" Kıskançlık adamı öldürmezse kör eder."
JOSÉ MAURO DE VASCONCELOS
Ankara'daki ilk birkaç günümüz, alışma sürecinin yanı sıra Umay Yılmazer'in sert tavırlarına adapte olmaya çalışmakla geçti. Umay, disiplini her şeyin önünde tutan, otoriter bir karakterdi. Özellikle Aras'a karşı olan yaklaşımı ise beni rahatsız etmeye başlamıştı. Başlarda sadece işini yapıyor gibi görünse de, zamanla bu sınırları aşmaya başladığını fark ettim.
Bir akşam, üsse geri döndüğümüzde, Umay'ın Aras'a olan aşırı ilgisi iyice belirgin hale geldi. Aras'a her fırsatta yakınlaşıyor, onunla konuşurken sesini yumuşatıyor, hatta bazen gereksizce dokunuyordu. İçimdeki kıskançlık yavaş yavaş büyüyordu ama bu durumu Aras'a açmak istemiyordum. Kendimi bu tür konularda zayıf göstermeye hiç niyetim yoktu.
Ancak o akşam her şey değişti.
Odaya girdiğimde Aras, Umay'la bir köşede konuşuyordu. Umay, bir elini Aras'ın koluna koymuş, gülümseyerek ona bir şeyler anlatıyordu. Aras ise bu durumu rahatsız edici buluyormuş gibi görünmüyordu, aksine hafif bir gülümseme yüzüne yayılmıştı. İçimde bir şeyler koptu. Bu kadarına artık dayanamayacaktım.
Hızla yanlarına yaklaştım ve sesimi kontrol edemeden patladım. "Ne yapıyorsun sen? Onunla nasıl böyle samimi olabiliyorsun, Umay Hanım?" dedim, sesim hem şaşkınlık hem de öfkeyle doluydu.
Umay, bir an şaşırmış gibi geri çekildi ama sonra yüzünde alaycı bir ifadeyle bana baktı. "Sakin ol, Nefes. Sadece sohbet ediyorduk," dedi, sanki olan biten hiçbir şey değilmiş gibi.
Ama ben artık duramazdım. "Sohbet mi? Ben senin niyetini çok iyi biliyorum! Kocama böyle davranmaya devam edersen, sonuçlarına katlanırsın!" dedim, sesim titriyordu ama kararlıydım.
Aras, benim bu çıkışıma hem şaşırmış hem de biraz eğlenmiş gibi görünüyordu. Ama tam o sırada, Kerem'in kapıdan içeri girdiğini ve yanındaki sandalye üzerinde çekirdek çitlemeye başladığını fark ettim. Kerem, durumu ciddiye alacak gibi değildi. Aksine, bir elinde çekirdek, diğerinde ise Aras'a doğru hafifçe gülümseyerek, "Eğlence başladı mı?" dedi.
Umay'ın yüzündeki ifade bir an ciddileşti ama sonra tekrar alaycı bir tavra büründü. "Aras, bu kadar kıskanç bir eşle nasıl başa çıkıyorsun?" dedi, gözleri hala benden ayrılmadan.
Bu sözler, öfkemin zirveye çıkmasına neden oldu. Bir adım daha atarak Umay'ın tam karşısına geçtim. "Sen benim kıskanç olup olmadığımı göreceksin," dedim, sesimdeki tehditkâr tonu hissederek.
Aras, durumu daha fazla uzatmak istemiyormuş gibi elini omzuma koydu. "Hayatım, sakin ol. Bir yanlış anlaşılma oldu sadece," dedi, ama yüzündeki hafif gülümseme beni daha da sinirlendirdi.
Kerem ise hala kapıda, çekirdeklerini çitleyip gülüyordu. "Aras, bu durumu çözmen çok uzun sürer mi? Çekirdeklerim bitiyor da," dedi, keyifle.
Umay, Aras'a dönerek, "Bak, Aras. Böyle bir karışıklık olacağını tahmin etmemiştim. Nefes'i üzmek istemezdim," dedi, ama sesindeki umursamazlık, içimdeki öfkeyi daha da körükledi.
