32. Yaralı Kuş

1.8K 165 75
                                    

İyi okumalar.

Burada hala olup, okuyan herkesi selamlıyorum. Hala net bir şey yok ve bu belirsizlik ne kadar sürecek bilmiyoruz.

Umarım kısa zamanda tüm sorunlar çözülür.

******

Yiğit Hancıoğlu,

Hayal kırıklığı. Bu yaşadığım hayal kırıklığıydı. Kalbimi sökecek gibi olan, beni mahveden Ezgi'nin bende bıraktığı hayal kırıklığıydı.

"İyi misin?" Bana seslenen Baran abimle bakışlarımı ona çevirdim. Bir şey demeden arada içtiğim sigaranın dumanını üfledim. "Yine sorununu sigara dumanına mı sakladın?" dediğinde sessizce karşımdaki manzaraya bakamaya başladım.

"Gitti mi?"

"Evet, Rüzgar götürdü. Aden ile Poyraz da gitti. Abimler de peşlerinden gittiler, hadi bizde gidelim, kızlar aşağıda kaldı." Elimdeki sigarayı söndürüp, onunla terastan geçip, aşağıya indik.

Kızlar hazırlanıp, hesabı ödeyip, mekandan çıkımış ve arabaya ilerliyordum, bakışlarım ilerde sahilde oturan Ezgi ile abisine katıldı. Rüzgar kızıyor, bir şeyler anlatıyordu. Ezgi kafasını eğmişti ama sarsılan omuzlarından ağladığı belliydi. Onlara bakarken, yanımdan geçen Baran abim, omzuma yavaşça vurup, onlardan bakışlarımı almamı sağladı.

Arabaya binerken bakışlarım hala onda kalmıştı. Bitti demiştim yaklaşık bir saat önce. Kabullenmemiş, hala Aden'i bana kötülemeye devem etmişti. Aden'in beni doldurduğunu, onun yüzünden böyle davrandığımı düşünüyordu.

Kendi hatalarını görmüyordu ve bu beni daha çok üzüyordu.

Sessiz geçen yolu Baran abimin çalan telefonu bozmuştu. Arabayı kenara çekti ve konuşmaya başladı. Telefondaki ne dediyse rengi attı. "Ne oldu Baran?"diyen Sinem'e gözleri dolu dolu bakmaya başladı. Bu bakışları biliyordum.

Yaşım küçük olmasına rağmen, annem öldükten iki gün sonra abime, annem nerede?diye sormuştum. Abim yine bana böyle bakmıştı. Mavi gözleri kızarmıştı. Bana ölümü nasıl anlatacağını bilememiş ve gelmeyecek ama çok güzel bir yere gitti, yakında bizde gideceğiz demişti, çocuk aklıyla. Şimdi yine bir şey diyecekti ama bu sefer kandıracağı bir çocuk değildim.

"Abi," diye seslenen Cenk'e bile dönmedi. "Kim?"diye mırıldandım. Aslan abim, Polat abim, Poyraz, Aden, babam... onu anca bunlardan birine bir şey olursa yıkardı ve bu bakışları hissetiklerimi doğruluyordu.

"Aden ile Poyraz kaza yapmışlar," dediğinde Ayça ağlamaya başladı. Sinem nasıl diye mıraldandı ama abim ona cevap veremedi. "Neredeler?" Sorumla bana bakıp, "hastanedelermiş, abim aradı." dedi ve anında arabayı tekrar çalıştırdı.

Arabada sadece Sinem ile Ayça'nın ağlama sesi vardı. Cenk, Ayça'yı kendine çekmiş ve sarılıyordu. Ayça onun göğsünde ağlıyordu. Sinem kafasını eğmiş, ön koltukta ağlıyordu. Abim elini tutuyordu ama kötüydü. Şu an yıkılmamak için mücadele verdiğini biliyordum.

Ben mi? Ben karışıktım, korkuyordum. Aden'e daha doyamamıştım. Onunla Rize'ye yaylaya gidecektim. Lunaparkta dönme dolaba binecektim. Bisiklet sürecektim. Belki güzel bir tatile gidecektik. Bunların yarım kalmasını istemiyordum.

Camı biraz açıp, hava gelmesini sağladım ama nefesim yetmiyordu. Canım acıyordu. Onun acısını en derimde hissediyordum. Canım çıkacaktı sanki. Gömleğin düğmesini açıp, nefes almak istedim ama başaramadım. Nefesim bana fazla geliyordu.

Nasıl vardık? Ne zaman kendimizi hastanede bulduk bilmiyordum? Arabadan hızla inip, acile abimlerin yanına zar zor ilerledim. Ayaklarım geri geri gidiyordu, onun haberini almak istemiyordum.

Kelebeğin Uykusu / Gerçek Aile Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin