13.BÖLÜM: GRİ GÖZLÜ KOMUTAN.

11 4 0
                                    

"Tam en önemli yerinde bir cümleyi yarım bırakmak, tam yolun sonuna varacakken kaybolmak gibi."

FATİH DUMAN

Gözlerimi açtığımda, nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Başım ağrıyordu, odaklanmakta zorlanıyordum. Etrafıma bakındım, ama gördüğüm şeyler hiç tanıdık değildi. Soğuk ve karanlık bir odadaydım. Metal duvarlar, çıplak bir ampulden sarkan soluk ışık ve odanın köşesine tıkıştırılmış eski bir masa... Bu yer, hiç de üsse benzemiyordu.

İçimde bir korku dalgası yükselmeye başladı. "Aras? Kerem?" diye seslendim, ama sesim bir yankı gibi boşluğa karıştı. Belki de bu sadece onların yaptığı bir şakaydı. Aras'ın bazen beni korkutmak için yaptığı küçük oyunlardan biri olabilirdi. Gözlerimi tekrar kapatıp, başımdaki ağrıyı dindirmeye çalıştım.

Ama bu his... Bu ortam... Hiçbir şey bir şakaya benzemiyordu.

Tam o sırada, metal kapı gıcırdayarak açıldı ve içeri biri girdi. Gözlerim karşımdaki adamın gri gözlerine kilitlendi. Bakışlarında sertlik ve acımasızlık vardı, yüzü keskin hatlarla doluydu. Üniformasından onun düşman askerlerinin komutanı olduğunu anlamıştım. İçimdeki korku, yerini soğuk bir gerçekliğe bıraktı.

Komutan bana doğru birkaç adım attı, gözlerini hiç ayırmadan bakmaya devam etti. Ardından sert ve keskin bir Rusça ile konuşmaya başladı: *"Zatknis'! Ty teper' v plenû i budesh' rabotat' s nami!" * (Kes sesini! Artık burada mahkumsun ve bizimle çalışacaksın!)

Sözleri yankılanırken, ne dediğini anlamasam da sesinin tonu, içinde bulunduğum durumu açıkça anlatıyordu. O an, tüm şakanın bir kabusa dönüştüğünü anladım. Aras ve Kerem yanımda değildi, kimse bana yardım edemezdi. Artık onların elindeydim. Esirdim.

Bu adamın, o gri gözlü komutanın beni burada tutacak olması, içimde tarifsiz bir korku yarattı. Her şeyin ne kadar hızlı değiştiğine inanamazken, bir çıkış yolu bulmaya çalışmak dışında bir çarem yoktu.

Başımı eğip, yavaşça odanın duvarlarına göz gezdirdim. Kafamda çakan acı sızıya rağmen, ruhumun derinliklerinden gelen bir umut kırıntısı vardı. Belki de bir mucize olabilirdi; belki Aras ve Kerem bir şekilde buraya ulaşabilirdi.

Düşüncelerim arasında kaybolmuşken, metal kap bir kez daha açıldı. İçeriye ağır adımlarla giren bir grup asker, sert bakışları ve donuk ifadeleriyle beni gözlüyorlardı. Bir an için içimden bir umut kıvılcımı sıçradı. Ardından, içeriye giren kişinin yüzünü seçebildim. Aras. Gözleri kararlı ve kızgın görünüyordu. Yanında, Kerem, Sevgi ve Ayla da vardı. Hepsi aynı şekilde ciddi ve tedirgindi.

Aras'ın gözleri, derin bir acının izlerini taşıyordu. Bir an için, o eski dost yüzündeki endişe ve öfke, içimdeki korkuyu bastıracak kadar güçlü bir duygu dalgası yarattı. Aras, öne çıkarak grubun lideri gibi hareket ediyordu.

"Karımı almaya geldim!" Aras'ın sesi, odanın sessizliğini delip geçti. Cümlesi, hem bir meydan okuma hem de bir tehdit gibi yankılanıyordu. Sesinin sertliği, içindeki öfkenin ve kararlılığın bir yansımasıydı. Arkasında durduğumuz diğer askerler, ellerindeki silahları sıkıca kavramış, dikkatle bekliyorlardı.

Komutan, Aras'ın bu cesur açıklamasına yüzünde sert bir ifade ile karşılık verdi. Gözleri, Aras'ın ne kadar tehlikeli bir durumda olduğunu anlamış gibi, daha da kıvrandı. "Bu bölgede kimse seni karına yaklaştırmayacak," dedi. Sesindeki tehdit, odanın her köşesinde yankılandı.

