Üzerimdeki ceketi çıkartarak Okan Hoca'nın bana verdiği odanın sandalyesine astım. Transferler için hazırladığı birkaç kağıdı kontrol etmemi istemişti.
Üç hafta (dört gün sonra bir ay olacak geri zekalı Barış) sonunda onunla yüzyüze geleceğimi bilsem bile tesise gelmiştim. Normalde gelmezdim ama bu aramızdaki saçma şey fazla uzamıştı ve inanın bana ben bu kadar sabırlı bir insan değildim. Bu gereksiz inadı da kırmak zorundaydım. Malum kendisi Rize'liydi. Kafasını kesseler adım atmazdı bana.
Ben kağıtları kontrol ederken Okan Hoca'ya mesaj atmış Barış'ı bana ayarladığı odaya yollamasını istemiştim. Elbette haberi vardı burada olduğumdan. İlk geldiğim saniye Okan Hoca'yı bulmak için sahaya inmem zorunda kalmıştım ve dik dik bana bakıp durmuştu.
Ayağa kalkıp gözlüğümü çantamın içine koyacakken kapı birden açıldı. Gelen belliydi. Allah'ın hayvanı, insan bi kapı çalardı.
Bedenimi kaldırıp ona döndüm. Geçenki geldiğimin aksine terli değildi. Duş alıp gelmişti. Gri bir eşofman giymiş üzerine ise kırmızı Galatasaray hırkasını giymişti.
"Ne işin var burada?" dedi Barış. Sesini özlemiştim aptalın. İliklerime kadar hem de. Oturup ağlayabilirdim.
Duruşumu bozmadım. Kalçamı masaya yaslayarak kollarımı bağladım, "İşim bu ya benim?"
"En son benim kişisel avukatımdın hayırdır? Terfi mi geldi Alev Hanım?" dedi alayla. Ukala.
Gülüşünde oyalanmamaya çalışarak ela gözlerine baktım, "Espri seviyende azıcık bi değişim olsaydı keşke. Malum bu aramızdaki saçma şey haftalardır sürüyor da! Hatta minik bir bilgi dört gün sonra bir ay olacak biliyor musun?"
Kaşlarını gülerek çattı ve kollarını o da benim gibi göğsünde birleştirdi, "Aramızdaki saçma şey mi? Kızım ayrıldık ya biz! Sen istedin hatta! Unuttun sanırım, B12 eksik olabilir. Gidip bir vitaminlerine baktır." dedi alayla.
Görüşmeyeli dili de uzamıştı.
"Ayrıldık evet. Ama bir ay oldu." diye saçma bir açıklama yaptım. Yemin ederim ki hayatımda ilk defa bir savunma yapamamıştım.
"Valla oldu ya!" baştan aşağıya beni süzdü bu cümleyi kurarken. Asla yerimden kıpırdamadan beni süzmesine izin verdim. Çekinecek değildim ya, "Oldu bir ay." diye söylendi yutkunduktan sonra.
Bana doğru bir adım attı. Ama ben izin vermeyecektim. Ben ona adım atacaktım. Bedenimi doğrulttum, kalçamı masadan ayırarak ona doğru yürüdüm. Tam karşısında durduğumda yukarıdan bana bakıyordu. Kafamı daha da yukarıya kaldırdım. Dudaklarımızın arasındaki mesafeyi azalttım. Direkt etkilendiğini çenesinin kasılmasından anlamıştım.
"Fazla eski sevgili olarak kaldık farkındasın değil mi?"
Güldü. Birazdan o gülüşünden öpecektim.
"Emin misin?" ellerini iki yana açtı, "Dolapları falan yıkmak ister misin, bu kararından önce?"
Bu sefer ben de güldüm, "Delirttiğin için yaşandı. Sözüm olsun ev ziyaretine gelirken bir hediye alacağım mutfağına."
"Deli halini görmeyi seviyorum kızım."
"Sürekli delirtemezsin Barış. Ben de insanım." dedim. Fısıldamıştım bununla beraber ona doğru bir adım daha attım ve mesafemizi kapattım. Ayakkabılarımın ucu ayakkabılarına değiyordu. Konuşmamla dudağım çenesine değmiş Barış'ın kasları daha da kasılmıştı.
"Ben delirtmiyorum ki. Sen delisin." o da fısıldadı ve birden eli belimi buldu. Bluzumdan hafif açık olan tenime elinin değmesi beynimdeki şartelleri attırmıştı.
YOU ARE READING
Touched • Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Kızım senin benim aklımla zorun mu var?" "Var ulan var! Senin aklınla zorum var! İşim gücüm yok ya benim zaten senin aklınla zorum var!"