Tam o sırada, ne olduğunu bile anlamadan, bir adım daha atarak Umay'a doğru hızla ilerledim. Ancak Aras, bir hamlede beni durdurdu ve beni kolumdan tutarak geri çekti. "Bebeğim, sakin ol! Bu durumu daha da kötüleştirme," dedi, ama sesinde hafif bir eğlence tınısı vardı.
Kerem, bu sırada gülmeye başladı. "Aras, bence biraz daha dikkatli olsan iyi olur. Nefes, gerçekten sinirlenmiş gibi görünüyor," dedi, keyifle çekirdeğini çitlemeye devam ederken.
Umay ise bana bir kez daha alaycı bir bakış attı. "Nefes, seninle uğraşmak istemem. Ama şunu bil ki, Aras'la aramızda hiçbir şey yok. O sadece bir meslektaş," dedi, ama sesi hâlâ o soğuk ve kibirli tondaydı.
Ben tam bir şey daha söyleyecekken, Aras araya girdi. "Bu kadar yeter. Hepimiz işimize bakalım ve bu konuyu kapatalım," dedi, kararlı bir ses tonuyla. Ama yüzündeki gülümseme hala kaybolmamıştı.
Kerem ise hala gülerken, "Aras, bir dahaki sefere çekirdekleri iki paket alalım. Bu seferlik yetmedi," dedi.
Umay, son bir bakış atarak odadan çıktı. İçimdeki öfke ise hâlâ dinmemişti. Aras'a döndüm, "Bu iş burada bitmedi, Aras. Bir daha böyle bir şey olursa, sonuçları hiç hoş olmaz," dedim, sesimdeki kararlılığı hissettirerek.
Aras, hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Merak etme, Hayatım. Bu iş burada bitti. Seninle olmak, benim için her şeyden önemli," dedi, elimi tutarak.
Ama Kerem, hâlâ eğleniyor gibi görünüyordu. "Bu kadarı bile yeterince eğlenceliydi. Ama bir dahaki sefere daha büyük bir çekirdek paketi lazım," dedi, çekirdeğini bitirip kabuğunu yere atarak.
Kerem'in elindeki çekirdeğin kabuğunu yere atarken göz ucuyla ona bakıyordum. Bir an için sabrımın sınırlarını zorladığını hissettim. Gözlerim kısıldı ve öfkeyle ona döndüm. "Kerem!" dedim, sesimdeki sertlik odada yankılandı. "O çekirdek kabuğunu yerden al ve düzgün bir şekilde çöpe at. Bu evde hizmetçi yok, evi ben temizliyorum. Eğer o kabuğu yerden almazsan, onu senin götüne sokarım!"
Kerem, gözlerindeki şok ve biraz da korkuyla hemen yerden eğilip çekirdek kabuğunu aldı. "Tamam, yenge hanım, tamam! Sakin ol, kızma," dedi. Sonra Aras'a dönerek alaycı bir şekilde ekledi, "Oğlum, bu kız ne kadar sinirliymiş! Bunu bu zamana kadar nasıl fark etmedik?"
Aras, gülümseyerek Kerem'e baktı. "Bazen böyle ufak tefek şeylerde patlar, ama alışıyorsun. Hele ki evi temizleyen oysa, bu konuda hassas olduğunu sen de öğrenirsin," dedi, göz kırparak.
Kerem, bir yandan çekirdek kabuğunu çöpe atarken bir yandan da hala benim tepkimi sindirmeye çalışıyordu. "Tamam, tamam, bir daha yere atmam. Ama sen de biraz daha sakin ol, yenge. Biz seni böyle görmeye alışık değiliz."
Ben derin bir nefes alıp biraz sakinleştim ama Kerem'in o şapşal gülümsemesi hala yüzündeydi. "Bir daha yere kabuk attığını görürsem, bu kadar uysal olmam," dedim, tehditkâr bir ses tonuyla.
Kerem, bu kez gerçekten ciddi olduğumu anlamış olacak ki, gülümsemesi biraz soldu ve başını sallayarak oturdu. Aras ise hala keyifle çekirdeğini çıtlatarak olan biteni izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Zincirler
RomanceBir düşman askeri... Savaş sınırında bir öğretmen... Bir savaş alanında karşılaşan iki yabancı... Biri hayatta kalma içgüdüsüyle hareket eden bir düşman askeri, diğeri ise savaşın ortasında öğrencilerine umut aşılamaya çalışan bir öğretmen. Bu iki...