Aras, bu sert sözlere rağmen soğukkanlılığını koruyarak yanıtladı. "Sadece benim değil, tüm ekibimin buraya gelmesini engellemeniz zor olacak. Eğer bir şeyi başarmak istiyorsanız, öyle kısıtlamalarla bizi durduramazsınız."

Sevgi ve Ayla, Aras'ın yanında durarak cesaretle gözlerini komutana dikmişti. Kerem ise, Aras'ın hemen arkasında, hem koruyucu hem de destekleyici bir tavır sergiliyordu. Tüm grup, bu zor durumda birbirlerine destek olmanın önemini biliyordu.

Komutanın yüzünde bir anlık bir belirsizlik belirdi, ama hemen ardından eski tavrını geri kazandı. "Bu size kalmış bir mesele değil," dedi. "Burada kuralları ben koyarım."

O an, içimdeki umudu ve Aras'ın kararlı duruşunu izleyerek, her şeyin hâlâ mümkün olduğuna inanmak istedim. Aras ve diğerlerinin buraya gelişi, umudun ve kurtuluşun sembolüydü. Şimdi, bu çıkış yolunu bulmak için savaşmalıydık ve bu savaşta, karanlığa karşı en büyük silahımız birbirimize olan güvenimizdi.

Aras'ın sert bakışları, komutanın tavırlarını sarsmış gibi görünüyordu. Gözlerindeki kararlılık, odadaki gerilimi daha da artırdı. "Seni burada fazla tutmaya niyetim yok," dedi Aras, adımlarını hızlandırarak metal kapının önüne geçti. "Karımı almak için buradayım ve onu bu çirkin yerden çıkarmak benim görevim."

Komutan, Aras'ın bu meydan okumasını yanıtlamadan önce bir an sessiz kaldı. Ardından, sinirli bir şekilde, "Yolunuzu bulmanız uzun sürecek," dedi. "Ama kararınızda ısrarcıysanız, gitmenize izin vereceğim. Yalnızca dikkatli olun. Bu bölgeden çıkış kolay değil."

Aras, başını sallayarak kararlı bir şekilde yanımıza yaklaştı. "Hadi, çıkıyoruz!" Komutunu verdi ve gözlerini bana çevirdi. Gözlerindeki endişe, sadece kararlılığı değil, aynı zamanda derin bir şefkati de yansıtıyordu. Yavaşça, ama kendinden emin adımlarla yanına doğru yürüdüm.

Kerem, Sevgi ve Ayla da hemen arkamızda, dikkatle etrafa göz kırpıyordu. Bizimle birlikte çıkacakları için güven içinde hissetmeye başladım. Aras'ın kolları etrafımda destekleyici bir kalkan gibi dolandı ve birlikte yürümeye başladık.

Yol boyunca, metal koridorlar ve soğuk duvarlar arasında ilerledik. Gerçekten de çıkış yolu oldukça karmaşıktı, ama Aras ve ekibi, her adımda kararlılıklarını koruyarak bizi yönlendiriyorlardı. Adımlarımızın yankılanması ve askerlerin bakışları, dikkatli ve sessiz bir ilerleme gerektiriyordu.

Birden, içimde bir baş dönmesi hissettim. Aras'a dönerken, gözlerimde bir bulanıklık vardı. "Aras... Ben... Galiba..." cümlemi tamamlamadan önce, başımın etrafında karanlık noktalar dönmeye başladı.

Gözlerimi bir an açıp kapattım ve kendimi düşerken buldum. Aras'ın endişeli çığlığı, hafifçe duyuluyordu. "Düşme!" dedi, elleri hemen belimdeki destek için uzandı.

Gözlerimi tekrar açtığımda, Aras'ın yüzü yanı başımda görünüyordu. "Kendine gel, lütfen!" dedi. Sesindeki endişe ve acı, içimdeki korku ve çaresizlik hissini daha da artırdı.

Bir an için, her şeyin karanlık ve belirsiz olduğunu hissettim. Sadece Aras'ın sesini duydum ve elini sıkıca tuttuğumda, içimdeki umudun hala var olduğunu hissetmeye başladım. Onun desteği, bu zor anlarda kurtuluşun anahtarıydı.

Başımın ağrısı ve baş dönmem, Aras ve ekibinin yardımıyla yavaşça geçerken, yolumuza devam edebileceğimiz bir umut ışığı belirdi. Aras'ın kararlı duruşu ve diğerlerinin desteği, bize tekrar cesaret vermişti. Şimdi, üsse geri dönebilmek ve bu karanlık yeri geride bırakabilmek için her şeyin en iyisini yapmalıydık.


Kırık ZincirlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin