Büyük bir holding iş sahibi Pars Aras. Ve en alt rütbede çalışan onun güzeller güzeli küçük kızı Lidya Özer.
X Gerçek baba kız hikayesi değildir!
X Yaşı küçükler için uygun değildir.!
Yeni bir bölümle daha sizlerleyim, umarım beğenirsiniz. İyi okumalar dilerim...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Dokuz yaşındaydım. Üçünçü sınıfa gidiyordum. Okul evimize yakın olduğundan her sabah kendi başıma uyanıyor ve kalkarak hazırlanıp okula gidiyordum. Okuldan sonra eve geliyor ödevlerimi gizlice yaptıktan sonra evi olabildiğince toplamaya çalışıyordum.
Hiç bir çocuğun yapmaması gereken bir rutinde, evi topladıktan sonra tencereye suyu dolduruyor ve makarna yapıyordum.
Bildiğim tek şey yumurta kırmak ve makarna yapmaktan ibaretti o zamanlar...
Annem eve geliyor, yaptığım makarnadan hoşnutsuzca yiyor ve odasına geçiyordu.
Tüm çocukluğum böyle geçmeye devam ederken okula gittiğim bir gün, öğretmenin öğrencileriyle konuştuğu sohbete kulak asmıştım.
"En sevdiğiniz yemek neler peki?" dedi sevecen tavrıyla. Öğrenciler hevesle parmak kaldırırken öğretmen içlerinden sarı saçlı bir kıza izin verdi.
"Söyle İrem..." dediğinde İrem denen kız gurula ayağa kalktı. "Öğretmenim benim en sevdiğim yemek köfte ve pilav. Ben ne zaman istesem annem bana ondan yapıyor. Ayrıca biz hep pazar kahvaltılarında annemle patates kızartır, birlikte yeriz." Öğrencilerden bazıları ofkayarak önlerine döndüklerinde İrem yerine oturdu. "Evet üzülmeyin bakalım, başka kim söylemek ister?"...
Annem nadiren yemek yapardı. Ve yaptığında ise bilmediğim, çoğu zaman tadının güzel olmadığı yemekler yapardı.
Köfte.
Sanırım bunu hiç yememiştim.
Eve koşarak gittiğimde odama çantamı atıp hevesle annemin yanına gittiğimde annem makyaj masasında oturuyordu.
"Ne var Lidya?" dediğinde heyecanla yatağında kıpırdandım.
"Anne, bu gün birlikte yemek yiyelim mi?"
"Ben tokum sen ye..." dedi burnuna tozu çekerken. Burnunu kaşıdıktan sonra ayağa kalktı.
"Peki bana patates kızartır mısın?" dedim çekinerek.
"Of Lidya! Kim uğraşacak onunla? Dolapta var yemek. Git ye işte?" dediğinde omuzlarım düşmüştü. Elbette sevecen yaklaşmasını beklememiştim ama bu beni sebepsizce kırmıştı.
"Peki yemek bittiğinde köfte yapar mıyız?" Çabucak bana döndü. Yüzüme tiksinen bir ifadeyle, sanki ona küfür etmişim gibi baktı.
"Köfte mi?" dediğinde yutkundum.
"Tamam yapmayız o zaman." Sessizce mırıldandığımda kolumdan tuttu hızla.
"Köfte istiyorsun öyle mi?!" dedi hemen ardından sinirlenirken. Hızla yürümeye başladığında peşinden sürükledi beni. Evden dışarı çıkıp çıplak ayaklarımla peşinden koşmaya başladığımda aceleci adımları bir kasabı buldu. İçeri girmek yerine arkasındaki kalabalığa girdik. Canlı kocaman bir inek vardı. Kocamandı. Gözleri bağlanmış ve bir kaç adam onu zorla tutuyordu.