Kızımızı eve getirdiğimizde daha huzurluydum. Ama Nick'e baktığımda her saniye aklına bir şey takılmış gibiydi. Nick'in mutlu olmasını istiyordum. Onda olmayan huzur beni hiç bulmuyordu sanki. Aklım takılıyordu.
Uykumdan Emma'nın ağlayışıyla uyandım. Ayağa kalkmak üzereyken Nick ani bir hareketle beni tuttu.
"Ben bakarım. Zaten uyumuyorum." Dedi. Gülümsedim.
"Acıkmış olmalı. Bu benim işim tatlım. Ayrıca sen neden uyumuyorsun?" Bir şey söylemeden omuzlarını silkti. Ben de sesimi çıkarmadan sonra konuşmak üzere Emma'nın yanına gittim. Emma karnı doyunca kucağımda gözlerini kapamıştı. Sakince yatağına bıraktım onu. Kapıya geldiğimde Nick'i burnumun dibinde bulunca ufak bir çığlık attım. Ah! Emma'yı uyandırmıştım!
"İşte şimdi ben ilgilenirim. Biraz baba-kız zamanına ihtiyacı var." Dedi gülümseyerek. Başımı sallayıp içeri gittim. Mutfakta biraz su içip odanın kapısına usulca yaslandım. Nick Emma'yla sessizce konuşuyordu.
"Ve sonra annen bizimle yaşamaya başladı bebek. Biliyorum,büyükannenin ölmesi kötü bir şeydi ama annenin bize geldiği gün hayatımın en iyi günlerinden biriydi. Dikkat edersen biriydi diyorum çünkü annenle olduğum sürece sayamadığım kadar çok güzel günüm oldu. Elbette bunları sana hep anlatacağım. Daha çok yıllarımız var. Mesela annene nasıl aşık olduğumu anlatacağım sana,onun için neleri göze aldığımı,neleri göğüslediğimi... Ah çabuk büyüme tamam mı? Babanın dinleyiciye ihtiyacı var. Ve sen benim küçük dinleyicimsin. Senle konuşmayınca kabuslar geri geliyor. Annene söyleme ama onlar yüzünden uyuyamıyorum. Ama sen uyu. Kabusların peşine düşmesine izin vermem ben meleğim. Baban hep yanında." Minik öpücüğünü meleğimizin minik yanağına koyduktan sonra onu yavaşça yatağa bıraktı. Emma bu sefer mışıl mışıl uyuyor gibiydi. Gülümsedim. Kapıdan geri çekilip odamıza girdim. Nick hemen arkamdan girip belimden bana sarıldı.
"Yoksa bizi mi dinliyordun?" Dedi şarkı söyler gibi. Yüzümü ona dönüp gülümsedim.
"Bir kısmını. O kadar tatlıydı ki dayanamadım. Ama kabuslara gelince..." Susmam için dudaklarıma yönelip öptü.
"Hadi yatsak mı artık? Uu saat 5 olmuş. Çok uykum geldi." Esnermiş gibi yaparken elini tutup çektim.
"Nick,konuştuk sanıyordum. Biz iyiyiz. Korkmana gerek yok."
"Korkmuyorum. Sadece bir-iki kez oldu önemli değil."
"Bana sarılmayı ne dersin? Birlikte olduğumuz sürece güvendeyiz. Gözlerime bak Nick. İyi miyiz?"
"İyiyiz." Dedi gözlerime odaklanarak.
"Güzel. Şimdi yatma vakti." Poposuna hafifçe bir şaplak attım. Ve yatağa uzandım. O bana sıkıca sarılırken beni kanatları altına alan koruyucu meleğimmiş gibi hissettim. Ben de ona sarılıp kolunun açıkta kalan kısmına bir öpücük kondurdum.
"Tatlı rüyalar." Dedim sessizce.
