Telefon ekranını kapatarak sinirle koltuğa attım. Bilmem kaçıncı defa kendisini arıyordum ancak Barış açmayı tercih etmiyordu. O da yetmemiş sabahtan beri kendisine mesaj atıyordum, çift tik olarak kalıyordu. Delirmek üzereydim.
İki gündür.
Çünkü bunlar iki gündür yaşanıyordu ve evet ben sevgilime iki gündür ulaşamıyordum. Evet, bir hata yapmıştım bunun üzerine özür dilemek istiyordum ancak kendisi fırsat bile vermiyordu.
Ailesi hâlâ burda mıydı onu bile bilmiyordum. Dayanamayıp tekrar mesaj atacaktım kendisine çünkü artık konuşmamız gerekirdi. İnat damarına fazla göz yummuştum.
Alev: Annenler döndü mü?
Mesajı atarak ofisi toplamak için koltuktan kalktım. En azından belki bu mesaja cevap verirdi. Verene kadar da ortalığı toparlamalıydım.
Güneş batana kadar ortalığı toplamış ofiste vakit öldürmüştüm. Korkarak telefonu elime aldığımda güldüm. Cevap vermişti.
B.A.Y: 👍🏻
Attığı işaret bile fazlasıyla yeterliydi. Hızlı olmaya çalışarak deri ceketimi üzerime aldım ve ofisten çıkarak hemen arabama atladım. Barış'ın evinin konumunu arabaya girerek sürmeye başladım.
Manyak bir trafiği atlatarak kırk beş dakikanın ardından evinin önündeydim. Boş bir yere park ederek arabadan indim. Stilettolarıma ve kocaman çantama aldırmadan koşarak zilini çaldım.
Açmıştı.
Altında gri bir şort vardı. Sol paçasını birazcık katlamıştı hatta. Üzerinde ise vücuduna yapışan simsiyah bir tişört vardı. Ve bu tişört kaslarını öylesine belli etmişti ki buraya hangi amaçla bile geldiğimi unutturabilirdi.
Gözlerim yüzüne çıktı. Kaşları çatık ve her bir kası fazlasıyla gergindi. Ela gözleri ise öyle bir sinirle bakıyordu ki yutkunmama neden oldu.
"Neden geldiniz Alev Hanım?" dedi sesindeki resmiyeti öne sürerek.
Derin bir nefes aldım, "Konuşmak için."
"İş dışı konuştuğumuzu bilmiyordum," sırtını dönerek içeriye doğru yürümeye başladı. Peşinden yürüdüm. Mutfağa girmişti. Dolaptan bir bardak alarak sürahiden su doldurdu kendine, "İster misin?" dedi dümdüz.
Sadece kafamı iki yana salladım, "Barış neden telefonlarımı açmadın? Mesajlarıma da yanıt vermedin?"
Suyu içerken gülerek bana döndü, "Bir düşün bakalım? Neden konuşmak istemedim?"
Üzerimdeki ceketi çıkartıp tezgahın üzerine koydum. Baştan aşağı beni süzdükten sonra bakışları yine sertçe gözlerimi buldu. Birkaç adım atarak dibine girdim. Elindeki bardağa rağmen elini tuttum, "Barış bak ben özür dilerim. Sadece çok gerildim tamam mı? Yani daha önce böyle bir şey yapmadım ve yapmaya korktum. Beni de anla lüt-"
Elini birden geri çekmesiyle elindeki bardak birden yere düşmüştü. Ancak onun pek umrunda olmadı. Ben ise bir süre yerde paramparça olan bardağı izledikten sonra geri gözlerine baktı.
Ruh hastası manyak.
"Ben seni neden anlıyorum amına koyayım?! Haklı çıkmak için kendini şu an aciz konumuna sakın düşürme."
"Öyle bir şey yapmıyorum!" diye bağırdım.
"Yapıyorsun! Kusura bakma avukat ama iliklerine kadar haksızsın! Bunu kabul etmek zorundasın!" deli gibi bağırması ile yanımıza birden Pablo gelmişti. Havlayarak Barış'ın bacaklarına patileriyle vurmaya başlamıştı.
"Haksız olduğumu bildiğim için zaten buraya gelip senden özür diledim!"
Güldü, "Sen birinden özür diledikten sonra ama beni de düşün diye edebiyat mı yaparsın hep?" dedi.
"Yaptım çünkü beni de düşünmeni istedim."
Kollarını iki yana açtı, "Ben seni hep düşünüyorum zaten! Ama bu olayda değil. Şu an değil!"
"Tamam bu seferde düşün." dedim sakince.
