"Bazen bir ruhun tek sırrı, bir çocukluk aşkı, bütün ömür boyunca devam eden bir gönül hatırasıdır."
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR
Hücrede geçirdiğim günler birbirine karışmaya başlamıştı. Zaman mefhumumu yitirmiş, sadece dört duvarın içinde hayatta kalmaya odaklanmıştım. Her gün o gri gözlü komutan kapıdan içeri giriyor, aynı alaycı tavırla bana bakıyordu. Onun her gelişinde nefretim biraz daha büyüyordu. Ancak kaçmak için bir fırsat kollamaktan da geri durmuyordum.
Bir gece, hücremde uyuklarken dışarıdan gelen ayak sesleri beni aniden uyandırdı. İçimde bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Bu sesler, diğer günlerden farklıydı. Kalbim hızla atmaya başladı, bedenim gerildi. Neler olup bittiğini anlamaya çalışırken, kapının dışındaki askerlerin inlemelerini duydum. Nefesimi tuttum ve dikkat kesildim. İçimde bir umut filizlenmeye başladı ama aynı zamanda korku da vardı. Kim ya da ne, düşman askerlerini etkisiz hale getirmişti?
Kapının altından sızan gölgelerden, birilerinin sessizce hareket ettiğini fark ettim. Ayak sesleri artık duyulmuyordu. Sessizlik çökmüştü ama bu sessizlik, fırtına öncesi bir sessizlik gibiydi.
Aniden kapı hafifçe aralandı. Nefesimi tutarak geri çekildim. Kapının arkasından silahlı bir adam belirdi. Kalbim deli gibi atıyordu. Gözlerim adamın hareketlerini izliyordu. Onun kim olduğunu anlamaya çalışırken, aniden yere yığıldı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Birkaç saniye boyunca ne yapacağımı bilemedim. Adamın yere düşmesiyle kapı tamamen açıldı ve bir siluet içeri girdi.
Bir anlığına gözlerime inanamadım. Karşımda, savaştan önce tanıdığım bir yüz vardı. Askeri üniforması kan ve toprak içinde, ama gözlerinde bir kararlılık vardı. Bu, çocukken birlikte büyüdüğümüz ve sonra yollarımızın ayrıldığı Aras'tı. Onu görür görmez, bir anlık şaşkınlıkla dona kaldım. Ama gözlerindeki ifadeden onun beni kurtarmaya geldiğini anladım.
"Aras?" dedim, sesim titrek ve zayıf çıktı.
"Burada daha fazla kalamayız," dedi. Sesi sert ve soğuk, ama bir o kadar da tanıdıktı. Hızla yanıma geldi, bileklerimdeki kelepçeleri çözmeye başladı. Kalbim hala deli gibi atıyordu, ama şimdi içimde bir umut filizlenmişti. Aras'ın burada olması, belki de bu kâbusun sona ereceği anlamına geliyordu.
"Diğerleri nerede?" diye sordum, o çocukların anıları hala zihnimde yankılanıyordu. Aras yüzünü buruşturdu, gözlerindeki acı bir anlığına belirdi. Ama sonra sert ifadesine geri döndü.
"Şimdi buradan çıkmamız gerek. Konuşmak için vaktimiz yok."
Kelepçelerimden kurtulmuş, artık özgürdüm. Ama içimdeki savaş bitmemişti. Aras, beni önden yönlendirirken, dışarıdaki askerlerin bedenlerini geçtik. Her biri sessizce yere yığılmıştı. Aras'ın işi olduğu belliydi. İçimde ona karşı duyduğum karmaşık duygular kabardı. Neden buradaydı? Beni kurtarmak için mi yoksa başka bir amacı mı vardı?
Sessizce koridorlardan ilerledik. Aras, her köşeyi dikkatle kontrol ediyor, bir askeri profesyonellik sergiliyordu. Onun bu hali, ona duyduğum saygıyı artırıyordu, ama aynı zamanda geçmişimizdeki anılar zihnimde canlanıyordu.
Bir noktada, Aras bir kapının önünde durdu ve işaret etti. "Buradan çıkacağız. Ama sessiz olmalısın."
Başımı salladım, ses çıkarmadan onu takip ettim. Ancak, kapıyı açtığında içeride bir başka askerle burun buruna geldik. Aras, saniyeler içinde askeri yere serdi, ama bu hareketin ardından bir başka askerin uyarı çığlığı duyuldu. Kalbim hızlandı, işler sarpa sarmıştı.
Tam o anda Aras, hızla beni arkasına çekti ve silahını çıkararak ateş etmeye başladı. Askerler, bir bir yere yığılıyordu ama sayılamayacak kadar çoktular. İçimde bir korku patlaması yaşandı. Onların arasında kaybolacak ve tekrar yakalanacaktım. Ancak Aras, hiç tereddüt etmeden onları indiriyordu.
Nihayet, son askeri de indirdiğinde nefes nefese kalmıştık. Göz göze geldik. Onun gözlerinde bir şeyler vardı, bana açıklamak istemediği bir şeyler. Ama o an bunun üzerine düşünemedim, sadece kaçmak istiyordum. Ancak tam hareket edecekken, arkamdan bir ses duydum. Döndüğümde, gri gözlü komutanın bana doğru yürüdüğünü gördüm. Aras, hemen silahını ona doğrulttu.
"Hayır," dedim, aniden. "Onu ben halledeceğim."
Aras bir an bana baktı, ama sonra silahını indirdi. Gri gözlü komutanın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi, ama bu gülümseme içinde bir korku barındırıyordu. Onu indirmek için daha fazla beklemeyecektim. Çocukların intikamını almak için... Onu yere serdim ve nefes nefese kalana kadar durmadım.
Aras, beni izledi. Ne hissettiğini bilmiyordum, ama sonunda ona döndüğümde, gözlerinde bir onaylama gördüm. Şimdi ikimiz de özgürdük, ama arkamızda kalan karanlık izler sonsuza kadar kalacaktı. Ancak, içimde bir umut vardı; bu kâbus sona ermişti. Şimdilik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Zincirler
RomanceBir düşman askeri... Savaş sınırında bir öğretmen... Bir savaş alanında karşılaşan iki yabancı... Biri hayatta kalma içgüdüsüyle hareket eden bir düşman askeri, diğeri ise savaşın ortasında öğrencilerine umut aşılamaya çalışan bir öğretmen. Bu iki...