"Sana da." Dedi Nick gülümseyerek. Çok geçmeden gözlerim kapanmıştı. Kalktığımda Nick'in kolları arasındaydım,gülümsüyordum ki saate gözüm kayınca panikle Nick'i dürttüm.
"Nick uyan!"
"Ne noldu?" Dedi birden sıçrayarak.
"Saat 9! Zoey ve David 10'da kahvaltıya gelecekti." Nick örtüyü üstüne iyice çekti.
"Tanrım sadece 3-4 saattir uyuyoruz." Yanağına bir öpücük kondurdum.
"Biliyorum. Ama böyle olmak zorunda. Bu bizim hayatımız artık. Şikayet yok."
"Şikayet ettiğimden değil ama Emma arada sırada gece uyanmasa iyi olurdu."
"Kalkıyoruz hayatım. Geciktik. Sen evi toparla ben kahvaltıyı hazırlarım olur mu?" Başını sıkıntıyla tamam anlamında salladı ve ikimiz de koşuşturmaya başladık. Ben mutfaktayken telsizden Emma'nın ağlama sesini duydum.
"Nick!"
"Biliyorum bakmaya gidiyorum!" Kendi kendime gülümsedim. Bu kadar yardımcı olan bir kocam olduğu için çok şanslıydım. Üstümü değiştirmeye gittim. Sonra Nick'in yanına gidip Emma'yı aldım. İşlerimizi dönüşümlü yapmak zorundaydık. Kapı çalınca Emma'yla birlikte kapıyı açmaya gittim.
"Hoşgeldiniz. Onu uyanık bulduğunuz için şanslısınız. Prenses güzellik uykusundan tam da şimdi uyandı." Dedim gülümseyerek.
"Ama seninkini yarım bırakmış." Dedi Zoey gülerek. Yüzümü buruşturdum.
"Çok komiksin." Zoey Emma'nın yanağını okşayıp bana sarıldı.
"Özür dilerim,sadece dalga geçiyorum. Her şey yolunda mı?" Nick arkamdan gelip belimden sarıldı.
"Üç-dört saatlik uykumuz dışında sıkıntı yok." David Zoey'e bakıp gülümsedi. Bu bakışı farkedince Emma'yı kucağımda toparlayıp onlara bakmadan konuştum.
"Bunu tartışmayın bile David. O bizim başımıza gelen en güzel şey. Değil mi Nick?" Nick ona aşk dolu bakışlarla baktı.
"Kesinlikle. Uykusuz kaldığım her dakikaya değiyor."
"Ben bir şey söylemedim." Dedi David gülerek. Sonra kahvaltı masasına geçtik.
"İş hakkında planların nedir diye sormaya gelmiştim biraz da aslında." Dedi Zoey.
"Z bilmiyorum. Bu daha çok yeni. Bir süre Emma'yla tek başıma ilgilenmek istiyorum. Tabi arada ufak tefek şeylere vaktim olacağını düşünüyorum ama yine de aynı zamanda kilo da vermeden dönemeyeceğimi biliyorsun." Güldüm.
"Peki hala burada mı yaşayacaksınız?" Dediğinde Nick'e baktım. Pek bir fikrim yoktu. Burayı Nick'le boşandığımızda pek düşünmeden almıştım.
"Z karı-koca arasında konuşmamız gereken şeyler var." Dedi Nick.
"Eski karı-koca." Dedi Zoey öksürürmüş gibi yaparak. Bir anlığına güldüm. Nick bana ters bakınca susarak önüme döndüm.
"Birtanem işleri daha da karıştırmadan biz gidelim istiyorsan." Dedi David gülerek. Şimdi Nick'le konuşacak bir sürü şey olacaktı. Gerilmiştim. Nick omuzlarımı sıktı.
"Gerilmişsin." Dedi sessizce kulağıma eğilip. Omuzlarıma masaj yaparken bir yandan boynuma öpücükler konduruyordu.
"Öğleden sonra Emma'nın doktor muayenesi var." Dedim.
