Merhaba. Evet yeni bölüm ile karşınızdayım. Size demiştim benim sağım solum belli olmaz diye. Bazen erken yayınlarım bazen geç. Neyse umarım bu bölüm beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve votelarınızı bekliyorum. Bana ulaşmak isterseniz. Twitter hesabım @AytekMeryem. Veya Wattpad'den mesaj atabilirsiniz. İlk kitabı okumadıysanız bu bölümü okumadan önce okumalısınız. Çünkü çoğunu anlamayacaksınız. Bölümde çoook büyük bir sürpriz var. Okuyunca anlayacaksınız ve umarım beğeneceksiniz. Bu sefer başka bir bakış açısı ile okuyacağınız bir bölüm olacak. Umarım sizi fazla merakta bırakmadım. Çünkü en son Miray ölüyordu. Sanırım yine çok konuşmaya başladım. Multi de Özgün- şimdi burada olsan var. Size iyi okumalar.
Ölmeyi istemiştim ve şimdi ölüyordum. Bu haksızlık mıydı bana? Bence haksızlıktı ama sanırım hak etmiştim. Kendimi öldürmemin de bir sınırı vardı ve ben bu sınırı çokta aşmıştım. Artık gerçekten ölecektim. Kanım her tarafa akmıştı ve nabzımın yavaşladığını, nefes alamadığımı, başımın şişmeye başladığını, beynime kan gitmediğini hissediyordum. Aynı Mine'nin kanımı alarak beni öldürmeye çalıştığı an ki gibi. Bedenimdeki kan gitgide yerdeki fayanslara akarken ben ise sürünerek kapıya doğru gitmeye çalışıyordum. Bir havlu alıp bileğimi sarıp tampon yapmak istesem de havluların hepsi yüksekteydi ve ben yerdeydim. Ayrıca etrafta tampon yapacak herhangi bir bez parçası bile yoktu. Tabi üzerimdeki ıslak kıyafetleri saymazsak. Onu kesebilseydim kullanırdım ama kesemem. Çünkü etrafta makas yok ama etrafta cam var.
Yere düşen, bileğimi kestiğim kanlı cam kırığını alıp üzerimdeki tulumun bir parçasını kesmek için kullandım. Bununla kesmek zordu ama bir süre sonra kumaş kendiliğinden yırtıldı. Onu hemen bileğime tampon yaptım. Yavaşça kapıya yaklaştım ve kilidi açmaya çalıştım ama boşunaydı. Kapıyı yumruklayıp, "Yardım edin. Ölüyorum." diye bağırdım ama gelen giden olmadı.
Birkaç defa bağırdım ama duyan olmadı sanırım. Yere oturup beklemeye başladım. Demeyi çok isterdim ama bir insan ölürken sakince bekleyemez. Yere oturmam kendiliğinden gerçekleşti. Çünkü bedenim karıncalanmaya başlamıştı ve ben bedenimin bazı kısımlarını hissedememeye başlamıştım. Sırtımı klozete yaslamaya çalıştım ve sonunda başardım. Bedenim hissizleşmeye başlarken gözlerimde kapanıyordu. Son gücümle tekrar bağırdım.
"Yardım edin!" diye bağırdım. Bir süre sonra kapı açılmaya çalışıldı. Daha sonra ince bir ses, "Kcearliay adrya wılsıh?" dedi. Sanki anlamadığım bir dilde bir şey söylüyordu ama bununla uğraşamazdım.
"Madalin!" diye bağırdım. Sanırım kız korkup kaçtı. Çünkü hızla giden ayak sesleri duydum. Belki de anladı ve Madalin'i getirmeye gitti.
Gözlerim kararmaya başlamıştı ve bedenim bu kadar hissizken ben buna dayanamıyordum. Karanlığa teslim oldum.
Karanlık ne demekti? Ölüm mü? Yaşam mı? Hangisi? Peki ben neden karanlıktayım? Öldüm mü? Yoksa hala yaşamak için savaş mı veriyorum? Bu sorulardan hangisi doğru soru? Veya hangisinin düzgün bir cevabı var?
Sanırım sonunda istediğim şeye yani ölüme ulaşmıştım. Kendimi öldürmek istemiş ve bunu başarmıştım. Hem de o kadar kurtulma olayına rağmen bunu başarmıştım. Aferin bana. Aferin Miray'a. O kadar uğraşmış ve sonunda başarmıştım ölmeyi ama bu neden ben tam ölmekten vazgeçtiğimde olmuştu? Kader veya hayat yine oyun oynamıştı ve yine ben değil, onlar kazanmıştı. Hep böyle oluyordu zaten.
Herkesi geride bırakmıştım. Annemi, Mert'i, Can'ı, Esra'yı, Melek'i, Rüzgar'ı, Madalin'i, Efe hocayı,... Herkesi üzüntüye boğacaktım.
O anda nedense birden beyaz bir ışık göründü. Dedim kesin ölüyorum. Beyaz ışık ben hareket edemeden beni içine aldı. Ve ben içinde kayboldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Kız 2: Ejderha Dünyası
FantasyMiray kalbinin yarısını Mert'e vermiş, arkadaşlarını, ailesini geride bırakmış, Mert'i gelecekte kendisi yüzünden başına başka gelebilecek kötülüklerden korumak için Ejderha Dünyası'na gitmişti. Acaba o dünyada onu neler bekliyordu. Peki kehanet ne...