Patlamaların yankıları savaş alanında bir an olsun dinmiyordu. Serkan, mermilerini hızla doldururken bir yandan da etrafa bağırıyordu: "Lan, herifler her yerden çıkıyor! Biz bu cehennemden nasıl çıkacağız?"
Aras, bir an başını kaldırıp ona baktı, sonra tekrar etrafına göz gezdirdi. "Sakin ol Serkan, biraz daha dikkatli ol," dedi, sesi öfkeyle doluydu ama altında belli belirsiz bir korku da hissediliyordu. "Az kalsın kafan gidecekti."
Kerem ise siperin arkasına yaslanmış, aceleyle bir sigara yakmıştı. Gözleri hala tetikteydi ama elinden geldiğince sakin kalmaya çalışıyordu. "Oğlum, bu iş nereye varacak lan? Sabah akşam mermi sıkıyoruz, bir bok değişmiyor!" diye homurdandı, sigaradan derin bir nefes çekerek.
Aras, Kerem'in söylediklerine karşılık veremedi. Boğazında bir düğüm vardı, gözleri boşluğa dalmıştı. Çocuğunun ölüm haberi zihninde yankılanıyordu, ama savaşın ortasında bu düşünceyle yüzleşmek neredeyse imkânsızdı. O an etrafındaki savaşın sesi bile ona uzaktan geliyordu. Tek duyduğu, zihninde çınlayan o acıydı.
Serkan, ileride bir düşmanı daha yere serdi ve dönüp Aras'a bağırdı: "Ne oldu lan, dalıp gittin yine? Biraz daha dikkat et, yoksa burada bizi gömerler!" Sesi sinirliydi ama altında kaygı da vardı. "Burası mezar değil, lanet bir savaş alanı!"
Aras, silahını sıkıca kavrayıp gözünü kestirdiği hedefe doğrulttu. Tetiği çekerken kendi kendine mırıldandı, "Ah duman karaduman sardı dört yanumuzu...". Her mermide içindeki boşluk daha da derinleşiyordu, her leşte o acı bir kat daha büyüyordu.
Kerem, bir el bombası çekip ileriye fırlattı. Patlamayla birlikte yer sarsıldı, duman yükseldi. "Oğlum, yeter artık bu drama! Ne olursa olsun buradan çıkacağız, başka yol yok!" dedi, ama o da biliyordu ki savaş, onları hem fiziksel hem de duygusal olarak tüketiyordu.
Aras derin bir nefes aldı, gözleri yine boşluğa daldı. "Ya eve dönemezsek? Ya burada kalırsak?" diye fısıldadı, sesi kırılgan ve korkulu.
Serkan dönüp sertçe Aras'a baktı. "O ne demek lan? Belayı çağırma, belanı sikerim Aras! Böyle konuşursan gerçekten burada kalırız!"
Kerem, Serkan'ın bu çıkışına içten içe katılsa da ortamın daha fazla gerilmesini istemedi. İleride patlayan bir bombanın ardından kısa bir süre Serkan'a doğru dönüp ekledi: "Oğlum, şimdi birbirimizi değil, düşmanı vuracağız. Sakin olun. Hepimiz eve döneceğiz."
Aras derin bir nefes alarak başını eğdi, içindeki o karanlık düşünceleri bir anlığına kenara itmeye çalıştı. Ama zihninde sürekli yankılanan tek bir şey vardı; eve dönmenin artık hiçbir anlamı kalmamıştı.
Aras, savaşın tam ortasında, elindeki silahla düşman hattını tararken, zihni hala eve dönüp dönemeyeceklerine dair düşüncelerle meşguldü. Derin bir nefes alıp ilerlemeye devam etti. O sırada Serkan, yanında yerini almış, daha dikkatli davranmasını umarak göz ucuyla ona bakıyordu. Ama Aras'ın aklı başka yerdeydi, adımları her zamankinden daha kararsızdı.
Tam o sırada, Aras'ın vücudu birden irkildi. Sanki zaman yavaşlamıştı. Karnına gelen darbe ile bir adım geriye sendeledi. Bir mermi, gövdesine saplanmıştı. Gözleri aniden büyüdü, nefesi kesildi. Elindeki silah bir anda ağırlaşmış gibi hissetti ve dizlerinin üstüne düşmekten kendini alamadı. Bir süre yere bakakaldı, ardından Serkan ve Kerem'in şaşkın bakışları arasında yere yığıldı.
"Aras!" diye bağırdı Serkan, hemen yanına çömeldi.
Kerem de hızla yanlarına koştu. "Aras! Dayan! Sakın bırakma kendini!" diyerek dizlerinin üstüne çöküp Aras'ın yarasına baktı. Ellerini bastırarak kanamayı durdurmaya çalıştı, ama merminin nereden geldiğini bile görememişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Zincirler
RomanceBir düşman askeri... Savaş sınırında bir öğretmen... Bir savaş alanında karşılaşan iki yabancı... Biri hayatta kalma içgüdüsüyle hareket eden bir düşman askeri, diğeri ise savaşın ortasında öğrencilerine umut aşılamaya çalışan bir öğretmen. Bu iki...