NICK
"Neye gülümsüyorsun tatlım?" Delta beni telefona bakarken yakalamış olacaktı ki böyle demişti. Beş dakikadır telefonuma bakıp gülümsüyordum. O kısacık mesaja : "Teşekkür ederim."
"Eski bir arkadaştan bir mesaj." Dedim sadece.
"Eski bir kız arkadaş mı?" Dedi kaşlarını çatarak.
"Kız ama sadece arkadaş." Dedim. Yalan söylemiyordum sonuçta.
"Peki. Los Angeles'a geri dönmek nasıl hissettirdi?" Takside Delta'yı otele bırakmak üzere gidiyorduk.
"Şu ana kadar pek farklı değil. Kardeşlerimi görünce değişir herhalde." Dedim gülümseyerek.
"Belki de." Sonra sessizlik içinde otele kadar gittik. Bavullarını indirdikten sonra sarılıp öpüştük.
"Gidip güzelce dinlen. Yarın büyük gece." Dedi. Ben de gülümseyip başımı salladım ve taksiye geri binip evime gittim. Evimize...
Geldiğimde garajda iki araba vardı. Biri Joe'nundu,diğeri kimdi peki? Joe'nun kız arkadaşı olduğunu bilmiyordum.
Anahtarlarımı bulmam uzun süreceği için zile bastım.
"Evinize hoşgeldiniz Bay Jonas." Olivia'nın burada olmasını beklemiyordum. Bu beklenmedik karşılaşma beni şaşırttı ve gülümsedim. İkimiz de birbirimize sarılma gibi bir hamlede bulunmadık. Eve girdim. Gözüm Joe'yu arıyordu.
"Markete kadar gitti." Dedi Olivia aklımı okurmuş gibi. Okumaması şaşırtıcı olurdu. Okuduğunu düşünüyordum zaten.
"Haftaya geleceğini sanıyordum. Ne oldu aileni mi özledin?"
"Evet. Sence olamaz mı? Kevin'ı,Dani'yi,yiğenimi ve Joe'yu özledim." Dedim üstüne basarak. Gözlerine bakmadım.OLIVIA
Üstüne basarak beni söylememişti.
"Tabi aileden olmadığımı unutmuştum." Diye mırıldandım.
"Ve Delta erken gelip birkaç gün gezmek istedi." Dedi. Delta,bu ismi biliyordum. Ve inanın ondan hiç hoşlanmıyordum.
"Demek öyle." Dedim tamamen yapmacık gülerek.
"Evet. Sen ve Matt ne yapıyorsunuz?"
"Birlikte yaşıyoruz." Dedim.
"Biliyorum." Başını salladı.
"Hiçbir şey bilmiyorsun Nick Jonas." Dedim.
"Cidden mi? Bunu gitmeden önce duymuştum."
"Evet ama bir şeyleri kaçırdın. Neyse önemli değil. Sen gidip hayatına devam ettin nasıl olsa. Ben de öyle. Boşver. Neyse gitmem gerek." Ayağa kalkıp çantamı aldım.
"Olivia?" Dedi Nick ben gitmeden hemen önce. Arkamı döndüm.
"Doğumgünün kutlu olsun." Gözlerimin kenarını daha fazla ağlamamak için şimdiden sildim.
"Teşekkürler." Dedim sessizce.
"Teyzemin yanına uğradın mı? Ben de gitmek istiyorum da." Dedi. Başımı iki yana salladım.
"Bu sene gitmedim." Kaşlarını çattı. Rutinimi bozmamın sebebini merak ediyor olmalıydı. Belki birkaç tahmini vardı.
"Bu beni gittikçe zayıflatıyor. Sanırım artık üzülmek istemiyorum. Son zamanlarda çok üzüldüm." Dedim. Kafamın içinden geçenleri bir ben bir tanrı biliyordu ya neyse. O hala beni güçlü sanmaya devam edip karşıma geçip kız arkadaşından bahsediyordu. Bunu istemiyordum. Onunla olmak istiyordum. O dudakların tek sahibi ben olmak istiyordum.
