İşleri yoluna koyunca bir süre sonra çocuklar yola koyulmaya başladılar. Ben buradaydım. Okula devam ediyordum. Onları özlüyordum. Birden gittiklerinde boşluğa düşmüştüm ve bazen seslerini bile duymadan uzun zamanlar geçirdiğim oluyordu. Okulda da zor oluyordu. Bazen istemediğim insanları başımdan atmak işime geliyordu ve onlar bunu severek yapıyorlardı. Özellikle erkekler konusunda Nick onlardan küçük kalsa da onlara kafa tutuyordu. Ama şimdi tektim ve başka arkadaşlarım vardı. Okul balosuna gideceğim kişileri değerlendirerek vakit geçiriyordum.
Baloya Chase adında bir çocukla gidiyorduk. Balo günü hazırlandığımda çocukların bizi Skype'tan aradığını duyduğumda elbiseme aldırmadan aşağı koşmuştum.
"Hey!" Dedik hepimiz aynı anda. Gülüyordum ama onları karşımda görünce duygulanmıştım da,ekranda olsalar bile.
"Merhaba güzellik! Dön de sana bir bakalım." Dedi Joe gülerek. Kendi etrafımda dönerek onlara elbisemi gösterdim.
"Çok güzelsin Olivia." Dedi Kevin bana eliyle öpücük yollayarak. Aynı şekilde karşılık vererek gülümsedim.
"Kiminle gidiyorsun?" Dedi Joe muzipçe.
"Chase." Dedim. Yanaklarım hafiften kızarmıştı. Dudakları o şeklini alırken gözümü Nick'ten alamadığımın farkındaydım.
"Chase iyi birine benziyor. Umarım iyi vakit geçirirsin." Dedi Nick. Nedense sesinde ve suratındaki hayal kırıklığını hissediyor gibiydim ve Joe onun omzunu sıkıyordu.
"Keşke burada olsaydın." Dedim. Olsaydınız demediğimi farkedince Joe ve Kevin kameradan bir adım geri çekildiler ve sonra da gülerek gözden kayboldular.
"Keşke orada olsaydım. Bu güzelliği bizzat görmek isterdim."
"Teşekkür ederim Nicky. Siz neler yapıyorsunuz? Turne ne alemde? Herkes sizi konuşuyor,teyzem ve ben şarkınızı her duyduğumuzda çılgına dönüyoruz. Sizinle gurur duyuyorum. Bu harika bir şey olacak." İkimiz de gülümsedik.
"Her şey çok güzel olacak diyordun ve oluyor. Desteğini her zaman yanımda hissediyorum. Keşke sen de bizimle gelebilseydin. Seni çok özlüyorum. Yani özlüyoruz." Nick'in yanakları kızarmıştı. Güldüm. Böyle çok tatlıydı.
"Ben de sizi çok özlüyorum." Sesim daha kısık çıkmıştı çünkü üzülüyordum. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum hatta.
"Ah gitmemiz gerekiyor. Biliyorsun artık film çekmeye başlayacağız."
"Bu yine uzun bir süre görüşemeyeceğimiz anlamına geliyor." Buruk bir gülümsemeyle ona bakınca dudaklarını büktü.
"Belki bir ara gelebiliriz." Dedi. Başı arkaya dönüktü.
"Gitmem gerek. Bu gece için iyi eğlenceler!" Görüntü birden gitti. Ben daha veda bile edememiştim ve bu moralle baloya gidecektim. Şimdi onları daha da özlemiştim ve bu katlanılmaz olmaya başlamıştı. Ama yine de baloya gitmek zorundaydım Chase'e sözüm vardı. Sandığım kadar kötü geçmese de aklım hep onlardaydı ya da Nick'te. İçimde bir türlü ona karşı hislerim olduğunu kabul edemiyordum. İkimiz arasındaki bu şey tuhaftı. Ve her gün daha da tuhaflaşıyordu. Herkes birbirimizi sevdiğimizi söylerken yavaş yavaş birbirimize bunu itiraf etmemek ya da edememek canımı sıkıyordu. Evet o her zaman benimle olmuştu ama onu seviyor olabilir miydim? Seviyor olsam ne tepki verebilirdi? Bunları düşünürken de canımı daha fazla sıkıyordum. Gerçi ben bunları düşündüğüm zaman ayrıca artık onları kaybettiğimi de düşünüyordum. Uzun zaman süresince bir kere bile görüşememiştik. Sonumuz ayrılıktı. Ya da ben öyle O sene için okul bittiğinde neredeyse 16 olmak üzereydim. Doğumgünüm ve özel olan bir doğumgünü yaklaşıyordu ama umrumda değildi. Nasıl geçireceğimi zaten biliyordum. Sabah erkenden kalkıp siyah giysilerimden bir seçim yapıp onları giydim. Annemin sevdiğini bildiğim kırmızı gülleri mezarının başına bıraktım. Sonra çekinmeden yere oturdum. Burası bana eğer yaşasaydı hiç tedirdin olmayacağım anne kucağı kadar rahat geliyordu. Yani rahat derken rahat davranıyordum,rahat hissetmiyordum.
"Merhaba anne yine ben. Yine yanındayım. Tekrar söylüyorum umarım beni görüp duyuyorsundur. Ben iyiyim,Denise teyzem ve Kevin amcam bana çok iyi bakıyorlar. Bak 16 yaşında bir genç kız oldum artık. Bu da demek oluyor ki sen olmadan 10 sene geçti. On koca sene... Güçlü biri olduğumu söyleyemem anne,çok duygusalım. Oldukça zorlanıyorum. Mesela çocuklar teyzeme sarıldığında bunun gerçekliğini görebiliyorum. Yani beni de en az onlar kadar seviyor ama, seni istiyorum. Sana son bir kez sarılmak ve senin kucağında ağlamak istiyorum. Sen her zaman en zayıf yönüm oldun ve öyle de olacaksın." Konuşmamı ara sıra gözyaşlarımı silmek ve nefes almak için durduruyordum. Yine derin bir nefes alıp devam ettim.
"Sen yoksun,babam zaten yok. Çocuklar uzakta. Yüzlerini bile unutur gibiyim. Özellikle Nick'i." Ellerimi yüzüme kapadım. Omzumda bir el hissedince panikle arkama döndüm.
"Tanrım! Nick?" Dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı. Anında ona sıkıca sarıldım. Aynı anda o da beni sıkıca sarıyordu. Hemen burnumdan derin derin nefesler alıp kokuyu içime çektim. Aynıydı. Geri çekilip ona baktım.
"Neredeyse seni tanıyamayacaktım. Çok değişmişsin." Uzayan kıvırcık saçlarını eliyle geriye itti.
"İyi anlamda mı yoksa kötü anlamda mı?" İncecik kaşlarını kaldırdı. Kolunu hafifçe sıktım.
"İyi anlamda." Yüzüme düşen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı. Teni tenime değdiği her an kalbim yerinden fırlıyormuş gibi atıyordu.
"Sen de değişmişsin,iyi anlamda tabi." Sadece ellerini yüzümün iki yanına koyup bana bakıyorken ona karşı hislerim olmadığını kendime söyleyemezdim. İmkansız bir şeydi bu. Bu hislere yenik düşerek ona tekrar sarıldım. Bu sefer başımı omzuna koyup ağlamaya başladım. Ellerini saçlarımda hissedince kendimi daha sakin hissediyordum ama bu ağlama hissi de geçmiyordu.
"Peki. Bunun zor olduğunu biliyorum. Keşke elimden bir şey gelse ama seni her sene hatta bu gün böyle görmeyi engelleyemiyorum."
"On sene oldu Nick ve 14 sene de babam. Ve bunlar dışında birçok yakınım. Acaba bunun dışında daha kimi kaybetmem gerek? Sizi de mi kaybedeceğim,benim lanetim bu mu?" Omzu sırılsıklam olmuştu ve ben de ağlamaktan titriyordum. Başımı omzundan kaldırdı.
"Kimseyi kaybetmen gerekmiyor. Bizi kaybedeceğini de kim söyledi?"
"Biraz kaybettim gibi. Ne zamandır görüşmedik ve daha da ünlü olduğunuz için bu artık hep böyle olacak. Bugün buradasın ama yarın belki olmayacaksın bile." Nick karşımda sırıtmaya başlayınca ben de gözlerimi ona dikip ters ters baktım.
"Ne diye gülüyorsun?"
"Eğer gözyaşlarını silmeme izin verirsen ve tekrar ağlamayacağına söz verirsen sana bir sürprizim var ve bunu görmeye gideceğiz." Ellerimi gözlerime götürürken o ellerimi yakalayıp gülümseyerek gözlerimi kendi sildi. Dokunuşu bir bebeği okşarmış gibi hafifti.
"Eğer doğumgünü tarzı bir sürprizse şimdiden yokum." Oflayarak başını geri attı.
"Sadece gel işte." Elini bana doğru uzatıp bekledi. Elini tutmaktan başka çarem yoktu. Buraya arabayla şoförü onu getirmişti. O arabaya binip eve geldik.
"İyi ki doğdun Olivia!" Karşıma böyle bir şey çıkacağını biliyordum. Ailenin geri kalanı ve mumlar. Nick'e kısa bir bakış atarken onlar bize bakıyordu. El ele tutuştuğumuzun farkına varıp Nick'in elini bıraktım. Çocuklara ve amcama sarıldım. O da oğlanlarla birlikteydi. Beni düşündükleri için onlara kızamazdım. Doğumgünümü ağlayarak değil gülerek geçirmem için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı.
"Hadi mumları üfle kızım." Dedi teyzem. Bana hep bu şekilde hitap ederdi. Onun kızı sayılırdım. Ama ben ona anne diyememiştim,söylemek istedim ama bir türlü yapamamıştım.
Eğilip bütün mumları söndürdüm. Tam on altı tane... Nick yanıma gelip belime sarıldı. Görüyorsunuz ya bizim hakkımızda şüphelenilmesi gereken şeyler cidden vardı. Mesela omzuma değil belime sarılırdı,yürürken elimi tutardı en önemlisi de bazen birlikte uyurduk. Hangi arkadaş bunu yapıyor ki?
"Bu sene hediyemiz ortak." Dedi Nick bana uzattığı küçük kutuyu verirken. Gülümsedim. Hepsinin gözü benim üzerimdeydi.
"Kaliforniya'ya bilet! Benim için?" Şaşkınlıktan gözlerim açılmıştı ve kalbim hızla çarpıyordu.
"Yazın biz çekim yaparken orada birlikte takılabiliriz diye düşündük. Bizi kaybetmeyeceğini söylemiştim." Zıplayarak boynuna sarıldım. Nick bu ani hareket karşısında birden sarsılınca ben geri çekildim ve Joe ile Kevin gülüyordu. Yanaklarım utançtan kızardı.
"Ah seni çok seviyorum." Dedim bu sefer daha sakin bir şekilde. Kevin ve Joe birbirlerine çaktılar.
"Evet!"
"İtiraf etti sonunda!" Nick ve ben gülerek onlara baktık. Yanlarına gittim.
"Ah sizi de çok seviyorum. Bu hiçbir şey değildi." Aralarına girdim. İkisi de aynı anda yanağıma birer öpücük kondurdu. Şimdi dünyadaki birçok hayranlarına göre ben dünyanın en şanslı kızıydım di mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictieÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...