"Biliyorum. İstersen hazırlan."
"Konuşmayacak mıyız?" Dedim.
"Doktordan sonra..." Dediğinde başımı salladım ve Emma'yı hazırladım. Nick Emma'yı tutarken ben de danışman kıza randevu için konuşmaya gittim. Diğer iki kız sürekli bana bakıp gülüşüyorlardı. Sonra Nick'in yönüne baktıklarını fark ettim.
"Afedersiniz? Kocamla ilgili bir şey mi var?" Bilgisayardaki hemşire gülümsedi.
"Sanırım biraz kıskancız o kadar."
"Kıskanç mı?" Diye sordum. Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı. Arkadaki hemşirelerden biri yaklaştı.
"Şanslı bir kadınsınız." Dedi. Hafifçe sırıttım.
"Biliyorum ama neden böyle düşünüyorsunuz?"
"Bütün randevularınıza geldi. Bir tanesini bile kaçırmadı. Boşanmanıza rağmen sürekli yanında oldu. Keşke bütün erkekler onun gibi olsa." Gülümsedim.
"Keşke. Ama onun bile kusurları var." Dedim.
"Eminim çok önemli kusurlar değildir." Dedi hemşire gülümseyerek.
"Ruh halime göre değişiyor. Ama çok kibar bir beyefendi olduğu doğru."
"Ve aynı zamanda dünyanın en seksi adamı." Dedi hemşire sırıtarak. Gülerek Nick'e baktım.
"Bu çok iddialı oldu." Dedim.
"Hayır,People dergisi tarafından seçildi. Bugün açıklandı." Ağzım şaşkınlıkla aralandı.
"Ne? Bunu bana söylemedi." Diye mırıldandım.
"Aynı zamanda alçak gönüllü." Dedi diğer hemşire. Emma'yla ilgilenip sırıtan Nick'e baktım. Gerçekten şanslı biriydim. En yakınım ve çocuğumun babasıyla birlikteydim.
"Bayan Culpo?" Dedi hemşire ben dalmışken. Diğer randevuyu ayarladıktan sonra Nick'in yanına döndüm.
"Bir şey mi kaçırdım?" Dedi yanağıma doğru yaklaşırken.
"Dünyanın en seksi erkeği ile fotoğraf çektirmek istiyorlar." Burnumu yüzüne sevimli bir şekilde sürdüm.
"Benimle kafa buluyorlar sanmıştım." Dedi Nick gülerek. Sonra onlarla Nick'in fotoğrafını çektim ve arabaya geri döndük.
"Dünyanın en seksi erkeğiyle olduğuma inanamıyorum."
"Ah yapma artık." Dedi Nick hafifçe kızararak.
"Ne zaman bu çekimi yaptın ki?" Dedim.
"Biz ayrı olduğumuz zamandı." Kafamı salladım.
"Arkadaşların demin tebrik için mi aradı?" Dedim gülerek.
"Hayır. Menajerimdi. Broadway'e çok büyük bir şov geliyormuş ve benim de seçmelere katılmam gerektiğini düşünüyor. Çok meşhur bir şey olduğuna dair söylentiler dolanıyor." Nick Broadway'den konuşurken çok heyecanlı oluyordu.
"Yani,bu sene New York'ta o evde olacağız." Dedim.
"Daha konuşmadık aslında. Bunu randevu gecemizde konuşsak?"
"Bakıcımız yok. Emma'yı bırakacak biri de. Randevu gecesi rutini bir süreliğine iptal." Dedim gözlerimi devirerek.
"Tabi bunu evde yaparsak ayrı. Emma uyuduğunda. Ben yemekleri yaparım." Gülümsedim. Eve girerken Emma ağlamaya başlamıştı ve uzun süre susmak bilmemişti. En sonunda onu beşiğine uyur vaziyette bıraktığımda odaya geri döndüm. Başucuma baktım. Bir bardak su,bir adet ağrı kesiciye benzer bir hap ve bir not...
