Bir hafta Matt'le konuşmadık. Yani o benimle konuşmuyordu. En sonunda dayanamamıştı.
"Matt?" Ajansa gitmiştim. O çalışırken yanına sessizce yaklaştım.
"Olivia,hoşgeldin. Ben de seni arayacaktım." Gülümsedim. Kollarımı önümde birleştirdim.
"Beni kandırma."
"Peki. Aslında aramayacaktım evet. Beni biliyorsun. Ben seni bilmememe rağmen." Gözlerimi devirdim.
"Aramıza böyle bir konunun girmesi sinirlerimi bozdu."
"Bak seni affetmemin tek bir yolu var."
"Ben bir şey yapmadım ki!"
"O zaman bu içimdeki huzursuzluğun geçmesi için diyelim."
"Peki. Neymiş o?"
"O evden taşınman gerek."
"Ah Matt! Şu an yarışma öncesi bunu yapmaya hiç niyetim yok. Yarışma öncesi sinirlerimi bozmaya da niyetim yok. Bak,seni seviyorum. Seni gerçekten çok seviyorum. Birlikte olmaya devam etmek istersen beni ara."
Tam kapıyı açıp gitmeye kalkıyordum ki Matt'in sesini duydum.
"Olivia bekle." Kapı kolunu bırakıp arkamı döndüm. Yanıma geldi.
"Ben de seni seviyorum. Haklısın. Tamam ne kadar kızgın olursam olayım sana karışamam. Barıştık di mi?" Kollarını yavaşça sırtımdan doladı.
"Benimle konuşmayan sendin yani..."
"Peki yine de özür dilerim." Gülümseyerek başımı omzuna yasladım. Neyse ki bu durumdan kurtulmuştum. En azından buna seviniyordum. Ve sonra günler zaten o kadar çabuk geçti ki birden yarışma günü geldi,yarışma oldu. Son ikiye kaldığımda kalbim güm güm atıyordu ve artık birincinin adı açıklanacaktı. Benim adım okunduğunda tamamen deliye döndüm. Bu çok güzel bir andı. Ben artık Amerika'nın yeni güzeliydim,ben Miss USA'dim. Ve sonra bunun için bir parti düzenlenmişti. Tanıdığım herkes oradaydı,bir kişi hariç. Onun kim olduğunu biliyorsunuz ve gelmemesi umrumda bile değildi. Niye gelmediğini kafamda hiç kurcalamamıştım bile.
"Beklediğimiz bir şeydi bu! Evet bebeğim işte hakettiğini kazandın. Şimdi sıra Miss Universe!" Matt beni kendine çekip sarıldı. Pek bir şey söylemedim aslında. Biraz sessizdim. Kabul etmek istemesem de sanırım Nick'e kızsam da onun burada olmasını istiyordum. Diğer sevdiklerimle birlikte,ömrümün birlikte geçtiği yakın arkadaşım. Bir şekilde rahat hissedemiyordum işte.
Eve geldiğimizde saat neredeyse beşti. Uzun zamandır bu saatte uyanık kalmamıştım. Henüz partilere yeni alışıyordum. Joe tamamen sarhoştu ve üstüme yıkılarak yürüyordu. Nick'le benden ve birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizden bahsediyordu. Neyse ki yanımızda Matt yoktu. Ben iyi durumdaydım ama Joe'nun dediklerime gülüp duruyordum. Ama cidden gülünç durumdaydı. Kıkırdayarak eve girdik. Onu odasına gitmesi için bıraktım. Nick koltukta uyuyakalmıştı. Ya da önce öyle sanmıştım.
"Olivia?" Dedi koltuktan kalkarak. Televizyona baktım. Şovun verildiği kanalda kalmıştı.
"Hepsini izledin mi?" Dedim gözlerim açılırken. Başını evet anlamında salladı.
"Her zamanki gibi çok güzeldin. Tebrik ederim." Elini sıkmam için uzattı. Güldüm. O beklemeden ona sarıldım. Bunu uzun zamandır yapmıyorduk sanırım. Yavaşça ayrıldık.
"Neden gelmedin? Ben cidden gelmeni beklemiştim." Dudaklarının kenarı hafifçe yamuldu.
"Hiçbir şey olduğumuzu sanıyordum." Bir şey söyleyemedim. Saçlarımı hafifçe karıştırdım.