"Neden üzgünsün?"
"Neden umursuyorsun?" Dedim. Ağzı şaşkınlıktan hafifçe açıldı. Aklından neler geçtiğini biliyordum. Ona böyle davrandığım için kızıyordu. Ama durum şuydu ki her şekilde yine de benim canım yanıyordu.
"Sinirlenince ellerini yumruk yapıp kalıyorsun." Dedi. Ellerime baktım. O sırada elimi alıp avcunda tuttu.
"Niye açmıyorsun?" Belli ki bilmiyorsun derken haklıydım. Hiçbir şey bilmiyordun Nick.
"Çünkü yapamıyorum da ondan." Kaşlarını çattı.
"Bunu doğal bir şeymiş gibi söyledin. Neden?" Omuzlarımı silktim.
"Joe'ya sor o bilir. Benim gitmem gerek" Yumruğumu elinden çektim. Derin bir nefes alıp ellerimi gevşettim ve başardım. Kapının kolunu açıp dışarı fırladım. Joe karşıdan geliyordu.
"Olivia! Nereye?" Diye seslendi. Gülümsedim.
"Misafirinle yalnız kalmak isteyebilirsin." Dedim. El salladıktan sonra da arabama bindim. Ben orada olmak istemiyordum. İşler aksine dönene kadar olmazdı. Onun beni istemesine ihtiyacım vardı."Uyan bakalım. Büyük gün Olivia." Matt dudaklarıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra yataktan kalktı. Gerinerek uyandım. Sabahın köründe kalkıp şehrin öbür ucuna gitmemiz gerekiyordu. Bu beni öldürüyordu ama bugün büyük gündü. Bugünü de atlatırsam bir süre istediğim şeylere vakit ayırabilirdim. Kalktım ve yola çıktık. Bütün gün yapmamız gereken şeyleri yaptıktan sonra artık sonuna geliyorduk. Kuliste diğer kızlarla birlikte makyaj ve saç hazırlıklarındayken bir kızın sesini duydum.
"Nick Jonas odada!" Başımı çevirmemle birlikte Nick'i kızların ortasında gördüm. Başımı iki yana salladım. En son istediğim şey falan olabilirdi bu. Performansını yapmıştı. Niye sadece evine falan gitmiyordu?
"Kızlar hepinize başarılar diliyorum ama izninizle." Benim yanıma geldiğinde istifimi hiç de bozmadım.
"Olivia?" Kızların şimdiden dedikodu malzemesini biliyordum.
"Evet?"
"Bol şans." Başımı sallamakla yetindikten sonra tekrar ona döndüm.
"Delta otelde seni bekliyor olmalı Nick. Acele et. Yüzüğü çıkardığını duymuştum." Nick derin bir nefes aldı.
"Niye bu konuşmayı yapıyoruz? Ben Matt ve sana laf ediyor muyum?"
"Bunun sebepleri birincisi sen zaten laf etme kotanı doldurdun ve ikincisi bize laf edecek bir şey bulamazsın." Kıkırdayıp pudrama uzandım. Yüzüme azcık daha sürerken Nick hala yanımdaydı.
"Yani siz mükemmelsiniz öyle mi? Matt senin yüzük olayına ne diyor peki? Şimdiye kadar buna dayanamayıp terk etmiş olmaması şaşırtıcı."
"Yapmadığımızı nereden biliyorsun?" Sırıttım. Nick'in suratı kıpkırmızı oldu.
"İyi şanslar Olivia,bu dünyaya sinirlerimi bozmak için gelmiş kız." Deyip yanımdan ayrıldı. Hala beni umursuyor muydu bilemiyordum. Sinirlerini altüst etmek güzeldi ama bunu yapmamın sebebini kendi içimde biliyordum çünkü onu öyle çok istiyordum ki. Tek bir şeye tahammülüm kalmamıştı. Sinirlerim bozulmuştu ama en iyi modumda olmalıydım çünkü son defa sahneye gidiyorduk. Yine kazananın açıklanacağı zaman son ikiye kalmıştım. Tanrım! Bu beni öldürüyordu.