"Doktora sordum. Bunların ikinize de sakıncası yokmuş. Keyfine bak,yemekler bir iki saate hazır olur." Gülümseme yüzüme yapışarak ağrı kesiciyi içtim ve kısa bir süre de olsa hasret kaldığım uykuya daldım. Nick'in beni dürtmesiyle uyandım. Boynuma bir öpücük kondurdu.
"Yemek hazır."
"Kendime çekidüzen verip geliyorum." Kalkıp toparlandım. Nick'le bu tarz bir şey yapmayalı uzun zaman olmuştu.
"Henüz bir çiftken bunları yapsaydık şimdi ayrı olmazdık." Dedi Nick. Bakışlarım aşağıya yöneldi.
"Biliyorum bu konuyu açmamam gerekiyordu. Özür dilerim."
"Özüre gerek yok. Bir şeyleri konuşmamız gerekti sonuçta. Bu da bizim meselelerimizden biri. Biz ayrı bir çiftiz. Bir çocuğumuz var. Bunları biliyoruz. Önemli olan bilmediklerimiz,bundan sonra ne yapmak istiyoruz Nick?" Nick belli belirsiz gülümsedi.
"Bu kadar ciddi olacağını bilmiyordum. Ben sadece sakin bir randevu geçireceğiz sanmıştım." Tabağımdakilerle oynamayı bırakıp çatalı bıçağı gürültü çıkaracağını tahmin etmeden tabağa bıraktım.
"O dediğin sıkıntıları olmayan,normal çiftler için geçerli. Bize bak,biz normal miyiz? Ben ne olduğumuzu bile bilmiyorum. Kısa bir süre önce bir çocuğumuz oldu ama sen kararları hala kendine göre veriyorsun. Benim ne istediğimin ufak bir önemi bile var mı? New York'ta kalalım, sen Broadway'de şova çıkarken ben de evde çocuk bakarım. Sonra birkaç tane daha yaparız ve ömrümün sonuna kadar böyle onlara bakmaya devam ederim di mi?" Nick sessizce izlerken derin bir nefes aldı.
"Tabağındakilere dokunmadın." Ağzından tek çıkan buydu. Tabağı ittirdim.
"Ben burada onca şey söylerken senin söyleyeceğin tek şey bu mu!"
"Sakin ol Olivia. Panik krizi geçiriyorsun." Gözlerime bakınca burnumdan soluyarak ona baktım.
"Bitti mi? Güzel." Eliyle bir dakika dercesine bir işaret yapıp cebine uzandı. Küçük bir kutu çıkarıp önüme koydu. Kutuya anlamsızca bakarken Nick kalkıp tepemde dikiliyordu.
"Durma açsana. Dur hatta ben yapayım." Kutuyu bir hışımla alıp açtı ve bana gösterdi. İçinde bir anahtar vardı. Gözlerim yavaşça dolmaya başladı.
"Bu, Teksas'ta beğendiğin evin anahtarı. Hani bana birlikte çocuklarımızı büyütürüz diye sürekli hayal ettiğin ev. Evet. Ah ama buna ihtiyacımız yok çünkü kararları ben veriyorum ve senin zerre kadar önemin yok. Burada kalıyoruz!" Nick bir hışımla anahtarı duvara fırlatınca olduğum yerde sıçradım. İkinciye sıçradığımda Nick kapıdan çıkıp gitmişti. Yukarı çıkıp Emma'yı ağlayarak kontrol ettim. Başım dönüyordu. Merdivenlerin başına geldim. Telefonum çalıyordu.
"Alo Jo.. Ah!!"NICK
"Hata ettim. Bunu bu kadar büyütmeme gerek yoktu. Daha son seferden yeni kurtarmıştım şimdi tekrar her şeyi berbat ettim Joe."
"Onu aramamı ister misin?" Başımı salladım. Bir şeyleri mahvetmekte üstüme yoktu. İlişkimi bu kadar sürede nasıl berbat edebilmiştim?
"Olivia? Olivia! Tanrım Nick bir şey oldu!" Gözlerim bir anda açıldı.
"Ne!"
"Bilmiyorum bir gürültü... Gitmeliyiz." Aynı anda ayağa kalkıp hızlıca eve gittik. Kapıyı nasıl açtığımı bilmeden eve daldım.
"Olivia?!" Seslendim ama ses gelmiyordu o sırada merdivenlere yöneldiğimde yerde yatan Olivia'yı gördüm. Burnundan kanlar geldiğini görünce bir şeyin ters olduğunu anladım. Nabzı atıyordu.
"Joe ambulansı ara hemen!" Diye bağırdım. Joe koşarak yanıma geldi ve eğildi.
"Dokunmayalım. Bir şey olabilir." Dedi. Başımı sallayıp dudaklarımı kemirmeye başladım.
"Sen Emma'yla kal. Annemleri ara. Hemen gelsinler." Joe başını sallarken ambulansın sesini duydum. Sağlık görevlileri içeri girdi.
"Bilinç kapalı." Dedi bir tanesi. Bir boyunluk takıp yaralarına bez koyup dikkatlice sedyeye taşıdılar.
"Siz eşi misiniz?" Başımı salladım. Ambulansa bindim. Ne yaptığımdan haberim yoktu desem yeriydi. Sedyeyi acile taşıdıklarında kapılar üstüme kapandı. Ne yapacağımı bilmiyordum bu yüzden olduğum yere çöktüm. Telefonum çalınca telefonu açtım.
"Efendim anne?"
"Joe aradı. Havaalanındayız yarım saate uçak kalkacak. Olivia'dan bir haber var mı?" Sesler birbirine karışıyordu ve kulaklarım uğulduyordu.
"Bir şey söylemediler. Bilinci kapalıydı. Bilmiyorum. Anne doktor geldi,geldiğinizde konuşuruz olur mu?" Ayağa kalktım.
"Bayan Culpo'nun yakını siz misiniz?" Başımı evet anlamında salladım.
"Ameliyattan çıktı. Şu an bir süreliğine uyuyor. Kaza nasıl gerçekleşmişti?" Yüzümü elimle ovuşturdum.
"Bilmiyorum. Sanırım merdivenlerden düşmüş. Abime gitmiştim,telefonda konuşurken birden ses duyup bir daha cevap alamadığını söyledi. Eve gittiğimizde onu yerde bulduk." Doktor anladığını belli etmek için başını salladı.
"Vücudunda bir-iki çarpma izi var önemli şeyler değil. Ama başına ağır bir darbe almış. Bilinci uzun süreliğine kapalıydı bu şiddetli bir travmaya sebep olabilir. Uyandığında ne halde olabilir bilmiyoruz. Baş ağrısı,baş dönmesi,mide bulantısı ayrıca hafıza kaybı bile yaşayabilir."
"Geçici bir şey mi?"
"Şu an kesin bir şey söyleyemem. Aynı zamanda bilmeniz gereken bir şey daha var. Omuriliğinde zedelenmeler var. Tekrar bazı incelemeler yapıldıktan sonra onu tekrar ameliyata almamıza gerekebilir." Başımı salladım.
"Evet tabi. İyi olacaksa..."
"Bir daha yürüyemeyebilir."
"Ne! Na..Nasıl?"
"Hasarın ne kadar büyük olduğunu henüz bilmiyoruz. Üzgünüm. En kısa sürede sizi bilgilendireceğiz."
"Onu ne zaman görebilirim?"
"Odaya girebilirsiniz. Bir süre uyuyor olacak ama sorun değil. Geçmiş olsun."
"Teşekkürler." Dedikten sonra odaya girdim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Olivia'ya bu konu hakkında ne söyleyecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...