Bana hepsi senin yüzünden demişti ve ben bu dediğine hâlâ inanamıyordum. Bunu demeye nasıl cesaret edebilirdi? Nasıl cesaret etmişti? Ben bunu bir türlü anlayamıyordum. Kalbime bir sızı girdi. Bir bıçak saplanmıştı o cümleyi duyduktan sonra. Hayatımda duyduğum en kırıcı cümlelerden biriydi. Asla ve asla geçecek gibi durmuyordu bu kalbimin acısı. "Hepsi benim yüzümden demek ha... Hepsi benim yüzümden... Olsun Güney. Benim yüzümden olsun her şey." Diyip çantamı sandalyenin üzerinden aldım. "Bir durur musun?" Peşimden gelip, kolumu çektiğinde sinirle söze girdim. "O kelimeyi dedikten sonra artık hem gözümden hem de kalbimden düştün! Artık bana bir açıklama yapmana gerek yok, Güney!
Sana diğerleriyle mutluluklar dilerim." Diyip kolumu ondan hızlıca kurtardım ve arkama bile bakmadan çekip gittim. Seven, sevdiğine bunu der miydi? Demek ki diyormuş... Beklemediğimiz insanlar beklenmedik şeyler yapınca kırılıyormuş aslında kalp... Kalp dediğimiz şey hemen kırılıyormuş, ama biz sadece kalbimizi iyiliklere yorduğumuz için kırıldığını anlamıyorduk... Olamaz mıydı? İkinci kez sevilmediğimi hissetmiştim ben bu hayatta. İkinci kez kalbime bir yara açılmasına izin vermiştim ben. İkinci kez... İnsan bunu defalarca yapar mıydı? Bile bile kalbine zarar verecek şeylerin üzerine üzerine gider miydi?
Ama ben gittim.
Kendimden çok değer verdiğim insandan bunu beklemezdim ama söylediği bu şeyler canımı o kadar çok yakmıştı ki! Senin yüzünden demişti, kabullenmişti hatasını. Bu bir hata mıydı peki? Bir insan hata yapardı ama bu kadar hatasını çabuk kabullenir miydi? Kabullenmezdi. Ama sevdiğim adam kabullenmişti. Daha doğrusu beni sevdiğini zannettiğim insan. İhanet etse bu kadar canım acımazdı belki de. Kalbim bu kadar fazla kırılmazdı. Paramparça olmazdı. Ben seni tanımayı bıraktım demişti ve bu, seni sevmiyorum cümlesinden daha kırıcıydı. Ama kendisinin bileceği bir işti. Onu ömür boyu güzelce sevebileceği insanı çıkarır belki de Allah. Belki de ben onun sevgisine, o da benim sevgime yetemiyordu.
Yakınlardaki metrobüse bindim ve sokak yakınlarında indim. Eve vardığımda sinirle kapıyı açtım ve çantamı yere fırlattım. Cemre beni üç kez aramıştı. Cevap veremediğim için üzgündüm. Ama aklıma bile gelmemişti. Geri dönüş yapmak için onu geri aradım. Açtığında, "Alo," diyerek söze girdim. "Neden açmıyorsun kaç kez aradım?" Diye panik yaptı. İç çektim. "Duymamışım," dediğimde inanmamış gibiydi. "Güney'in yanındaydın anlaşılan ve kavga ettiniz." Dedi. Ne? Nasıl biliyordu bunu? "Nereden biliyorsun sen?" Allah'ım... "Güney ile Çınar konuşurken duydum." Dedi. Şaşırmamıştım.
"Şaşırmadım biliyor musun? Neyse ya, ayrılırız biter zaten. Siz keyfinize bakın." Dediğimde, "Bunu daha detaylı konuşacağız, ortam müsait değil. Ben seni arayacağım." Diyip buna karşılık yanıtladığımda telefonu kapattı. Odama geçtim. Üç günlük izin vermişlerdi ve bu, benim dinlenmem için iyi olacaktı. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Hep düşünmüştüm ve hâlâ düşünüyordum. Benim farkım neydi? Benim ayrıcalığım neydi? Beni seven insanlar çıkıyordu karşıma evet, ama hepsi sahte sevenlerdendi. Beni, benim kadar seven bir insan asla çıkmamıştı karşıma. Ama nedense her sevdiğim insana öylesine bağlanıyordum ki... Demek ki bu beni zayıf yapan en temel nedenlerdendi. Seni seviyorum cümlesi bir insana basit gelirdi mesela, ama benim için çok değerliydi. Bu değeri ben herkese verirken, karşılığını asla alamamıştım. Ben suçluyum diyelim, karşımdaki kişi suçunu asla kabul etmiyordu ve canımı da en çok bu acıtıyordu. Bir kelime insana acı verebilirdi evet ama kalbini bu kadar kıramazdı. Bazı insanları şimdi daha iyi anlayabiliyordum. Ben bir insanı daha kaybetmekten korkuyordum. Bu korkuyu göze alarak sevmiştim ben bir kez daha.
(Güney...)
Yüzüme son cümlesini söyleyip ardından çekip gitmişti. Her şey için beni suçlaması ve beni öne sürmesi onun kadar benim de canımı acıtıyordu. O cümleyi belki de kurmamam gerekiyordu ama beni buna zorlamıştı. Ne yapsam onun için bazen yaranamıyordum. Bazı şeyleri o kadar ciddiye alıyor ve o kadar üst seviyeye çekiyordu ki, bu da ne yapacağımı bilmememe sebep oluyordu. Çınar da beni aradığında, Asya ile tartıştığımızı söylemiştim ve büyük ihtimalle Cemre'nin de bundan haberi vardı. Cemre ve Çınar'ın hayatını imreniyordum. Tartışmasız ve kaossuz hayat sürmeyi nasıl başarabiliyorlardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK NEREDEN NEREYE? (Tamamlandı)
Teen FictionBir hemşire ve bir hukuk fakültesi okuyan iki arkadaşın olağanüstü olaylı hayatını konu alır. Bu iki arkadaş, karşılaştıkları yerde hayatlarını baştan düzenleyecek iki kişi ile tanışırlar. Üniversitede son ayları olan Asya ve Cemre'nin meslekleri ve...