Yeni karakterimiz Matt'i nasıl buldunuz bakalım? Fotoğrafını koydum. Bilmeyenler için adı Chris Pratt. Yorumları bekliyorum :)
Bütün bunlardan sonra Matt ve ben yine buluştuk. Bu sefer daha iyi geçmesini umuyordum.
"Nasıl gidiyor?" Dedim.
"Asıl seni sormalı. Bebek nasıl?" Masaya oturdum.
"Çok tatlı ve iyi."
"Provalar nasıl?"
"Güzel. Az kaldı ve heycanlıyım. Ah Matt,bunu cidden yapacak mıyız? Daha farklı şeylerden konuşmak istiyorum." Gülümsedi. Çok parlak ve çekici bir gülümseme.
"Ne gibi?"
"Bizden bahsetsek? Mesela senden. Senin hakkında çok az şey biliyorum. Öyle değil mi?"
"Hadi biraz yürüyelim." Dedi masadan kalkıp.
"Yani sahilde uzun yürüyüşlerden mi hoşlanırsın,ha?" Dedim gülerek ona dokunurken. O da güldü ve benim koluma girdi. Sahile yürümeye gittik,ayakkabılarımı elime aldım.
"En baştan mı başlamamı istersin?"
"Ah bana sormamalısın." Dedim gülerek. O da gülüp başını tamam anlamında salladı.
"Virginia,Minnesota'da doğdum. Ama Washington'da büyüdüm. Hem okudum,hem çalıştım. Küçük işlerde çok vakit geçirdim. Garsonluk falan gibi. Ama sonra önüme bir fırsat çıktı ve bunu kullandım. Ve iyi ki de kullanmışım. Seninle tanışmama sebep oldu bu." Gülümseyerek koluna daha da sarıldım.
"Peki hepsi bu kadar mı?"
"Evet. Başka ne olabilir ki?" Kaşlarını çattı.
"Birçok şey! Sevdiğin şeyler,sevmediğin şeyler,tuhaf takıntıların,geçmişten gelen şeyler... Birçok şey,nereden bilebilirim ki?"
"Imm bir bakalım.. Müziği çok severim,eski şarkılar özellikle. Ama korkunç bir şarkıcıyımdır. Gerçekten berbat bir sesim var." Güldüm.
"Lisedeyken çok kiloluydum. Yani baya baya kilolu,neredeyse 130 falan. Sonra bir kızla tanıştım ve kilo verip onu etkilemeye karar vermiştim. Şimdi 90 kilo falanım. Sporla aram oldukça iyi."
"Peki ya kız?"
"Ah evet birkaç kere görüştük." Dedi başını sallayıp gülerek.
"Yattınız di mi?" Dedim ona bir bakış atarak. Gülüşünden tahminimin doğru olduğunu anlamıştım.
"Peki ya sen? Sen de bana hiçbir şey anlatmadın."
"Peki. Sıradışı bir şey yok işte. New Jersey'de çocukluğum geçti ve daha sonra Los Angeles'a yerleştim. İki yaşımdayken babam öldü. Yıllar sonra ölmediğini,annem babamı evden kovduğu için benden gizlenildiğini öğrendim. Altı yaşımdayken de annem öldü. Sonra beni Jonas ailesi yetiştirdi. Genelde çok neşeli ama hassas bir insanımdır. Çok çabuk kırılıyorum. Bazen beni ağlarken görürsen şaşma. Ama zayıf değilimdir. Her zaman güçlü oldum. Bütün bu zorluklar istediklerimi almama yetecek gücü verdi bana."
"Ailen hakkında üzgünüm. Seni dışarıdan görünce hiç böyle biri olduğunu tahmin edemezdim. Bundan sonra seni kırmamak için elimden geleni yapmam gerek." Gülümsedim. O iyi biriydi. Ondan hoşlanıyordum,hem de çok. Biraz daha lafladıktan sonra beni eve bıraktı. Arabadan inmeden önce çantamı alıyordum.
"Teşekkürler Matt,güzel bir gün geçirdim. Sen çok özel birisin."
"Sen de öyle." Sonra bir sessizlik olduktan sonra ikimiz de yavaşça birbirimizin dudaklarına uzandık. Hoş ve tatlı bir andı. Hoşuma gitmişti.
"Görüşürüz." Dedim ayrılırken. Ve arabadan inip eve girdim. Kapıyı açar açmaz Nick'le karşılaştım.
"Onunla mıydın?" Dedi ilk olarak.
"Ondan kastın migren hastalığı mı? Evet bütün gün onunlaydım." Nick gözlerini devirdi.
"Onun bir adı var." Dedim sakinliğimi koruyarak.
"Matt?"
"Evet onunlaydım." Dedim.
"Siz ikiniz,çıkıyor musunuz?" Tek kaşını kaldırdı.
"Evet,sanırım. Biz,öpüştük." Nick'in gözleri şaşkınlıktan büyüdü.
"Ne?" Güldüm.
"Niye bu kadar şaşırdın? Olivia Culpo da bir erkeği öpemez mi?"
"Onu ne zaman bizimle tanıştıracaksın?"
"Ne yani şimdi benim iyiliğimi mi düşünüyorsun? Unuttun mu? Sen ve ben artık arkadaş değil iki düşmanız. Sen söyledin,her şey bitti." Koltuktan kalktım.
"O çocuğa çok güvenme." Dedi ben arkamı dönüp giderken. Bu neyin tepkisiydi anlayamamıştım. Nick artık beni takmıyor sanıyordum. Yoksa takıyor muydu? Her ne oluyorsa anlamıyordum,ama anlamak istiyordum.
Matt'le ilişkimizin ciddi olduğunu anladığımda, yani bir ay kadar çıktıktan sonra onu bizimkilerle tanıştırmaya karar verdim. Evde bir yemek hazırladım. Kevin ve Dani gelemiyordu ama Joe ve Nick vardı.
"Ve bunu da koyunca tamam." Son tabağı masaya koyduğumda Nick elini tabaklardan birine uzattı. Anında eline sertçe vurdum.
"Yemeğe kadar bekle." Somurttu.
"Huysuzsun."
"Gerginim." Dedikten sonra yukarı çıkıp hazırlandım. Her zaman güzel görünmek istiyordum çünkü Matt her zaman çok yakışıklıydı.
Dördümüz aynı masadaydık. Matt gelmişti ve sohbet ediyorduk. Gözlerimi ondan alamıyordum,öyle hoştu ki.
"Ee Matt,Olivia'yı ne kadar süredir tanıyorum demiştin?" Dedi Nick.
"Çok uzun olmadı. Yani sizin kadar değil ama onu yine de iyi tanıyorum." Nick kaşlarını kaldırıp önündeki kadehe uzandı. Bir yudum aldıktan sonra yine bıraktı.
"Biz birbirimizi 20 senedir tanıyoruz. Onun ne sevip,ne sevmediğini çok iyi biliyorum." Sevmediği kelimesine yaptığı vurgu beni rahatsız etmişti. Matt kaşlarını çatarken gülümseye çalıştı. Joe da kısık bir kahkaha attı.
"Mesela seninleyken hiç yağmurlu bir güne denk geldiniz mi? Yağmurdan ve gök gürültüsünden korkar. Ne zaman yağmur yağsa birlikte uyuruz." Susması için hafifçe öksürdüm.
"Birlikte?" Matt'in gözleri şaşkınlıktan açıldı.
"Bu uzun süre önceydi. Biz küçükken yani." Dedim durumu toparlamaya çalışarak.
"Sen gidene kadar yapıyorduk bunu Olivia,hadi ama. Bunu sevdiğini biliyordum." Kaşlarımı iyice çatıp ona bile bakmadım.
"Sevmiyordum." Joe iyice gülüyordu. Bu durumdan eğlenmeyen ben ve Matt'ti sadece.
"Onun hakkında bilmediğin çok şey var dostum. Sana söyledim. Bütün anlarını ben gördüm ve yaşadım. İlk seni seviyorum dediği kişi de bendim,el ele tutuşarak yürüdüğü kişi de. Biz çok ama çok yakın arkadaşız."
"Benim bununla ne yapmamı bekliyorsun?" Dedi Matt. Suratı iyice bozulmuştu ve sesimi de çıkaramıyordum.
"Hiçbir şey. Ben sadece sana Olivia hakkında şeyler anlatıyorum dostum." Nick bir kahkaha attığında kalkıp onu eski günlerdeki gibi yere devirip üstüne oturmak ve nefessiz kalana kadar kalkmamak istiyordum.
"Tamam. Sanırım bu saçmalığı yeterince çektim." Matt ceketini de alarak masadan kalktı ve kapıya gitti. Arkasından koştum. Yine de kapıyı açıp çıktı. Ben de onunla çıktım.
"Matt lütfen dur."
"Olivia bırak da gideyim. Bunu çekmek istemiyorum."
"Üzgünüm. Onun adına çok üzgünüm. Ben..."
"Bir süre görüşmeyelim." Ve ben engelleyemeden gitti. Öylece orada durdum işte. Elimden bir şey gelmeden...
"Ne halt yedin sen!" İçeri girip Nick'in omuzlarından sıkıca tuttum.
"Hiçbir şey. Onu kırdım mı yoksa?" Güldüğünde sinirlerim bozulmuştu. Ben de güldüm.
"Hayır. Çok iyi karşıladı. Zaten bu yüzden çekip gitti ve bana bir süre görüşmeyelim dedi!"
"Benim sorunum değil. Ben sadece senin hakkında şeyler anlattım." Gözlerimi devirdim.
"Sen masum musun? Hayır değilsin. Sen benim mutluluğumu istemiyorsun. Sevgilimle aramı açıyorsun. Bitti anlıyor musun,seninle ne arkadaşız ne kardeş. Biz hiçbir şeyiz anlıyor musun!" Ağlıyordum ama bu sinirimdendi. Bu kavga Nick'le önceden etmem gereken türdendi belki de. O sürekli beni incitmişti ve şimdi bu sondu. Bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...