Bu bölüm Poyrazı anlamak adına yazılan bir bölüm. Bu bölümde bir çok sırda ortaya çıkmış olacak.
İyi okumalar.
Satır arası yorumlarınızı ve beğenileriniz bekliyorum.
*****
Hayatınız hiç elinizden alındı mı? Benim alındı.
Siz hiç evlatlıktan suçunuz olmadığı halde reddedildiniz mi? Ben edildim.
Yapmadığınız bir suçun bedelini en sevdiğiniz insandan ayrı kaldınız mı? Ben kaldım. On iki yıldır ondan ayrıydım...
Bana en unutamadığın an ne diye sorarsanız Adeni ilk gördüğüm zaman diyebilirdim. Üç yaşında bahçelerindeki çardakta ağlayan minik Aden. Işıl ışıl parlayan kızıl saçları, ağlamaktan akan sümükleri, kızarmış koca mavi gözleri ile yardım bekleyen küçük Aden.
On yaşındaydım ve ilk defa farklı renkte bir saç rengi görmüştüm. "Neden ağlıyorsun küçük?" Gözlerini bana dikmiş, "Yaman beni bırakıp gitti. Maç yapacakmış beni istemedi." Yarım yamalak konuşması ile gözüme çok tatlı gelmişti. Onunla ilk konuşmamız o olmuştu o günden sonra yanından hiç ayrılmamıştım.
İçimden bir ses onu korumam gerektiğini ve bırakmamam gerektiğini söylemiş gibiydi.
Bırakmamıştım. Zorunda bırakılmıştım.
Aden büyüdükçe farklılaşmış, güzel bir çocuk olmaya başlamıştı. O yaşında herkesi kendine hayran bırakıyordu. Saçları, gözleri, davranışları ile karşısındaki insanları büyülüyordu.
Büyüydü Aden... Benim Efsunumdu...
İlk zamanlarda okuldan koşarak eve gelir ve Adenlerin bahçesine gider onunla hem ödevlerimi yapar hem oynardım. Kırılgan bir çiçek gibiydi. Ona kıyamazdım. Bana bakışları ile her şeyi yaptıracak kadar güçlüydü içimde. Ona kardeş gözüyle hiç bakmadım o da bana hiç abi demedi. Onun yanında hep Egeydim. Sadece o bana Ege derdi.
Zamanla büyüdükçe Aden suskunlaşmıştı. Bir gün tesadüfen kolundaki morluğu görmüştüm. Vedatın onun öz babası olmadığını biliyordum ama dövdüğünü ilk defa görmüştüm. O aklımla gidip hesap sormuştum. Beni takmamış ve akşam bana söyledi diye daha fazla dövmüştü. Ertesi gün oğlu Yamanı dövünce beni ciddiye almıştı.
Ne zaman Adene yaklaşsa önüne geçip siper olmaya başlamıştım. Bazen koruyamıyordum ama sonrasında ona bakıyordum. Yaralarını sarıyordum. Bedeni iyileşirdi ama ya ruhu...
Bir kere onu kurtardığım zaman kahramanım demişti ve hep o kelimeyi kullanmaya başlamıştı. Küçüktü ona sayı saymayı, yazmayı, resim çizmeyi ben öğretmiştim. Doktor olmak istiyordu, kollarındaki yaraları iyileştirmek için, büyüdükçe bu fikri değişmişti. Ben ev yapmak istiyorum, çocuklar mutlu yaşasın diyerek demişti. Küçücük yaşında taşıdığı dertleri çok fazlaydı.
Bir gün yine okuldan koşarak yanına gelmiştim. Ona yeni boya kalemleri almıştım. Bahçelerindeki çardaklakta masanın önünde otururken onun önüne bırakmıştım. "Küçük hadi aklındaki evi çiz. Sana söz veriyorum o evi sana ilerde yaşaman için yapacağım." Kocaman gülümsemiş ve evi çizmişti. Aklımda hiç mimar olmak yoktu, asker olmak istiyordum.
Güçsüzleri korumak için ama olamamıştım...
Mimar olmuştum o evi ona yapmıştım...
Aradan yıllar geçmişti liseye Bursa da şehir merkezinde başlamıştım. Köyden uzakta olmak sorun değildi. Aklım hep Adende kalıyordu. Elimde sadece bir tane resmi vardı. Sürekli ona bakardım. Hafta sonları köye geri gitmeyi sırf onun için isterdim. Ben her şeyden önce onun kahramanı olan Egeydim. Herkese Poyraz olan ben sadece ona Egeydim. Adenin Egesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebeğin Uykusu / Gerçek Aile Serisi 2
Narrativa generaleKitaplar birbiri ile bağlantılı değildir. Bir ailenin birleşme hikayesi. "Bir anlamı var mı?" Oraya bakarak konuşmam ile ne sorduğumu anlamıştı. "Evet, bana göre en özgür hayvan kelebekler. Bir gün ömrü var ve doya doya geçiriyorlar. Bana yaşamanın...