"Neyse yine de senin adına sevindim." Derken bana sarıldı. Ayrılırken ben ne olduğunu anlamadan ikimiz de birbirimizin dudaklarına uzandık. Nick'in dudakları yumuşacıktı,tıpkı kendisi gibi. Baya uzun sürmüştü. Matt'le bile bu kadar uzun süre öpüşmemiştim. Sanırım bu anın büyüsünden dolayıydı. Nefes nefese ayrıldık. Nick gitmemi istemezmiş gibi kollarımı tutuyordu. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu.
"Çok geç oldu. Sanırım uyumam gerek."
"Benimle uyu."
"Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum."
"Olivia lütfen."
"İyi geceler Nick." Kollarından neredeyse kayıp gittim. Odama çıkarken biraz yalpalamıştım. Az önce olan şeyden ya da alkoldendi. Muhtemelen sarhoştum. Muhtemelen.Yine de uyuyamamıştım. Aklım sürekli Nick'le öpüşmemizdeydi. Öpüşmüştük,di mi? Kafam hala allak bullaktı ve üstelik uykusuzdum. Yataktan kalktım. Etrafa baktım. Kimse kalkmamıştı. Kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Biraz sonra Nick kalkıp geldi.
"Günaydın." Sadece bakıp gülümsedim. O sırada Joe geldi.
"Tam ihtiyacım olan şey! Tanrım,dün ne kadar içtim?" Güldüm.
"Bana bakıp 'Olivia! Parmaklarından biri eksik!' Diye bağırıyordun." Joe buna kahkahalarla gülerken Nick'e baktım. Kafası meşgul gibiydi. Ama Joe'nun yanında soramadım ve o da konuşmaya yeltenmedi. Telefonum çalınca açtım. Arayan Matt'ti. Stüdyoya gelip gelemeyeceğimi soruyordu. Ben de kabul ettim. Nick bana baktı. Ben de ona. Diyecek bir şey yoktu. Evden çıkıp gittim. Matt beni bekliyordu. Uzun bir süre lafladık. Sonra Matt masanın üstünde ellerimi tuttu.
"Olivia,sana bir şey söylemem gerek." Kalp atışlarım hızlandı.
"Benden ayrılıyorsun." Güldü.
"Hayır. O tarz bir şey değil. Sana bir şey sormam gerek." Bu sefer kalp atışlarım daha da hızlandı. Daha altı aydır birlikteydik evlenme teklifi olamazdı di mi?
"Bana taşınır mısın?" Dediğinde rahatladım. Ama bu da ciddi bir şeydi. Bir süre sessizlik oldu.
"Matt,bilmiyorum. Daha sadece altı ay oldu. Bu çok yeni ve ben evimi bırakmaya hazır değilim. Üzgünüm. Bunu sonra konuşalım." Ellerini yüzüne kapattı.
"Üzgünüm. Benim hatam."
"Gitsem iyi olacak." Çantama uzandım. Arkamda Matt kırık kalbiyle oturuyordu. Ama aklıma gelen tek kişi Nick'ti. Sanırım eve gitmeli ve onunla dün gece hakkında konuşmalıydım. Evet bunu yapmalıydım.
Anahtarı deliğe sokup çevirdim. Joe boş gözlerle televizyona bakıyordu. Beni görünce gözleri büyümüş gibiydi.
"Olivia?" Böyle bakmasına şaşırdım. Üstümde ters bir şey var sanıp üstüme baktım.
"Hey Joe. Nick nerede? Sanırım onunla bir şey konuşmam gerek." Joe saçlarını eliyle geri itti. Oflayarak bana baktı. Kaşlarımı çattım. Ne olmuştu ki böyle?
"Büyük ihtimalle havaalanında. New York'a gidiyor." Hemen çantamı yerden aldım. Kapıya doğru uzanmıştım. Joe kolumdan tutup geri çekti.
"Joe eğer yeterince hızlı olursam yetişebilirim. Konuşmak zorundayım!" Joe tekrar kolumu tuttu.
"Gitti Olivia. Tıpkı senin yaptığın gibi. Bana seni engellemem için yemin ettirdi. Gidemezsin. İstemiyor." Dudaklarım titremeye başlamıştı.
"Ama gitmek zorundayım!" Joe bu sefer beni belimden tutup çekmek zorunda kaldı.