Çenesi kasıldı, "Ben neden düşüyorum amına koyayım?! Sevgilimle evime geliyorum, kapıyı açtığımda karşıma birden ailem çıkıyor! Ve sen daha benim konuşmama izin vermeden kendini kişisel avukatım diye tanıtıyorsun! Yaptığının farkında mısın? Hadi tamam annem- babam seninle ilişki yaşadığımı bilmiyorlardı. Lan kardeşlerim oradaydı! Alev sen gerçekten beni deli ettin!" diye bağırdı. Hatta manyak gibi bağırması ile kulaklarım uğuldamıştı. Onun da boğazının ağrıdığına emindim.
"Korktum korktum! Yapamadım işte. Annenle-babanla tanışmak beni korkuttu. Bunlar olabilecek bir şey! Neden normal karşılamıyorsun? Her şeye cesaretim olmak zorunda mı?" dedim.
"Lan bunun cesaret ile ne alakası var?! Sadece benim konuşmama izin verecektin ki ben seni uslune uygun tanıştırayım! Ama sen ne yaptın birden kişisel avukatım oldun!" dedi.
Gözlerim doldu. Onunla kavga etmek istemiyordum. Sevdiğim adama karşı böyle olmak istemiyordum.
Derin bir nefes aldım, "Beni sevmemelerinden korktum. Bak senin doğup-büyüdüğün yere göre değilim tamam mı? Senden fazlasıyla farklı büyüdüm. Öyle geleneğim falan da yok. Bir aile içinde nasıl davranılır bilmem. Sevgililerimi geç bir arkadaşımın ailesiyle bile tanışma cesaretini gösteremedim ben. Şimdi birden asla plan ve programımda olmayan bir şekilde sevdiğim adamın ailesiyle tanışamazdım." diye konuşmuştum ancak ağlıyordum.
Adliyede kimsenin gözünün yaşına bakmadan davranan ben karşımdaki topçuya birden zırhımı indiriyordum.
Sakin olmak adına derin bir nefes aldı. Elinin biriyle tezgahı sertçe sıktı. Sesli nefesler alarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben ise kenarda durmuş sadece onu izliyordum.
"Alev çok sinirliyim. Gerçekten çok sinirliyim ve kalbini kırmak istiyorum. Kalbini kırmak istiyorum ki içimdeki siniri atabileyim. Atabileyim ki ileride bu sinir bir taraflarımdan çıkmasın."
Bana istediğini yapabilirdi. Biliyorum ki kalbimi kırdıktan sonra toplamasını da iyi bilirdi. Ona bedenimdeki her hücre ile güveniyordum.
Omuz silktim, "Kırabilirsin. Eğer sonrasında beni affedeceksen kırabilirsin sevgilim. Ama böyle yapma."
Tekrar derin bir nefes aldı. Beni daha fazla geriyordu çünkü içindeki siniri bastırmaktan başka bir şey yapmıyordu, "Gerçekten benim konuşmama bile izin vermeden nasıl yaparsın bunu ya? Beni var ya beni iki gün delirttin. Antrenmana bile odaklanamadım senin yüzünden, o kadar sinirliyim ki sana." diye sakince konuştu bu sefer.
Ellerimizi tekrar kavuşturdum ve sıktım, "Özür dilerim gerçekten özür dilerim. Böyle olacağını bilmiyordum."
"Sen ne biliyordun Alev?" dedi.
Burnumu çektim, "Bak iki aylık ilişkimiz var. Ben aileni öyle görünce korktum ne yapacağımı bilemedim."
"Konuşmama izin verseydin, seni benim tanıtmama izin verseydin ne yapacağını bilirdin Alev. Ayrıca iki aylık ilişki derken? Seninle gönül eğlendirsem sana böyle davranmayacağımı biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum ve yapamadım işte. Neden benimle de empati kurmaya çalışmıyorsun?" dememle tekrar kaşları çatıldı.
Ağzıma acı biber sürecektim.
"Empati mi? Böyle bir şey için nasıl empati kurabilirim acaba? Ya annemleri geç, kardeşlerime ne kadar ayıp oldu farkında mısın? Kırk takla attım senin o yalanını haklı çıkartmak için."
O an kafama tuğla düşmüş gibi hissetmiştim çünkü haftalar öncesinden benimle bu konuda konuşan Sevilay'ın cümleleri yankılandı beynimde.
O haklıydı. Ben Barış'a ait değildim. Onu geç ben Barış'ın mutlu aile hayatına ait değildim. Ben ona ayak uyduramıyordum. Sevilay haklıydı. O kadın gerçekten haklıydı. Ben Barış ve ailesine ayak uyduramayacaktım. Onun mutlu aile hayatını kaldıramazdım.
YOU ARE READING
Touched • Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Kızım senin benim aklımla zorun mu var?" "Var ulan var! Senin aklınla zorum var! İşim gücüm yok ya benim zaten senin aklınla zorum var!"