11- Esas Tanışma ve Yüzleşme

4.6K 231 124
                                    


Yüzlerimiz yeterince yakın değilmiş gibi birkaç küçük adım daha attım ileriye doğru. Bir şeyi bulmamı söylemişti. Neyi bulacaktım? Ben neyi bulunca oyun bitecekti? Oyun neydi? Nasıl bitecekti?

Bunları düşündüğüm esnada karşı taraftan birden dünyamı tepetaklak edecek bir hamle gelince tiz sesli bir çığlık atıp ellerimle sırtına vurdum birkaç kez.

"Ne yapıyorsun? Bırak beni!"

Umursanmadı bu söylediklerim. Kapıyı açıp çıktıktan sonra umursamazca kapattı. Kilitlemeye bile uğraşmamıştı, neyine güveniyordu?

"Kerem!" diye çığlık attım apartman boşluğunda. Birkaç kapı anında açılınca Kerem'in adımları da hızlanmıştı. Artık resmi olarak da yakalanmış sayılırdık, harikaydı. "Hemen bırak beni."

Yine ses gelmedi. Çıktığı yere adımlarını yönlendirip yangın merdiveninden çıkmak yerine ana girişten çıkmayı tercih edip bir bir inmeye başlamıştı merdivenleri.

Bir süre daha debelendim çaresizce. O sırada ise  Kerem beni omzunda zıplatıp biraz daha aşağıya kaymamı sağlamıştı. "Kusura bakmıyorsun değil mi?" dedi alayla. "Kaçırıyor gibi oldum ama niyetim o değildi."

"Sen kafayı kırmışsın!" Sırtına vurdum sert sert. Sadece kıkırdamakla karşılık verdi bana. "Beni bırak ve siktir git!"

"Çok bağırıyorsun, başım ağrıyor."

"Geber!" diye bağırdım bu sefer de. Daha çok güldü Kerem. Niye böyle bir şey yapmıştı, ben niye şu anda onun yanındaydım, beni neden sözde yanlışlıkla etiketlemişti bunların hiçbirini anlamamıştım. Buradan bakılınca da kafayı bana takmış bir manyak gibi görünüyordu zaten.

Beni yere bıraktı hiç beklemediğim bir anda. Tam kaçıp yukarı çıkacağım esnada da bileğimi sertçe kavrayıp kapıyı açmıştı.

Kapıyı açtığı anda yüzümüzde patlayan flaşlar, her dilden ayrı ayrı gelen sorular, uzatılan mikrofonlar... Kerem bunların hiçbirini umursamayıp, sorulan sorulara bile cevap vermeyip kalabalığı yara yara ilerlemeye ve beni de peşiden sürüklemeye başladığında ancak kendime gelebilmiştim. Kalabalıktan sıyrıldıktan sonra bileğimi daha sıkı kavradı, ayağımda topuklu olduğunu bilmesine rağmen de koşmaya başlamıştı.

Yalpalaya yalpalaya peşinden sürüklenmeye razı geldim sadece. Geri dönmeye çalışsam basına yapabileceğim herhangi bir açıklama yoktu, ondan kaçıp bambaşka bir yere gideyim desem herhangi bir arkadaşım da var sayılmazdı. O yüzden çaresizdim. Bu çaresizliğim de beni mecburi olara Kerem'e itiyordu.

Dibine vardığımız kırmızı spor arabanın kapısını açıp yan koltuğa attı Kerem beni umursamazca. Daha sonrasında ise hızla sürücü koltuğuna geçmiş, arabayı çalıştırdıktan sonra ara sokakta yapılmaması gereken bir hızla bulunduğumuz yerden uzaklaşmıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sordum içim dışıma çıkmadan saniyeler önce. O kadar hızlı gidiyordu ki kusmama çok az kalmıştı. "Bu yaptığın resmen adam kaçırmak, aklın başında mı senin?"

"Emniyet kemerini taksan iyi olur."

"Kerem sana diyorum!" Bağırışımı duymasıyla daha da yüklendi gaza. Ruh hâli çok değişkendi. Bir an her şeyle dalga geçen zengin züppelere, diğer an her şeyi ciddiye alan mafyavari tiplemelere dönüşüyordu. Oynadığı diziler ona kafayı yedirtmiş olmalıydı. "Şu yaptığının hiçbir mantıklı tarafı yok."

"Senelerdir yaptığım şeyin de hiçbir mantıklı tarafı yoktu." Dikiz aynasından bana değdi buz mavisi gözleri. "Vakit daralınca insan daha mantıklı düşünüyor aslında."

SENDEN BAHSETTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin