"Bir kâğıt, bir kalem, bir yanmış, bir sönmüş, bir bitmiş sigara
Hayatın bu...
Sökülmüş, atılmış, kırılmış, dökülmüş hep paramparça
Yolun sonu bu..."
CEM ADRİAN
Aradan tam 27 gün geçmişti.
Her yeni gün, içimde kopan fırtınaları dindirmeyen bir döngüye dönüşmüştü. Efil'in kayboluşu, sadece bizi değil, ruhumu da paramparça etmişti. Onu bulma umudu her geçen saatle birlikte azalıyor, geriye sadece sessizliğin ve boşluğun içimizi kemiren gerginliği kalıyordu.
Aras her zamanki gibi soğukkanlı görünmeye çalışsa da gözlerinde saklayamadığı bir şey vardı: Yorgunluk ve korku. Onu her defasında yanımızda tutan tek şey, belki de aramızdaki o gizli anlaşmaydı-pes etmeyeceğiz, ne pahasına olursa olsun bulacağız. Ama 27 gün... Uzun bir süreydi. Çok fazla.
Bugün, karşımıza çıkacak şeyin ağırlığını bile bile yola koyulduk. Bir cesaret mi, bir delilik mi olduğunu bilmiyordum. Ama Efil'i bulmadan duramayacağımızı biliyordum. Bu yolun sonuna geldiğimizde, bizi neyin beklediğini bilmiyordum, ama içimde bir yerlerde çok kötü bir his vardı. Derin bir çukur, bir karanlık.
Sık ağaçların arasındaki patika, karşımıza eski bir yapıyı çıkardı. Harabe bir kulübe, terk edilmiş gibiydi ama o kadar derin bir sessizlik vardı ki, bu sessizliğin altında bir şeyler saklanıyor gibiydi. Adımlarımız ağır, nefeslerimiz düzensizdi.
"Burada olmalı," dedi Aras alçak bir sesle, yüzündeki gergin çizgiler iyice derinleşmişti.
Kulübenin kapısını yavaşça açtım. İçerideki boğucu koku yüzümü buruşturmama neden oldu. Kötü bir şeyler olduğunu o an anladım. İçerisi terk edilmiş, karma karışık bir haldeydi. Her şey darmadağındı. Ama gözüm odanın köşesine iliştiğinde, dizlerimin bağı çözüldü.
Efil.
Oradaydı. Yerde. Soğuk, cansız, paramparça. Yüzünde belli belirsiz bir acı ifadesi, gözleri sonsuza dek kapanmış. Üzerindeki giysiler yırtılmış, vücudu morluklar ve yaralarla kaplıydı. Tüylerim diken diken olmuştu. Aras arkamdan yaklaştığında, onun da aynı dehşeti yaşadığını hissettim.
"Efil..." diye fısıldadım, ama sesim titriyordu. Ne diyeceğimi bilememiştim. Ne diyebilirdim ki?
Efil... Bunu hak etmiyordu. Bunu kimse hak etmezdi.
Aras'ın sesindeki titreme, kalbimin derinliklerinde yankılandı. Yerdeki bedene yaklaştığımda, her adımım ağırlaştı; adeta her bir adım, ruhumun daha da derinlerine işliyordu.
Efil'in bedeninin etrafındaki manzara dehşet vericiydi. Yüzü, yaşadığı acının izlerini taşıyor, gözleri yarı açık kalmış, kara ve umutsuz bir bakışla sonsuza kadar donmuştu. Yüzündeki morluklar ve çizikler, onun geçirdiği korkunç anların birer hatırasıydı.
Üzerindeki giysiler, neredeyse tamamen yırtılmış ve deforme olmuştu. Giysilerin altından görünen teni, kanlar içinde kalmıştı. Ellerinin ve kollarının çeşitli yerlerinde, sert bir şekilde darbe aldığını belli eden morluklar ve kesikler vardı. Vücudu, aşağıdan yukarıya doğru, adeta bir karnaval gibi, şiddetin her aşamasını gözler önüne seriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Zincirler
RomanceBir düşman askeri... Savaş sınırında bir öğretmen... Bir savaş alanında karşılaşan iki yabancı... Biri hayatta kalma içgüdüsüyle hareket eden bir düşman askeri, diğeri ise savaşın ortasında öğrencilerine umut aşılamaya çalışan bir öğretmen. Bu iki...