"Olivia nereye gidiyorsun!" Joe bana sesleniyordu ama ben de koşarak oradan uzaklaştım. Taksiyi durdurup gidebileceğim bir kulüp arıyordum. Ancak ben bu tarz bir yere ait değildim ve bunu bilmeme rağmen burada takılıyordum. Tanımadığım insanlar,son ses müzik ve alışkın olmadığım kadar içki... Ya kafam çok bulanmıştı ya da bir adam uzaktan beni izliyordu. Oraya baktığım anda kafasını çevirdi. Bu beni ürkütmüştü. Bardağımdaki iğrenç olan şeyden bir yudum daha almaya çalıştım. Yine bana bakıyordu. Yerimi değiştirdiğimde bana yakın bir yere geldi. İşte şimdi paniklemeye başlıyordum. Ben kaçmaya çalışırken o kalabalığın içinde beni buluyordu. Kendimi hızlıca tuvalete attım. Telefonumu elim titreyerek cebimden çıkarttım.
"Nick? Nick sana ihtiyacım var!"
"Ne? Noldu!"
"Ben havaalanının oradaki kulüpteyim. Beni gelip buradan alır mısın? Nick çok korkuyorum." Dudaklarımı dişledim.
"İyi misin? Hemen oraya geliyorum." Telefon kapandığında korkuyla ne yapacağımı bilmiyordum. Tuvaletten çıktığımda adam çıkış kapısının orada bekliyordu. Ona gözükmeden oradan çıkmam imkansızdı. Telefonuma baktım. Nick'le konuşalı on dakika olmuştu. Gelmek üzere olmalıydı. Koşarak kapıdan çıkmayı denedim ama o da arkamdan geldi.
"Parti henüz bitmedi,bu kadar erken ayrılamazsın." Bileğimden tuttu. Kalbim deli gibi atıyordu. Sakinleşmek için yutkundum.
"Benimle geliyorsun." Dedi beni çekerek. Ona karşı koymaya çalışıyordum. Mekanın yanındaki ıssız sokağa doğru gidiyorduk. Arkamda ayak sesleri duyunca kalbim yine hızlandı. Nick ve onların koruması olan Big Rob bize doğru geliyordu. Big Rob adamı tutarken Nick beni hızlıca çekti. Onun kolları arasına girince tuttuğum gözyaşları hızlıca aktı. Nick tek elini belime tek elini başımın arkasına koydu. Alnımın üstünden beni öptü.
"Sorun yok. Geçti. Ben buradayım."
"Ben.. O adam..."
"Tamam. Ben geldim. Sana bir şey yaptı mı?" Sırtımı sıvazladı. Başımı iki yana salladım. Beni arabaya bindirdi.
"Ah Olivia orada ne işin vardı!" Nick arabaya biner binmez bana bağırmıştı. Aslında sinirlerine hakim olmak için arabanın bir kenarına kaydı.
"Sana kızgındım." Diye mırıldandım. Nick burnundan soluyup duruyordu. Sonunda nefesi düzenli bir hale gelmişti. Sinirlerime hakim olamayınca gülmeye başladım. Nick kaşlarını çattı.
"Niye gülüyorsun?" Gülmeye devam edince beni omuzlarımdan tutup sarstı.
"Olivia kendine gel."
"Kendimde değilim. Oraya kendimi kaybetmek için gittim." Nick elini yüzüne koydu.
"Sadece otele gidelim." Dedi. Arabadan inince başım deli gibi dönüyordu. Nick beni hemen tuttu. Tek kolumu kaldırıp hemen boynuna sardı ve sonra yer ayaklarımın altından çekildi. Meğer Nick beni kucağına almıştı.
"Ne kadar içtin sen?"
"Bilmem. Sen ne kadar içtin?" Dedim gülerek. Saçmalamanın dibini yaşıyor olabilirdim.
"Hiç." Dedi düz bir ses tonuyla. Sonra devam etti.
"Neyse ki kusmadın." Ama boğazımdaki bu iğrenç his kusma isteği olmalıydı. Nick beni odaya bırakır bırakmaz banyoya koştum. O da panikle arkamdan koştu. O saçlarımı tutuyordu. Kalktım. Nick birden duşu yüzüme tutup suyu yüzüme çarptırınca çığlık attım.
"Ne yapıyorsun sen!"
"Seni ayıltmaya çalıştım." Omuzlarını silkti.
"Sağol ayıldım." Dedim suratına ters ters bakarak. Nick gülüyordu. Sanırım bu sefer de gülme sırası ondaydı. Havluyu alıp yüzümü kuruladım.
"Bana söz vermen gerek Olivia." Kaşlarımı çattım.
"Ne hakkında?"
"Bir daha böyle bir şey yapmamalısın."
"Bilemiyorum." Dedim sırıtarak. Nick ellerini başının iki yanına koydu.
"Olivia beni deli etmek mi istiyorsun?"
"Hey bağırma. Tamam söz,oldu mu? Şimdi sakin misin?"
"Evet teşekkür ederim."
"Teşekkür etmesi gereken benim. Orada olmasan ne yapardım bilmiyorum." Başımı sağa doğru yatırıp hemen tekrar düzelttim. Nick kolumu tuttu.
"Her zaman seni koruyacağıma dair söz verdim."
"Sen onu hatırlıyor musun?" Yatağa oturup sırtımı duvara yaslayarak uzandım. Nick de aynı şekilde yanıma uzandı.
"Sen de hatırlıyorsun. Niye benim hatırlamama şaşırdın?" Güldük. Omuzlarımı silktim.
"Bilmiyorum. Çok küçüktük."
"Ama ben senin hakkında her küçük detayı hatırlıyorum." Nick omzuma kolunu attı. Ben de onun üstüne doğru yattım.
"Biz niye böyleyiz?" Dedim çok da sesli olmayan bir biçimde.
"Joe birbirimizi sevdiğimizi söylüyor." Dedikten sonra güldü.
"Bu saçmalık. Yani biz en yakın arkadaşlarız ve kardeş gibiyiz." Dedim.
"Evet tam bir saçmalık olurdu." Dedi Nick ve sonra dudaklarını püfletti. İkimiz de güldük. Sonra birden tuhaf bir sessizlik oldu.
"Saat geç oldu,sen de uyumalısın." Hemen gözlerimi kapattım. Gitmesini istemezdim. Uyumuş gibi yaparsam belki gitmeyeceğini düşündüm.
"Ki sen çoktan uyumuşsun." Dedi gülerek. Hala öyle duruyordu.
"Sanırım seni uyandırmak istemem." Ve kalkmadan aynı şekilde durdu. Soluma dönüp karnının üstünden ona sarıldım. O da beni sıkıca sardı. Başımın üstüne bir öpücük kondurdu.
"Ben de neden böyle olduğumuzu bilmiyorum Olivia,ne olduğumuzu da bilmiyorum. İçimden bir ses hepsinden biraz diyor. Biraz kardeş biraz yakın arkadaş..." Duraksadı. Başka bir şey dese hemen kalkıp onu öpecek kadar hazır hissediyordum kendimi.
"Boşver. Bu çok saçma." Dedi kendi kendine konuştuğunu düşünerek ve bir daha da konuşmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...