"İstemiyor seni dedim anlasana!" Bunu tekrar duyunca kollarının arasında yere doğru kaydım. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Joe da yere oturdu.
"Şu her gece içtiğin haplar şu an da işe yarar mı? Getirmemi ister misin?"
"Onlardan haberin var mı?"
"Geçenlerde psikoloğun aradı. Psikiyatristinle ilgili bir şeyler söyledi. Ben de her ikisiyle görüştüm. Bir süredir onları görüyormuşsun." Başımı salladım.
"Ama onlar kalp kırıklığına bir çözüm NICK"Tanrı aşkına,hadi ben geceden kalmayım. Peki senin problemin ne?" Joe kahvaltı masasında Olivia'nın gidişinin sonrası bana baktı.
"Dün gece Olivia'yla öpüştük." Dedim nefes almadan. Joe'nun gözleri büyüdü. Neredeyse yuvalarından çıkacaklardı.
"O da sarhoş değildi di mi?"
"Hayır."
"Peki ya sen?"
"Hayır." Güldü.
"Ne dedi peki? Reddedilmişe benziyorsun." Derin bir nefes aldım.
"Bilmiyorum. Sadece uyumaya gitti. Benimle uyumasını söylemiştim ama istemedi. Joe, ben onu cidden seviyorum. Bunca zamandır hep böyleydi. Matt'i kızdırmam,ona kızmam... Çünkü benimle olmasını istiyorum onunla değil." Joe çenesini sıvazlayıp elini çekti.
"Öyleyse git konuş onunla. Git her şeyi anlat. O öpücüğün onun için de bir anlamı olmalı."
"Cidden mi?"
"Bence öyle." Başımı kaşıdım. Sanırım gitmem ve olayları açıklığa kavuşturmam gerekiyordu.
"Gidiyorum. Gidip onu ne kadar sevdiğimi söyleyeceğim." Araba anahtarlarımı kapının yanındaki çanaktan alıp dışarı çıktım. Ajansa gittim. Biraz ileride Olivia ve Matt'i konuşurken gördüm. Onların beni göremeyeceğinden emin olunca dinleyip beklemeye karar verdim.
"Olivia,sana bir şey söylemem gerek." Kaşlarımı çatarken o da Olivia'nın ellerini tuttu.
"Benden ayrılıyorsun." Güldü.
"Hayır. O tarz bir şey değil. Sana bir şey sormam gerek." Bu sefer kalp atışlarım hızlandı. Bu şekilde ne sorabilirdi ki?
"Bana taşınır mısın?" Gerisini duymadan oradan çıktım. Buraya ne amaçla gelmiştim ve nelerle karşılaşmıştım. Bunu istemiyordum. Onlar mutlu olup bir ilişkideyken ben onları seyreden üçüncü kişi olamazdım. Olivia'yı seviyordum. Olivia'yı tüm kalbimle seviyordum.
"Neler oldu?" Dedi Joe ben eve girdiğimde. Odama çıktım. O da peşimden geldi.
"Tanrı aşkına neler olduğunu anlatır mısın? Bavul toplamak da neyin nesi?" Bavullara rastgele kıyafet ve eşyalarımı sıkıştırıyordum.
"Onları öyle görmek istemiyorum. Matt ona bana taşınır mısın diye sordu ve o da muhtemelen kabul edecek. Ben onları bu halde izlemek istemiyorum Joe. Gidiyorum. New York'a taşınıyorum."
"Ya hayır demişse? O zaman ne olacak?" Durdum.
"O zaman da benim yokluğum nasılmış bunu anlar. Ben yeterince anladım. O da biraz kendi zehrinin tadına baksın. Bana yemin et beni bulmasına engel olacaksın. Eğer öyle bir şey olursa tabi. Ve aramaya da kalkmasın çünkü telefonu açmıyor olacağım. En azından ona. Şimdiden teşekkürler Joe. Hoşçakal." İki kardeş sarıldık ve ben bavullarımı alıp havaalanına doğru yola koyuldum. Uçağa binip kafamı arkaya yasladım. Kulaklıklarımda hüzünlü bir şarkı çalıyordu.
"Yani,ayrılıyorum bu hüzünlü kasabadan
Lütfen yas tutma aşkım,anladın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...