Hayattaki en şansız insanlar arasında en önde bayrak salladığıma yemin edebilirdim. Bir gün bu şanssızlık ile delirecektim.
Yıllar sonra gördüğüm abim ve çok sevdiğim eşi Ece Abla ile bir yemekteydik. Buraya kadar bir sorun yoktu. Sorun olan kısım ise Galatasaray Takımının iki arka masamızda bir kutlama yemeği yiyor oluşuydu.
Mayıs ayındaydık ve Barış ile ayrılığımızın dördüncü ayındaydık. Ve bu dört ayda ne onunla bir iletişime geçmiştim ne de geçmek için bir çabaya girmiştim. Bildiğiniz ayrılığı iliklerimize kadar yaşıyorduk.
Her şey daha zorlaşıyordu. En son onu unutacağıma dair yemin etmiştim ancak ben yemin ve sözleri artık bir tarafıma takmıyordum.
Mesleğim ise hâlâ askıdaydı. Savcı bana merhamet etmiyordu. Onun merhametine ilk defa ihtiyacım vardı. Çünkü biraz daha evde kalırsam şu zamana kadar karşımda olan katillerden öğrendiğim yöntemlerle katil olacaktım.
Önümdeki şaraptan büyük bir yudum aldım, "İşler nasıl Ece Abla?"
Hayatımın en sıkıcı buluşması içerisindeydim. Ne güzel beni kendimi bildim bileli telefon ile arıyorlardı. Nereden esmişti de birden İstanbul'a gelip benimle görüşmek istemişlerdi bilmiyorum.
Ece Abla içtenlikle güldü, "Aşkım çok yoğundu. Fazla nöbetim vardı. Bir de bir haftalık izin aldığım için ard arda nöbet verdiler."
"Ama şimdi rahatız valla." dedi abim.
Salatamdan ağzıma attım, "Çocukları da getirseydiniz keşke." dedim. O varlıkları seviyordum. Küçük olanla henüz tanışmamıştım ama onunda tatlı olduğuna emindim.
Abim güldü, "Valla istedik de, Nehir'in okulundan izin alamadık, Nil'de pek büyümedi biliyorsun huysuzlanıyor uçağa binince o yüzden getiremedik."
Daha fazla dayanamadım ve derin bir nefes aldım, "Neden burdasınız? Beni yanlış anlamayın ama bana neden bu kadar iyi davranıyorsun mesela abi? En son sana o kadar kaba şeyler söylemiştim ki 'benim böyle bir kardeşim!' yok diyerek beni sildin. Ayda bir aramaya başladın. Sen Ece Abla? Abime olan korkuna benimle zar zor iletişime girdin hep yıllarca. Ne bu birden Pollyanna çabanız? Günahlarınızı mı sildirmeye çalışıyorsunuz?"
İkiside birbirine bakarak tuttukları nefesi verdiler. Ece Abla sarı saçlarını geriye atarak izin istedi ve tuvaletin olduğu koridora girerek gözden kayboldu. Başlıyorduk. Umarım sakin geçerdi, geçmek zorundaydı çünkü restoranda oturduğumuzdan beri bir çift ela gözü sırtımda hissediyordum. Keşke şu an yanımda olsaydı ve destek amaçlı elimi tutsaydı. Ama bakışlarının sırtımda olması bile bana destek veriyordu nedense.
Abim derin bir nefes aldı, "Ben gelmek istedim aslında. Ece'de bana destek amaçlı geldi."
"Dinliyorum." dedim yutkunarak.
Suyundan bir yudum aldı, "Ben özür dilemek için gelmek istedim. Alev, bak ben senin yıllardır hayatında olamadım. Ailemizin başına gelen acıyı sadece ben çekiyormuşum gibi davrandım. Seni hep hayatımda geri plana koydum. Başımıza gelen her şey için seni suçladım. Onun, anneme yaptığı şey için bile seni suçladım. Ben pişmanım, biliyorum geç oldu ama geç olsa da abin olmak istiyorum. Özür diliyorum senden." dedi tek nefeste.
"Birden başına taş mı düştü de pişmanlığa giresin tuttu." dedim sertçe.
"Alkolü bıraktım. Uzun zamandır tedavi görüyordum. O illeti bırakmak için çok uğraştım, zor oldu yalan söyleyemeyeceğim. Bu süreçte de kendime geldim."
Güldüm alayla, "Hayırlı olsun dememi mi istiyorsun?"
Kafasını salladı, "Hayır hayır. Dediğim gibi ben sadece pişmanım, bu zaman için değil küçükken babamıza rağmen birbirimize kol kanat gerememiz gerekirken ben seni yıllar sonra hayatımdan attım ancak pişmanım."
YOU ARE READING
Touched • Barış Alper Yılmaz
Fanfiction"Kızım senin benim aklımla zorun mu var?" "Var ulan var! Senin aklınla zorum var! İşim gücüm yok ya benim zaten senin aklınla zorum var!"