Special Part.

87 8 30
                                    

< Öhöm yani şöyle ki bir tık gerilere gidiyor olabiliriz 10 bölüm kadar o yüzden kafanız karışmasın :D >

Boris'den:

Kulaklarımda çalan müziğe düşüncelerimde eşlik ediyordu. En azından bir miktar olsa da beynim rahatlayabiliyor, hiç sevmediğim hastane ortamından beni kurtarabiliyordu.

Dominic'in asılsız bir şekilde vurulmasının üstünden üç gün geçmişti ve bugün nöbet sırası bendeydi. Carlos'un arkadaşı olan, ki daha önce öyle bir savcıyı nasıl duymadım bilmiyorum, Lewis sayesinde Waker'ın avukatına ulaşmıştık.

Saatime baktım elimi savurup. Saat öğlene doğru geliyordu ki büyük ihtimalle Carlos o adamın canını okumuştur bile. Bu güzel festivali kaçırmış olsam da, birazdan Alex yanıma gelip her şeyi ayrıntısına kadar anlatırdı.

Biraz fazla konuşuyordu, konuşan insanları pek sevmezdim ama ona karşı beslediğim garip şey bu huyundan nefret edemiyordu.

Alex bana fazlasıyla zıttı: kızıl saçlarıyla, koyu yeşil gözleriyle, kaydırak gibi olan küçük burnuyla ve ön önemlisi pembe ince dudaklarıyla... aşırı öpülesiydi..

Lanet olsun.. engel olamıyordum işte. Onun hakkında saçma sapan düşünmeden duramıyordum. Tipim bile değildi halbuki!

Ki en son hatırladığım kadarıyla kadınlardan falan hoşlanıyordum?

Neyse ama o benden küçük olmasına rağmen bütün mekanizmamı alt üst ediyordu tanıştığımız günden beri. Hep onunla uğraşasım geliyordu, sinir edesim, kaşlarının o çatık haliyle de..

Yine oldu işte.

Fikirlerim her seferinde kayıyor onu düşündüğümde. Ve bazen bu çığ o kadar çok büyüyordu ki, müstehcen yerlere doğru yuvarlanıyordu. Açıkçası o çığın altında kalmaktan hiç korkmuyordum.

İçimde deli cesareti mi vardı yoksa askeriyeden kalan bir alışkanlık mıydı... belirsizdi. İçimdeki her şey ona karşı belirsizdi, mesela Lucas ve Arthur arkadaşlarım olmuşlardı. O ikisiyle aramda çetrefilli bir ilişki yoktu.

Onlarla oturup yaptığım içki koleksiyonunu konuşmak aşırı keyif verici bir şeydi. Yada Lucas'ın zippo koleksiyonunu annesine kaptırıp çöpe atmasını ve son anda yalvar yakar babasıyla birlikte kurtarmasını da dinlemek ayrı zevkliydi.

Arthur hakkında da devletin izin verdiği kadar avcılık yaptığını öğrenmiştim. Bunu yaparken yakalandığı tuzaklardan nasıl kurtulduğunu dinlemekte mükemmeldi. Her seferinde anlattığı farklı bir olayda ayrı hayvan kapanına yakalanması da onun beceriksizliğiydi tabii..

Ama bunları Alex'le yapmaya çalışsam ya ben yada o illaki birbirimize sataşıyorduk. Bunun bir sınırı yoktu, sinir olmak mı, uyuz olmak mı, gıcık olmak mı? Her ne ise işte. Birini kullanın.

Şu anda olduğu gibi, düşüncelerim durmuyordu onun hakkında. Belki de durdurmak istediğim için durmuyordu, ne hissedeceğimi bilmiyordum çünkü bu duygu.. bana yabancıydı. Fazlasıyla.

On yedi sene önce annemin ölümünden sonra duygularımı içime kapatmıştım. Babam denilecek şerefsizi öldüresiye dövdüğüm gün anlamıştım içimde hiçbir hissiyatın artık olmadığını.

Dövme sebebim ise fazlasıyla gerekliydi, o gün üniversiteden yeni mezun olmuştum. Ve o şerefsiz, bir kızı rızası dışında eve atmaya çalışmıştı. Mezuniyetimden eve geldiğimde kapının önündeki kadın çığlıkları beynimi restelemişti.

Babam kahramanım değildi, hiçbir zaman da olmamıştı. Onun yüzünden annemi kaybetmiştim. Annem o pisliğin kederi yüzünden hastalanıp hastane köşelerinde gözlerini yummuştu hayata.

NuncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin