Yorum ve oylarınızı bekliyorum :)
Her neyse, o günden sonra ben hem annesiz hem de babasız kalmış bir çocuktum ve artık tek ailem Jonas ailesiydi. Bana onlar bakıyordu. Ailenin hiç olmayan kız çocuğuydum. Frankie de iki sene sonra gelince dört oğlan arasında büyümeye çalışıyordum. Zor olduğu oluyordu ama bunu seviyordum da. Üç tane koruyucu meleğim vardı hele bir tanesi hepsinden daha da koruyucuydu. Nick yaşıtım ve en yakın arkadaşım olmasının yanında aynı zamanda garip bir durumda olduğum biriydi. İkimiz de birbirimize karşı söylemediğimiz şeyler hissediyorduk. Bunu kabul etmiyorduk ve etmek de istemiyorduk. Bana göre bu sadece yakınlıktan kaynaklanan bir şeydi ama başkalarına göre aşktan kaynaklanan bir yakınlaşmaydı. Bazen bunun üstüne düşünüyordum ve hak veresim geliyordu. Aslında cidden onu seviyordum ve sanırım bu arkadaşlığın bitmemesi için ona bir şey söylemiyordum. Öte yandan ondan hiçbir mesaj kapamıyordum çünkü kapalı kutunun tekiydi. Ne zaman kızlar hakkında konuşmak istesem biri olmadığını söyler ve konuyu değiştirirdi. Biri olmaması hem içimi rahatlatır hem de ben de olmadığım için biraz üzülürdüm. Tabi yine ona bundan bahsetmezdim. Sonra o bana oğlanlar hakkında soru sorardı ve katlanabildiğim tek erkeklerin onlar olduğunu söylediğimde gülerdi.
"Birkaç sene sonra da bu şekilde gülüyor olamayacaksın." Demişti Joe.
"Neden?" Diye sorduğumda Nick de ben de ona bakıyorduk.
"Büyüdüğünüzün farkında mısınız?" Dedi Joe gözlerini devirerek. O zamanlar 14 yaşındaydık ve çocukların ilk albümü It's About Time yeni çıkmıştı.
"Ne olacak yani büyüyorsak?" Dedi Nick çatallanan sesiyle. Ergenliğin yan etkilerini görüyordu ve bu değişimde ikimizin birlikte olması dönüp geriye bakınca eğlenceli bir deneyimdi.
"Olivia büyüyüp güzel bir genç kız olacak,etrafında birçok çocuk onu kapmaya çalışırken ve sen de şarkıcı olup uzaklardayken de bunu engelleyebilecek misin?" Tek kaşını kaldırıp Nick'in omzunu sıktı.
"Olivia benim arkadaşım o sevdiği birini bulduğunda onu niye engelleyecekmişim ki?"
"Evet hala arkadaşım veya kardeşim diyorsun ama daha dün birlikte uyurken bulduk sizi." Nick ve benim yanaklarımız kızarmıştı. Joe bizimle uğraşarak eğleniyordu ve baya gülüyordu.
"Yağmur yağıyordu." Dedim mırıldanarak.
"Klasik yağmur numarası." Dedi Joe başını sallayarak. Kevin Joe'yu kolundan tuttu.
"Çocukları rahat bırak Joe." Tam ağzımı açıp teşekkür ediyordum ki Kevin tekrar konuştu.
"Bırak da iki aşık birlikte vakit geçirsinler." İkisi gülerken Nick de onlara girişmeye hazırlanıyordu.
"Şimdi görürsünüz siz." Ayağa kalkmadan bacaklarını tuttu.
"Gel bakalım Nicky." Dedi abileri gülerek. Ama ben Nick'in yüz ifadesine baktım.
"Bir sorun mu var?" Bileğini tuttum.
"Bacaklarımı hissetmiyorum." Bu sefer Joe ve Kevin da ciddileşti.
"Annemlere haber veriyorum." Dedi Kevin içeri koşarak.
"İyi misin?" Dedi Joe ona yakından bakarak. Terler dökmeye başlamıştı ve suratı bembeyaz olmuştu. Endişeleniyordum. Onun için hiç böyle korktuğumu hatırlamıyordum. Şu durum ödümü koparıyordu. Arabanın içine Frankie de dahil hepimiz sıkıştık. Nick'e neler oluyordu hiçbirimiz bilmiyorduk ama kimse ağzını açıp bir şey söylemiyordu. Hastanede onunla ilgilenirlerken Joe ve Kevin iki yanımda bana sarılmışlardı. Böyleyken onların öz kardeşiymişim gibi hissediyordum.
"Ona ne oldu böyle? Beş dakika önce gülüyorduk." Dedim. İkisi de sessiz kalmayı tercih ettiler. Benim de pek konuşasım gelmiyordu zaten.
Öğrendiğimize göre Nick'e birinci tip diyabet hastalığı teşhisi konmuştu ve artık ömrünün sonuna kadar böyleydi. Bu kalıcı bir şeydi. Hepimiz onun için üzülmüştük ama yanında olacaktık. Biz aileydik,aile her zaman birbirine destek olurdu. Bunu da onlardan öğrenmiştim.
O gün hepimiz birden Nick'in yanına girememiştik ama ertesi akşam onun yanında biraz ben kalmıştım.
"Yarınki okul dansına seninle gelemediğim için üzgünüm." Dediğinde dönüp ona baktım.
"Sorun yok Nicky,zaten gitmiyorum."
"Hey hayır. Bu bizi asla yavaşlatmayacak diye söz verdiğimizi hatırlıyorum."
"Bizi değil Nicky seni. Yavaşlamaması gereken kişi sensin. Şarkı yazacaksın,söyleyeceksin,çalacaksın. Bu söz senin içindi."
"Peki ya sen? Okul dansı her zaman olan bir şey değil ve bak biz bunları kaçırıyoruz. Bari sen tadını çıkar."
"Başka okul dansları da olacak. Ve ben seni burada bırakmayı pek istemiyorum açıkçası." Kalkıp ona sarıldım. Ben ona sarılır sarılmaz saçlarımı dağıtarak karıştırdı.
"Sen bir erkeğin sahip olabileceği en iyi arkadaşsın." Gülümseyerek ona daha da sıkı sarıldım. Ondaki o doğal kokuyu içime çekmeyi hep çok sevmiştim. Onunla uyuduğumda buna alışıyordum. Şimdi düşününce uzun zamandır bunu duymuyordum. O kokuyu özlemiştim.
Bu olaydan sonra Nick'e her zaman dikkat ettik. Teyzem yediği şeylerle ilgileniyordu ve biz de ona göz kulak oluyorduk. Duygusal olarak çok yoğunlaşmıştı. Ama hala sevdiğim Nicky'ydi o. Yani arkadaş olarak tabi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...