Nick'e bunu dediğimde bir hafta boyunca konuşmadık. Ama en sonunda dayanamamıştım. Bu böyle olmayacaktı.
"Hey Nicky?" Lobide onu otururken görünce yanına gittim. Eline bir kitap alıp okumaya başladı.
"Nick? Lütfen."
"Ne var Olivia? Benimle oynamayı bırak. Bana görüşmeyelim diyen sensin. Şimdi beni rahat bırakırsan kitap okuyorum." Kitabı elinden çekmeye çalıştıkça o da çekti. Kitabı o aldı ama ben de onun üstüne kapaklandım.
"Sen ne zaman bu kadar güçlü oldun?"
"Sen ne zaman bu kadar hafif oldun?" Dedi karşılık olarak. Sonra sinirlerimize hakim olamayarak ikimiz de gülmeye başladık. Kendime gelince onun üstünden kalktım.
"Eskiden seni devirip kalkmaman için üstüne otururdum." Dedim. Saçlarını eliyle düzeltti.
"Çok ağırdın." Güldü. Koluna yumruk attım.
"Hayır değildim."
"Tombik bir çocuktun."
"Hayır!"
"Annelerimize soralım." Dedikten sonra ellerini ağzına kapattı.
"Olivia özür dilerim. Normalde hiç yapmam biliyorsun."
"Sorun değil."
"İyi misin?"
"Evet ama tam bir gerizekalıyım Nick. Sana uzak olalım dediğimi hatırlıyor musun? Evet işte bu bir salaklıktı. Senden uzak kalmak berbat ve bunu istemiyorum Nicky. Yanımda olup kollarını bana sarman daha çok hoşuma gidiyor." Nick'in dudaklarının kenarları mükemmel bir biçimde kıvrılarak gülümsemeye dönüştü. Sonra dediğim şekilde kollarını bana sardı.
"Benden ne istersen iste ama senden uzak kalmamı isteme."
"Senden bir daha yapamayacağın şeyler istemeyeceğim." Dedim. Elimi ona uzattım. Bu barış işaretiydi. O elimi tutmadan bana sarıldı. Bu da onun barış işaretiydi.
"O kitabı cidden okumuyordun di mi?" Dedim. Gülerek başını salladı.
"Biliyorsun kitap okumayı sevmem. Sen okuyup bana anlatıyorsun."
"Evet bunu da okudum." Dedim sırıtarak.
"Konusu neymiş bakalım?"
"Birbirine aşık olan iki arkadaş." Dediğimde Nick'in suratı görülmeye değerdi. En azından benim için.
Ama ayrılma vakti gelmişti. Ben yine okula dönecektim ve onlar artık New Jersey'e gelemeyecekti. Eşyalarımı toparlamaya çalışırken kapım çaldı. Açtığımda Nick ve Joe içeri girdi. Kevin Dani'yle birlikteydi.
"Selam." Dedim düz bir sesle. Ayrılmak istemiyordum.
"Naber?" Dedi Nick yatağa otururken.
"Bavulumu toparlamaya çalışıyorum. Sizden naber?" Joe sırıttı.
"Artık ona buna gerek olmayacağını söyleyelim mi?" Nick'e döndü. İkisine birden bakıp kaşlarımı çattım.
"Ne hakkında konuşuyorsunuz siz?"
"Kevin evleniyor ve biz de artık Nick'le ayrı eve çıkmayı düşünüyoruz." Başımı salladım.
"Sizin adınıza sevindim."
"Annemler Teksas'a taşınıyor." Dedi Nick. Derin bir nefes aldım.
"Belki artık ben de kendi sorumluluğumu almalıyım." Nick ve Joe birbirine bakıp güldü.
"Biz de bunu konuşuyorduk. Teksas'a taşınmak istemeyeceğini biliyorduk. Ama kendi başına eve çıkacak yaşta değilsin." Nick Joe konuşurken başını sallıyordu.
"Nick çıkıyor ama." Dedim gülerek.
"Ama o benimle birlikte. Yani biz de düşündük ki belki burada bizimle kalmak istersin. Ne dersin?" Joe bunu söyleyince hızlı hızlı başımı salladım. Nick hemen sıkıca beni sarıp havaya kaldırdı.
"Nick! Nick tamam dur." Beni yere bıraktı. Onun beni taşıyacağı kadar güçlü olduğunu bilmiyordum. Güldüm.
"İkiniz çok sevimlisiniz." Dedi Joe gülerek. Kaşlarını anlamlı anlamlı yukarı kaldırıp duruyordu. Nick ve ben hızlıca ayrıldık.
"Harika olacak." Dedi Nick. Ve bu cidden harikaydı. Üçümüz çoğu zaman birlikteydik. Yani ben okulda veya çello kursunda olmadığım zaman ve onlar da işleri olmadığı zaman.
İyiydik. İyi olmuştuk. Ama sonra bozulmaya başladık. Aslında bozulmaya başlamadık. Bir anda bozulduk ve bitti.
Yağmurlu günlerden biriydi. Nick uzun süreden sonra hastanelik olmuştu. Çok korkmuştuk, Joe onu kucağında hastaneye kadar taşıdı. Neyse ki iyiydi,buna her zaman şükrediyordum.
Nick'in yanına, hemen yatağın tepesine çıktım. Ona sarıldım.
"İyisin di mi?" Başını salladığını hissediyordum. Yanağından birkaç kere öptüm.
"Sorun yok. İyiyim. İyiyim tatlım." Kafamı ellerinin arasına alıp kaldırdı.
"Korkunçtu. Gözümün önünde bayılman falan." Nick'in bakışları yumuşadı.
"Benim için endişelendin demek." Dedi. Yüzünü bir kez okşadım.
"Tabi ki endişelendim. Seni çok seviyorum." Evet son zamanlarda sıklıkla bunu tekrarlıyorduk. Hiç olmadığımız kadar yakındık. Bunun farkındaydım.
"Sana bir şey söylemem gerek." Dedi Nick. Üstünden kalkıp oturdum. O sırada Joe içeri girdi.
"Geri geldim. Hadi gidelim." Başımızı salladık. Nick'e döndüm.
"Ne söyleyecektin?" Gülümsedi.
"Boşver. Hadi gidelim." Benim elim onun belinde onun eli benim omzumda yürüyorduk. Dışarı çıktığımızda birden gök gürültüsüyle birlikte yağmur yağmaya başladı. Havaya bakıp tek ayağımı yere vurdum.
"Kaliforniya'ya taşındık ama hala yağmur!" Diye söylenerek bağırdım. Nick gülerek beni sıkıca sardı. Joe da güldü.
"Yine birlikte uyuyacaksınız diye sevindi." Dedi başını sallayarak. Joe'ya ters ters baktım. Nick beni iyice kendine çekti.
"Hadi arabaya bin." Beni arabaya yönlendirdi ve eve gittik. Ben üstümü değiştirmek için odaya gittim,o sırada Nick odaya daldı.
"Şey,pardon ben.." Derken tişörtüm elimde kalmıştım.
"Onu giyecek misin?" Dedi bana bakarak. Başımı sallayarak tişörtü üstüme geçirdim.
"Sen ne zaman bu kadar..." Dedikten sonra duraksadı.
"Güzel mi oldum?"
"İnce?" Güldük. Onun koluna girerek onun odasına yürüdüm.
"Büyüdüm Nicky,18 yaşındayım. Sen de öyle. Bunun farkında mısın?"
"Evet ve bu beni deli gibi korkutuyor."
"Niçin?"
"Değişeceğiz,bu böyle kalmayacak. Yağmur yağdığında benim yanıma gelmeyeceksin. Sahi bu yağmur problemini çözmeliyiz." Yüzümü somurttum.
"Ben çözülecek bir şey göremiyorum." Dedim mırıldanarak. Kolunu omzuma sardı. Ben de ona sokuldum.
"Küçüklüğünden beri böylesin. Neden olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bilmiyorum. Bu sadece yağmur Olivia,bunda korkulacak bir şey yok." Sen öyle san. Korkacak çok şey var. Tamam belki de çok şey yok. Bütün sorunu ben zaten biliyordum.
"Sorunun ne olduğunu biliyorum ve korkarım ki kalıcı bir şey." Nick kaşlarını hafifçe çattı.
"Nedenmiş o?"
"Bu annemin öldüğü gün başladı. Yani aslında eskiden de vardı. Ama bir çocuğun olacağı kadardı. Yani sadece gök gürleyince falan. Hem o zaman annemle yatmak hoşuma da gidiyordu. Ama sonra o öldüğü gün yağmur yağdığında feci derecede yalnız hissettim. Korunmaya ihtiyacım olduğu için bunu kullanıyorum Nick. Yağmur yağdığında sevdiklerimi kaybetmekten korunmaya çalışıyorum." Ben her zaman tutmakta zorlandığım şu yaşları akıtırken Nick beni sıkıca sarmakla meşguldü. Arada durduğumda başımı kaldırdı.
"Ağlamanda sıkıntı yok Olivia. Bu rahatlamana yardımcı oluyor. Ah tanrım,sen çok zorsun." Durup nefes aldı. İki elini birleştirip başını eğdi. Sonra kaldırdı.
"Tamam,işte başlıyorum. Biliyorum Olivia,onu her gün özlüyorsun. Bu hiçbir zaman bitmeyecek biz özlem. Ama bu sana yeni kapılar açtı. Mesela o olsaydı her şey farklı olabilirdi. Bizimle yaşamazdın,belki de biz ünlü olduğumuzda kopacaktık birbirimizden. Evet yine de o hayatı istediğini biliyorum ama ben bu hayatı seviyorum. Çünkü bana seni kazandırdı. Eşsiz birini..." Ellerimi tuttu. Yüzüne bakıp da ağlarken gülümsememek mümkün değil gibiydi.
"Evet biliyorum. Sizi bana verdiği için tanrıya sürekli şükrediyorum zaten." İkimiz de birbirimize sıkıca sarıldık. Güzeldi. Her zaman olduğu gibi...
"Bu akşam kendi yatağında uyumaya ne dersin?" Dedi Nick. Başımı kaldırdım.
"Seninle birlikte di mi?" Güldü.
"Böyle diyeceğini biliyordum. Tamam,burada uyuyalım. Ve evet,birlikte. Sen sormadan söyleyeyim." Bu sefer de ben güldüm.
"Teşekkürler Nicky."
"Bir gün bunu başkasıyla yapacağını düşünmek beni korkutuyor." Dedi üstümüze örtüyü çekerken. Cevap vermedim. Neredeyse ilk defa yağmurlu bir gecede gülümseyerek uyuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...