"Ve kazanan... Miss USA!" Beni hemen tokatlayın! Bu gerçek olamaz. Miss Universe ben olamam! Rüya gerçek olmuştu. Neler olduğunu bu sefer cidden anlayamıyorum. Her şey arka arkaya geliyordu. Hayatım birden tamamen değişiyordu. Bu çılgıncaydı. Hayır gerçekten öyleydi.
Kutlama partisinde Matt yine bir önceki partideki gibi gelip bana sarıldı.
"Bunun olacağını biliyordum bebeğim. Sen en güzelsin. Seni çok seviyorum." Kulağıma eğildi. Sarıldık.
"Uçağım birkaç saat sonra o yüzden erken ayrılmam gerek bebeğim ne kadar seninle kalmak istesem de biliyorsun. Ama gitmeden önce sana söylemem gereken bir şey var." Dedi. Söylemesi için başımı evet anlamında salladım. O sırada da Matt'i yerde diz çökmüş bir halde buldum.
"Benimle evlenir misin Olivia?" Ne diyeceğimi bilmiyordum ama kafamı evet anlamında salladığımın farkındaydım. Matt beni kucaklayıp öptü ve yüzüğü parmağıma taktı. Diyorum ya her şey çok hızlı değişiyor ve ben bunun içinde kayboluyormuşum gibi. Matt bana sarılırken arkamda Nick'in gitmeye yeltendiğini gördüm. Joe onu kolundan tuttu ama yine de gitti ve o da kolunu bıraktı.
"Çok mutluyum." Dedi Matt bana bakıp sırıtarak. Ben de aynı şekilde hissettiğimi söylesem de niye tuhaf hissediyordum?
"Bak burada kalmayı çok ama çok istiyorum. Ama hemen çıkmazsam uçağı kaçıracağım. Partinin tadını çıkar. Olur mu?" Alnımdan öpüp gitti. O sırada Joe bana doğru geldi.
"Tebrikler. Çok kafası karışmış görünüyorsun." Dedi bana imalı bir şekilde konuşarak. Ne ima etmek istiyordu şu an algılayacak havamda değildim.
"Ben mutluyum." Dedim sadece.
"Mutlu musun? Mutlu mu? Sence olması gereken bunlar mıydı? Bana bak Olivia sen mutlu değilsin. Sadece kendini kandırmaya devam ediyorsun. Daha yirmi yaşındasın ve emin olmadığın biriyle daha çok az tanışırken evleniyorsun. Bak kendini kandırmanı izlemeye o düğüne gelmeyeceğim. Kız kardeşimi bu saçmalıkta görmektense gözlerimi oyarım daha iyi." Mutlu olduğumu sandığım bu mutlu günde neler olmuştu böyle? Abim sandığım kişi düğünüme gelmeyeceğini mi söylemişti az önce? Hem de bana kızarak... Pekala,elimde başka kim kalacaktı ki? Herkes üstüme gelirken kimse beni düşünüyor muydu? En mutlu olduğum zamanlarda biri evlenme teklifiyle kafamı karıştırıyor,biri çekip gidiyor,biri de yanımda olmamakla tehdit ediyordu. Beni düşünen ve cidden umursayan biri bile var mıydı bu dünyada? Gerçekten ama gerçekten umursayan biri...
"Matt üzgünüm bugün geleceğini biliyorum. Ama babamı görmem gerek cidden. Üzgünüm tatlım birkaç gün sonra görüşürüz." İtalya'ya gidip onları görmem gerekiyordu. Şu anda ihtiyacım olan şey buydu ve üstelik beni sevip umursayanlar bir tek onlardı sanırım. Babama haber vermiştim. O yüzden beni havaalanından almaya gelmişti.
"İşte geldi. Miss Universe!" Babama sarılırken güldüm.
"Baba biraz daha bağırırsan bütün ilgiyi üstümüze çekeceğiz. Uçağa zor bindim zaten." Babam güldü ve bavulumu aldı.
"Çok fazla kalmayacaksın ha? Bu üzdü biraz." Gülümsedim.
"Evet. Söyleyeceklerim var. Ve sizi çok özledim. Size ihtiyacım var." Babam kaşlarını çattı. Kötü şeyler olduğunu fark etmişti. Sesimi çıkarmadan omuz silktim ve arabaya binip eve gittik. Lucas bana koştu. Ufaklık ben görmeyeli oldukça büyümüştü.
"Abla abla abla!" Ona sıkıca sarılıp birkaç kez öptüm. Ufaklık çok da güzel kokuyordu. Ona doyamıyordum.
"Seni oyda göydüm."
"Televizyonda mı?" Dedim gülerek.
"Şen kajandın ve şana taç verdiler! Bir de abin de ordaydı."
"Nick'ten bahsediyor." Dedi Emily.
"Imm o benim abim değil. Biz aynı yaştayız ve o benim arkadaşım." Dedim.
"Hala mı?" Dedi Emily gülümseyerek.
"Bir şeyler oldu. Anlatmam gerek." Dedim. Babam Lucas'ı kucağına aldı.
"Biz oğlanlar biraz parka gidelim. Sonra akşam yemeğe çıkarız. Nasıl fikir? Bana sonra özet geçersiniz." Göz kırpıp gülümsedi ve Lucas'la birlikte dışarı çıktılar. Emily bize kahve yaptı ve oturup ona gittiğimden beri olan her şeyi hızlıca anlattım.
"Bak Olivia,Matt gerçekten iyi birine benziyor ve bu kadar üzülmene Nick ne kadar üzülüyor bilmiyorum. Ama üzülseydi bir şeyler yapardı. Matt ve sen iyi anlaşıyor gibisiniz. Erken olabilir ama mutluysan bunda hiçbir sorun yok. Yalnız hissetme ayrıca. Uzak da olsak biz her zaman burada ve senin yanındayız biliyorsun. Biz her zaman seni düşünüyoruz." Emily'ye sarılıp onun omzuna yaslandım.
"Teşekkürler Emily. En azından siz varsınız. Tanrım o düğünde sizden başka kimsem olmayacak." Daha fazla dayanamazdım. Yapmak istemediğim şeyi yaptım ve ağladım. Gelen geçen üstüme gidiyordu. Herkes beni taştan yapılmış falan mı zannediyordu? Benim ne kadar hassas olduğumu bilmiyorlar mıydı? Oldum olası dokunsalar ağlayacak tipte bir insandım ve şu günlerde insanlar dokunmuyordu bile. Genç olduğumu biliyordum ama beni sevdiği için ve ben de onu sevdiğim için Matt'le devam etmeye tahammülüm vardı. Sanki o da olmazsa her şey yok olup gidecekmiş gibiydi. Buna mecburum gibi hissediyordum.
"Ah hadi ama tatlım. Ağlama. Seni düşünmeyen insanlara ihtiyacın yok. Hadi gel gelinlik modellerine bakalım. Her kızın hayalidir di mi?" Gözlerimi sildi ve gülümsedim. Akşam babamlar da gelince yemeğe çıktık. Babama da olanları kısa bir şekilde anlattım.
"Aman tanrım,kızımın evleneceğine inanamıyorum." Dedi. Lucas kaşlarını çattı.
"Nick'le mi?" Diye sorunca gülmeden edemedim. Yanaklarını sıktım.
"Hayır bebeğim. Matt'le. Matt benim erkek arkadaşım."
"Onu göymedim." Dedi. Babam güldü.
"Yakında tanışacağız oğlum. Sen ve ben Matt'i biraz sorguya alacağız he?" Lucas kıkırdadı.
"Baba! Onunla çok uğraşma tamam mı?" Dedim gülerek.
"Merak etme tatlım. Gereği kadar."
"Peki." Diyip başımı salladım. Gözlerim uzağa dalıyordu. Muhtemelen hala biraz üzgün olduğumdandı. İnsanlar seviniyordu,bazıları benim adıma seviniyordu. Ama ben mutlu değildim. Herkes bunu gözardı ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...