Knife.

147 19 66
                                    


Lando'dan:

Adliye kapısından çıktığımızda boğuk İngiltere havası direkt yüzümüze çarpmıştı. Carlos sayesinde Lewis denilen başsavcı ile konuşmuş davayı ona devretmiştik. Tatlı, esprili bir beyefendiye göre işinde fazlasıyla ciddiydi.

"Gerçekten ne yorucu ama.." Gece Carlos'un üstünde, koltukta beraber uyuya kaldığımız için fena şekilde her yerim tutuktu. Boynumu ovalayarak babamı takip ettim ağır adımlarla.

"Baba sen nereye gidecektin?"

"Ah ben mi? Andrea bir iki iş koştu bana. Onları halledeceğim noldu ki?"

"Carlos uzun zamandır Japon pankeki isteyip duruyordu. Yapmaya fırsatı da olmadı malum. Sürpriz yapayım dedim."

"İyi bakalım. Ben bir taksi tutup giderim. Sende geç kalma Andrea o belgeleri bir yerine saplar yoksa." Babamın iç açıcı laflarına dudak büzdüm ve arkasından baktım. Bazen babam mı Oscar mı konuşuyor anlamıyordum bile.

Arabama binip Londra'daki en iyi pastanenin olduğu yere sürdüm. Gerçi orada istediğim şey var mıydı bilmiyordum ama şansımı deneyecektim işte. Arabayı güvenli bir yere park ettikten sonra aşağı indim hızla.

Garip hissediyordum.. sanki.. birisi beni izliyordu gibiydi.

Etrafıma göz attım, insanların arabama hayranlıkla bakması dışında pastanede bir adamla göz göze geldim. Pek umursamadan kaldırıma çıkıp birkaç adımla tahta işlemeli pastane kapısını araladım.

Yeni çıkmış çöreklerin kokusu burnumu doldururken gülümsedim, çalan zil sayesinde geldiğim belli olduğu için tezgahtar kadın da beni büyük bir gülümsemeyle karşıladı.

Bende aynı sevecenlikle ona yaklaştım, orta yaşından dolayı kırışmış anlına rağmen çok güzel alımlı bir kadındı. Ona istediğim şeyi sorduğumda bana burada olmadığını ama bulabileceğim başka bir yeri söyledi.

Teşekkür ettim içten bir şekilde ve tam kapıya yönelmiş çıkacağım sırada adamın biriyle çarpıştım şans eseri. Üstüme yayılan sıcak kahve hızla geri çekilmeme neden olurken bana çarpan, pastaneye girmeden önce göz göze geldiğim adamdı.

"Lanet olsun çok özür dilerim, bir şeyiniz var mı?" Bana hızla bir adım attığında mahçup bir gülümseme yayıldı yüzüme. "Sıkıntı yok, ufak bir kazaydı sadece."

Adam bundan memnun olmamış, ağır bir şekilde koyu kahve gözleriyle beni süzmüştü. Bundan rahatsız olup gözlerimi kaçırdım ve lavabo tarafına kaçamak bakışlar attım.

"Yardım etmeme izin verin, hatamı telafi etmem gerek."

"Hayır hayır, önemli değil gerçekten. Lavaboda halledebilirim." Adama kısa bir gülümseme sunup hızla lavaboya kaçtım. Adamın koyu kahveleri bana Carlos'u hazırlatmıştı. Yüzünde maske olduğu için yüzünün yarısı gözükmüyordu ama iri gözlerinin şekli Carlos ile çok benzerdi.

Kafamı iki yana salladım hızla, kimsenin gözleri Carlos'umun ki kadar güzel ve anlamlı bakamazdı ki. Sadece ufak bir benzerlikti işte. Vakit kaybetmeden ellerimi yıkadım. Bu beyaz gömleği Carlos'un kıyafetlerinin arasından almıştım. Üstüme bol geldiği için rahat olsun istemiştim.

Bende ki de ne şanstır tamamen kahve ile kaplanmıştı. Umarım sert tepki vermezdi, en sevdiği gömleği olduğunu biliyordum çünkü. Gerçi Carlos genelde bana çok sakin davranırdı, diğer insanlara pek sakin olduğunu görmüyordum.

Üstümdeki kahve lekesini geçirebildiğim kadar yok etmeye çalıştım ama yine de belli oluyordu. Öfleyerek kafamı geriye attım, elimi yıkadığım için kitlemeye zahmet etmediğim kapı açılınca arkama seslendim.

NuncaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin