte o iş biraz karışıktı.

Bir haftadır sürekli avdaydı. Peri, kurt adam, ruhani ve cadı. Önüne çıkan kendi soyu haricinde ki her soyu ve Hekate'yi seçen cadıları acımasızca katlediyordu. Açık hedef halinde dünyada dolaşıyor, olurda Koruyucu'lardan birine denk gelir diye önüne çıkanı öldürüyordu. Onun adına korkuyordum. Aynı zamanda da kendim adına. Demiştim ben bencildim. Ona birşey olması demek, kafamda dönen sorulara cevap bulamam ve aynı zamanda tek başıma bebeklerimi koruyamamam demekti. Kafamın içinde sanki bir ansiklopedi vardı ama başka bir dilde yazılmış gibiydi ve ben onu okusamda anlayamıyordum. Benim tercümana ihtiyacım vardı  Diaboli ise bir tercümandı.

Ona sürekli ulaşmaya çalışıyordum fakat kolumda ki mührüne asla cevap vermiyordu. Ölen ruhlar cehenneme ulaşınca anlıyorduk katillerinin Diaboli olduğunu.

Şuanda ise  Zebaniler ve İblisler çok huzursuzdu. Eleanor Saray'ı ayakta tutmaya çalışmıştı fakat, tüm mahlukatlar babasından dolayı onun emirlerini yerine getirmiyordu. Amelia çok küçüktü ve Lillith Şeytan'ın asıl fahişesi olarak görülüyordu. Şeytan'ın yokluğunun yedinci gününde ortamda bir kaos hakimdi.

Sinirle kahvaltı masasında yemek bekliyordum fakat herkes o kadar işi savsaklamıştı ki servis açmayı bırakın, yemek pişiren bile yoktu. Buraya kadardı. Çok açtım ve açken gözüm dönerdi. Sinirle elimde ki çatalı fırlatıp masadan kalktım. Yakında ki ilk iblisi yanıma çağırdım. Bıkkın adımlarla yanıma yaklaştı. "Bana hemen mutfakta görevli kim varsa getiriyorsun iblis, yoksa içindekilerle burayı yakmama az kaldı. " bıkkınlıkla gelen iblis gözümün döndüğünü anlayınca hızlı adımlarla mutfak kısmına doğru gitmeye başladı "hızlı ol ve bana bir sandviç hayır üç sandviç getir hadi! Çabuk!" iblis hızlı bir kafa sallamayla koşar adım mutfağa girdi.

Beş dakika dolmadan içerden mahlukatlar fısır fısır konuşarak gelmeye başlamıştı ellerimi birbirine çarpıp bağırmaya başladım. "Hızlı hadi, sandviçlerim nerde, ver onu bana" hızla iblisin elinde ki tepsiyi alıp masaya bıraktım. "Bir su mu bişey koysaydınız yanına bari" çok düşüncesizlerdi. Bön bön izleyen mahlukatları bir yandan süzdüm bir yandan bir kaç ısırık aldım. "Siz hayırdır? Bu sarayda bir hamile var değil mi? Peki neden dün geceden beri yemek çıkmıyor bu mutfaktan!" bağırışımla bir kaç iblis yüzünü buruşturdu. Aralarında sözcü olarak mı seçtiler bilmem bir kadın iblis derdini anlatmaya başladı. "Efendim, cehenemdekiler etsiz yemek yemezler. Stok bitti. Avcılarımız kayıp. Savaşta bir çok hizmetli öldü. Cehemnem Çukuru'ndan kaçan ruhlar saraydakileri avladıkları için çoğu mahlukat ailesini alıp gitti. İçlerinde boyutcularda var. Bu koasun ortasında yemek yapmak hele malzeme yokkan inanın çok zor" kadın derdini anlatana kadar ben ekmeklerimi bitirmiştim. " şimdi, sen! Evet sen ne şaşkın şaşkın bakıyorsun? Sen ve yanındakiler açtığım geçitten dünyaya gidiyorsunuz ve avlanıyorsunuz. Sizde gelen malzemeyle ne yapıyorsanız yapın akşam o servis açılıcak." Önceliğim tabi ki de hala aç olan karnımı doyurmaktı. Ormana açtığım geçitten  söylediğim iblisler geçti. Sırada Cehennem Çukuru vardı. Kalan iblislere döndüm. "Sizde bana şu çukuru gösterin" iblisleri takip ederken nasıl olurda kaçan ruhları duymam şaşırmıştım doğrusu.

KARA AYİN +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin