6.BÖLÜM: BARUT KOKUSU.

18 4 5
                                    


"Gelecek; geçmiş, duvarları yıkarken, sağlam duran pencerede gökkuşağını izlemek gibiydi."

ASLI ARSLAN

Cemil ağabeyin kaybından sonra, bir türlü içimize huzur gelmiyordu. Hayatın devam ettiğini bilsek de, hepimizin üstünde bariz bir ağırlık vardı. Kahvaltıdaki o kısa süreli gülüşmeler, içimizdeki kasveti biraz olsun hafifletmişti, ama barut kokusu tekrar havayı kapladığında, gerginlik geri dönmüştü.

Görev öncesi hazırlıklar tamamlanmıştı. Herkes, sıradaki operasyon için son kontrollerini yapıyordu. Silahlar temizleniyor, cephanelikler düzenleniyor ve kafalarda yalnızca bir şey vardı: hayatta kalmak. Biz de diğerleri gibi, hazırlıklarımızı yapmış, son talimatları bekliyorduk. Aras'la yan yana oturmuş, sessizce silahlarımızı temizliyorduk. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Aras aniden durdu ve bana baktı.

"Biz ne yapıyoruz, sence?" dedi, sesi her zamankinden daha ciddi.

Bu soruya ne demek istediğini tam anlayamamıştım. "Ne demek istiyorsun?" dedim, gözlerimi ondan ayırmadan.

"Biz... Yani... Biz neyiz, seninle?" Aras'ın sesi bir an için titredi, ama gözleri hala benimkilerle buluşmuştu. Kalbim hızla atmaya başladı; bu sorunun ardında ne olduğunu biliyordum, ama cevap vermek zorundaydım.

"Aras, biz arkadaşız," dedim, sözlerim hem kesin hem de kararsızdı. Bu cevabı verirken hissettiğim karışık duygular, beni rahatsız etmişti.

Aras derin bir nefes aldı, başını eğip birkaç saniye düşündü, sonra tekrar bana baktı. Bu sefer ifadesinde kararlı bir bakış vardı. "Arkadaşız... Peki, arkadaşım... Benimle çıkar mısın?" dedi, sesi şaşırtıcı bir sakinlikle.

Sözleri karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Aras'ın yüzünde gördüğüm o ciddiyet, içinde bulunduğumuz durumu tamamen farklı bir boyuta taşımıştı. İçimden geçen duygular, ne kadar karmaşık ve yoğun olsa da, o an vereceğim cevap her şeyin seyrini değiştirebilirdi.

"Aras..." dedim, kelimeler ağzımdan dökülürken bir an duraksadım. "Bu, burada ve şimdi... Doğru zaman mı sence?"

Aras, gözlerini gözlerimden ayırmadı. "Belki de en doğru zaman budur," diye cevap verdi, sesi hala sakin ama bir o kadar da kararlıydı. "Bu hayat, her an elimizden kayıp gidebilir. Neden şansımız varken bir şeyleri denemeyelim?"

O an, içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetini düşündüm. Barut kokusu ve yaklaşan görev, ikimizin de aklında dolaşan düşünceleri daha da yoğunlaştırmıştı. Hayatta kalmak, burada ve şimdi, en önemli şeydi. Ama belki de Aras'ın söylediği gibi, tam da bu yüzden, bu anın bir anlamı vardı.

"Aras, ben... Bunu düşünmem gerek," dedim, cümlemi bitirirken hissettiğim belirsizlik, sesime yansımıştı.

Aras başını salladı, ama hayal kırıklığı ya da üzüntü belirtisi göstermedi. "Tamam," dedi, "Ama şunu bil ki... Seninle olmak, burada bile, bana güç veriyor."

Sözleri, içimde bir yankı buldu. Belki de o anda ne hissettiğimi tam olarak bilemesem de, Aras'ın varlığı gerçekten de bana güç veriyordu. Barut kokusu hala havada asılı dururken, içimde bir şeyler değişmişti. Görevimiz tehlikeli olacaktı, belki de geri dönüşü olmayan bir yola girecektik. Ama o an, Aras'ın yanında olmak, belki de doğru bir başlangıçtı.

Hazırlıklarımızı tamamlayıp görev alanına doğru yola çıktığımızda, Aras'la aramızda bir sessizlik hüküm sürüyordu. Ama bu sessizlik, rahatsız edici değildi; aksine, içinde bir şeyler saklıyordu, belki de yeni bir başlangıcın sessizliğiydi. Barut kokusu, yaklaştığımız tehlikenin habercisi gibiydi, ama içimde bir yerlerde, Aras'ın yanında olmanın verdiği güvenle, ne olursa olsun bununla başa çıkabileceğimizi hissediyordum.

*

Aras'ın söylediği son cümle hala zihnimde yankılanırken, bulunduğumuz odanın kapısı aniden açıldı ve Kerem içeri girdi. O kadar ani ve gürültülü bir şekilde geldi ki, ikimiz de neye uğradığımızı şaşırdık. Aras'la aramızdaki o sessiz ve yoğun an bir anda bozuldu.

Kerem'in yüzünde geniş bir gülümseme vardı ve gözleri parlıyordu. "Oooooo! Yenge hanım, hayırlı olsun!" diye bağırdı, o tanıdık neşesiyle. Ses tonu, şaka mı yapıyor yoksa ciddi mi olduğunu anlamamı zorlaştırıyordu.

Kerem'in ardından Sevgi, Ayla ve Melis de içeri girdiler. Üçü de kahkahalarla gülüyorlardı ve yüzlerinde açıkça belli olan bir heyecan vardı. Aras'ın yüzü bir anda kızardı; bu kadarını beklemiyordu, ama yine de gülümsemekten kendini alamadı.

Sevgi, gözlerini bana dikti ve sahte bir ciddiyetle, "Hayırlı olsun, bacım," dedi. "Demek ki Aras abimiz nihayet bir adım atabilmiş. Eh, darısı bizim başımıza."

Melis, "Ohooo, demek ki iş ciddiye biniyor!" diye ekledi. O da Aras'la benim aramda olup biteni anlamış gibiydi.

Ayla, kahkahalarını zorlukla bastırarak, "Aras, senin bu kadar cesur olabileceğini hiç düşünmemiştik," dedi, ardından bana dönüp göz kırptı. "Ama gördüğüm kadarıyla senin cesaretin onunla yarışır."

Aras, arkadaşlarının bu ani baskını karşısında bir an için ne yapacağını bilemedi. Ama sonra ellerini havaya kaldırıp, "Tamam, tamam, ne olursa olsun, bu işi büyütmeye gerek yok!" dedi. Yüzünde hala hafif bir utangaçlık vardı, ama aynı zamanda biraz da gurur seziliyordu.

Kerem, elini Aras'ın omzuna attı ve samimi bir şekilde sıktı. "Büyütmeyelim tabii, ama yenge hanım aramıza katılmışken bir kutlama yapmadan olmaz!" diye ekledi. Ardından bana dönerek, "Ne diyorsun, aramıza hoş geldin partisi yapalım mı?"

Ben de bu durumu bir şaka olarak görmeyi tercih ettim ve gülümseyerek cevap verdim. "Kutlama mı? Kerem, sen zaten her fırsatta kutlama yapacak bir bahane arıyorsun!"

Kerem, kahkahayı bastı, "Tabii ki ararım! Hayat kısa, her anı değerlendirmek lazım!"

Aras, derin bir nefes alıp hafifçe gülümsedi, "Peki, madem öyle, şu görevden sağ salim çıkalım da, o zaman kutlarız." Sözlerindeki ciddiyet, ortamı bir an için gerçek dünyaya geri getirdi. Hepimiz bir süre durup düşündük; görev bizi bekliyordu ve ne olursa olsun, önceliğimiz oydu.

Sevgi, Ayla ve Melis'in yüzlerindeki neşe bir anda yerini ciddiyete bıraktı. Hepimiz, içinde bulunduğumuz durumun farkındaydık. Kerem bile, o an için sessizleşti ve derin bir nefes aldı.

Aras, gözlerini bana dikti ve "Görevden sonra konuşuruz, tamam mı?" dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı.

Başımı salladım. "Tamam, Aras. Görevden sonra konuşuruz."

Bu sözler, aramızdaki konuşmanın o an için sona erdiğinin bir işaretiydi. Hepimiz içimizdeki karmaşık duyguları bastırarak, görev bilinciyle hareket etmemiz gerektiğini biliyorduk. Ama bir yandan da, Aras'la aramızdaki bu yeni başlangıcın nereye varacağını merak ediyordum.

Hep birlikte odadan çıktığımızda, odanın kapısında bir an durup birbirimize baktık. Aramızdaki o küçük şaka ve kutlama, belki de bu zor zamanlarda hepimizin ihtiyaç duyduğu bir şeydi. İçimizde bir yerlerde hala gülümseyebilmek, hala hayatın küçük anlarından zevk alabilmek, bizi ayakta tutan şeydi.

Aras'la göz göze geldik ve hafifçe gülümsedik. Belki de gelecekte ne olacağını bilmiyorduk, ama bu belirsizlikte, birbirimize güvenmek ve yan yana durmak, en önemli şeydi.

Kırık ZincirlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin