Size upuzuuun ve çok farklı bir bölüm yazdım umarım beğenirsiniz yorumları bekliyorum hadi bakalım iyi okumalar canlar :)
Her şey yolunda öyle mi? Şey, başım biraz belada. Belada değil de yani durumlar biraz karışık. Hepsi Nick'le oturup televizyon izlerken başladı. Şimdi New York'tayız tabi. Yeni evimizde.
Birlikte ilk evimiz...
Sakin bir şekilde televizyonda haberleri izlerken o haberi duyduk.
"Miss Universe Olivia Culpo'nun eski sevgilisi ve menajeri Matt'le yarışmadan önce gizlice evlenmiş olduğu ortaya çıktı. Bu Culpo'nun tacını kaybetmesi anlamına geliyor. Detaylar birazdan!" Nick suratıma baktığında ağzım beş karış açık kalmıştı.
"Bunu nasıl söylemezsin?"
"Nick ben..."
"Konuşsana! Bana bir açıklama yap da gitmeyeyim Olivia!" Avazım çıktığı kadar bağırmak ve ağlamak istiyordum ama tek bir kelime bile ağzımdan çıkmıyordu. Nick sinirli bir tavırla başını iki yana sallayıp kapıyı çekti. Ellerim kapıya doğru uzandı ama ne yapacağımı da bilmiyordum.
"Miss Universe haberine geri dönüyoruz. Hatta Matt Criss var. Merhaba Matt."
"Merhaba." Matt'in sesini duyduğum anda içimden söverek dudaklarımı kemirmeye başlamıştım.
"Bu doğru mu ? Sizin evlendiğiniz?" Tabi ki de değil!
"Yarışmadan önce evlenmiştik. Ama şimdi boşanacağız. Avukatım bu konuda gerekli açıklamayı yapacaktır. Teşekkürler."
"Seni deli piç! Bunu bana niye yapıyorsun!" Başımı bacaklarıma doğru gömdüm. Bir saat olmuştu ve Nick eve gelmemişti. Telefonuma bakacağından emin değildim. Ama denemekten bir şey çıkmazdı. Zaten sonra da ulaşılamadığını gördüm ve tek çarem arabamla sokakları turlamak oluyordu. Nereye gidebilirdi bilmiyorum. O New York'u benden daha iyi biliyordu ve bu kadar insanın içinde Nick'i nasıl bulabilirdim?
Onu bu kadar tanıyor olmasaydım eve dönüp oturup bekleyecektim. Ama evet nerede olduğunu biliyordum. Arabayı park edip aşağı indim. Nick'in buraya gelmesine hala şaşırıyordum. Şu anda kendimi hiç de güvende hissetmiyordum. Dekolte giymek için yanlış bir gün.
Telefonum çalınca arabaya yaslanıp cevap verdim.
"Hey haberleri duydun mu diye soracaksan evet duydum Z."
"Bana Z demekten vazgeç yoksa sana Olive demeye başlayacağım ve ilkokul yıllarındaki şakalara geri döneceğiz." Ne kadar zor olsa da güldüm. Zoey yeni menajerimdi ve ikimiz şimdiden çok yakın iki arkadaş gibiydik.
"Bu olmadı di mi? Tacını kaybetmek üzeresin Olivia, o Matt sana kuralları söylememiş miydi?"
"Söyledi ve bunu yapmadık Zoey. Neyin peşinde olduğunu bilmiyorum o aşağılık..."
"Olivia,tatlım. Sakin ol. Neyin peşinde olduğunu biliyorsun. Acı çekti ve senin de üzülmeni istiyor. Eğer gerçek değil diyorsan değil ve bunu halledeceğiz. Mahkemede. Avukatın var di mi?"
"Evet,en iyilerinden." Alt dudağımı ısırdım.
"Güzel çünkü ihtiyacımız olacak. Sana haber veririm. Kendine dikkat et."
"Evet buna ihtiyacım var. Gitmem lazım. Öptüm." Telefonu cebime koydum ve yürümeye devam ettim. Kapıda durup derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Duruşum dikti ve kendime güveniyordum.
"Burada ateşli bir fıstık var!" Spor yapan oğlanların ıslık öttürüp arkamdan kendilerine hakim olmaya çalıştıklarını biliyordum. Ve bu bana kendime daha da güven duyduruyordu.
Eğitmen gibi duran kaslı birinin yanına gidip bisepslerine hafifçe dokundum.
"Merhaba! Boks salonu ne tarafta acaba?" Adam güldü.
"Neden? Ders mi lazım?"
"Evet kendimi sizin gibilerden savunmak için." Dedim gülümseyerek. Adamın gözleri göğüslerimdeydi ve bu şekilde rahat olma seviyem düşüyordu.
Adam birden kibarlaştı,boğazını temizledi.
"Üzgünüm ama şu an özel bir müşterimiz içeride. Malesef size boks salonunu şu an gösteremem." İçim rahatlamaya başlıyordu.
"Sanırım bu da bana lazım olan şey. İçerideki müşteriniz Nick olabilir mi acaba?" Adam kaşlarını çattı. Bir şey sormasına imkan vermeden konuştum.
"Ben kız arkadaşıyım. Sol mu sağ mı?" Kapılara göz attım.
"Üst kat." Sırıttım ve merdivenlere yöneldim.
"Burada ayna var beyler, bir bayanı dikizlemek size yakışmıyor." Herkes önüne dönerken ben de gülerek çıkmaya devam ettim. Kapıyı açtığımda tuttuğum nefesimi rahatlarcasına dışarı verdim.
"Çekip gitmek sana yakışmıyor." Dedim. Duvara yaslanıp kollarımı arkama koydum. Nick bana baktı. Sonra kum torbasına geri dönüp tekrar yumruklamaya başladı. Yeni oynayacağı dizi için profesyonel boks eğitimi alıyordu. Onu hiç izlememiştim ama iyi olduğunu duymuştum. Yanına yavaşça yaklaştım. Yumruğu bana doğru geliyormuş gibi hissettiğimde nefesimi tutup gözlerimi kapattım.
"Sakin ol. Sana zarar verecek değilim. Ama onu öldüreceğim. Bunu kesinlikle yapacağım. Sonra sen.. Seninle ne yapacağımı bilmiyorum."
"Beni öldüremezsin di mi?" Göz ucuyla bana baktı.
"Bilmiyorum."
"Ah bu boktan konuşmayı yapmak istemiyorum." Kum torbasını tutmaya çalışırken hata yaptığımı biliyordum ama onu durdurmak istemiştim. Yanlışlıkla koluma yumruk atmıştı. Acıdan nefesim kesilmişti. Kum torbasını durdurup beni koluyla sardı,beni yere oturttu. Kendi de hemen önüme çöktü.
"Buz torbası..."
"İhtiyacım yok. Gel buraya. Nick gel dedim!" Geri döndü. Başını ellerinin arasına alırken bandajlarının arasından sızan kanı gördüm.
"Ellerini parçalayana kadar burada mı kalacaktın?"
"Sakinleşene kadar. Bunu cidden yaptın mı?"
"Ah hayır tabi ki. O aşağılık..."
"Ağzını bozmana bir şartla izin veririm."
"Neymiş o?"
"Onu dövmeme izin verirsen." Başımı aşağı eğip hızla kaldırdım.
"Delirdin mi sen? Onu öldürürsün."
"O kadar da değil."
"Sen aylardır eğitim alıyorsun ve Matt sadece kilo vermek için haftada iki gün spor salonuna gidiyor."
"Bana numarasını söyle. Onu arayacağım ve dövüşeceğiz."
"Nick bu profesyonelce değil. Saçmalama. Hem biz bunu hiç yapmadık Nick. Ona inanman beni çok üzdü. Bana güven konusunda nutuk çeken sensin ve ona inanıp bana inanmamayı seçiyorsun."
"Cidden yapmadın di mi?"
"Hayır! Onun uydurduğu bir şey! Sen gittikten sonra telefonla programa bağlandı ve avukatım bunun hakkında açıklama yapacak tarzı şeyler söyledi." Nick güldü.
"Aklını mı kaçırdın tatlım?" Dedim ayağa kalkıp.
"Çünkü onun taklidini yaparken komik oluyorsun." Omuzlarını silkti. Elimi yumruk yapıp kum torbasına beceriksizce bir yumruk attım.
"Ondan nefret ediyorum!" Nick arkamdan bana yaslanınca irkildim.
"Korkma. Gel bakalım." Kollarımı iki eliyle kavradı.
"Şöyle... Gücü bileklerinden değil vücudundan al. Bir dene bakalım." Bir yumruk daha attım.
"İşte böyle. Bu iyiydi. Öfkeni buna yönlendirmen güzel." Ona döndüm. Kolları belimi sardı.
"Senin gibi mi?" Başını salladı.
"Evet sayılır. Öfkemi ona yönlendirip ondan çıkaracağım."
"Nick lütfen."
"Ne Olivia? Onun zarar görmemesini mi istiyorsun? Onun için endişeleniyor musun?"
"Tabi ki hayır. Ama hukuk her şeyi çözecek. Z her şeyi ayarlıyor. Avukatımla görüşecek."
"Z?" Nick kaşlarını çattı.
"Zoey." Dedim. Nick püfledi.
"Ona hala Z dediğini söyleyeceğim Bayan Kainat." Başını arkaya atarak kahkaha attı.
"Bunun hakkında şaka yapma. Tacımı kaybetmek üzereyim."
"Kaybetmeyeceksin. David en iyi avukatlardan biri ve senin için bu davayı kazanacak. Hem evlendiğinize dair belge yok." Ona iyice sokulup kollarımı sırtına sardım ve başımı göğsüne yasladım.
"İçimden bir ses onun bunu hallettiğini söylüyor." Nick başımın üstünü öptü.
"O zaman bunu da kanıtlarız. Endişelenme."
"Hadi eve gidelim." Dedim. Nick gözlerini devirdi. Kenara gidip kapüşonlu hırkasını aldı ve bana attı.
"Al. Giy bunu."
"Neden?"
"Göğüslerin. Tamam Olivia anladım mankensin evet ama burada böyle bir şey giyemezsin."
"Kıskanıyor musun?"
"Sence?" Bana ters ters bakıyordu. Hırkayı üstüme geçirirken gülüyordum. Sonra suratımı buruşturdum.
"Ter kokuyor."
"Hayır ben kokuyor. Bunu bir ceza olarak düşün." Elini kalçama yakın bir yere koydu ve bana sarılıp yürümeye başladı. Bu sefer salondakiler ister istemez başını çeviriyordu. Nick onlara ters ters bakıyordu. Dışarı çıktık.
"Ah benim sert erkeğim." Diyip onu öptüm. Arabaya bindik sonra da eve gittik. Koltuğa kendimi yeni atmıştım ki telefonum çaldı.
"Olivia? Napıyorsun?"
"Nick'le oturuyoruz."
"Tamam. Müsait misiniz? David'le konuştum sizi görmeye gelecek. Ben de öyle. Bana onun niye bu kadar tatlı bir avukat olduğunu söylemediğini de yüz yüze konuşuruz hem." Güldüm.
"Kuaförde misin?"
"Kesinlikle. Saçlarım berbattı Ollie,fön çektiriyorum. Biraz da makyaj belki." Bu sefer daha çok güldüm.
"Peki. Ama bana bir daha Ollie deme." Nick arkamda güldü.
"Görüşürüz Ollie." Dedi Zoey ve telefonu kapattı.
"Ollie... Bunu niye daha önce düşünemedim? Çok iyi." Dedi Nick yanıma otururken. Püfledim.
"Hadi ama."
"Ne diyor?" Dedi Nick.
"David ve o buraya gelecek. Konuşmak için." Bakışlarım aşağı doğru inmeye başladı. Nick elimi tuttu.
"Bizimle uğraşmak ne demek görecek bebeğim. Sadece sabret ve kimseye kulak asma." Başımı tamam anlamında salladım ve elini başımın iki yanına koyup alnımı öptü. Ellerini başımdan çektim.
"Bunları niye çıkarmadın?" Ellerini çekti ama geri tuttum. Bandajları çıkardım. Görür görmez sinirim bozulmuştu.
"Sana söyledim. Ellerini parçalayacaksın! Niye yapıyorsun bunu?"
"Sinirden bir süre bandaj takmayı unutmuştum. Önemli bir şey değil. Acımıyor bile." Henüz kabuk bağlamamış yaralardan birine elimi bastırdım. Nick yüzünü anında buruşturup dişlerini sıktı.
"Ah! Peki acıyor tamam mı?"
"Pekala. Hemen geliyorum." Ona buzlu su dolu bir kap getirdim.
"Ellerini koy." Bana baktıktan sonra kaba baktı ve ellerini içine koyarken yine yüzünü buruşturdu. Ayağa kalktım.
"Buraya taşınırken ecza dolabına şimdi ihtiyacımız olmadığını söyleyen şapşalın aksine neyse ki ben almıştım." Dedim koridorda dolabın durduğu yere yürürken.
"O şapşal bazı şeyleri düşünemiyor doğru." Dedi Nick gülümseyerek. Ellerini çıkartıp nazikçe kuruladım. Sonra yaralara merhem sürüp beklettikten sonra sargı beziyle güzelce sardım. Nick ellerini değil beni takip ediyordu.
"Ne zaman bu kadar büyüdün?"
"Büyüdük." Diye düzelttim onu.
"Hayır. Ben her zaman biraz büyük gibiydim yani sana abin gibi müdahale ederdim." Düşününce ona hak verdim. Bazen ben de kendimi buna o kadar kaptırıyordum ki Nick benle yaşıt değilmiş gibi hissediyordum.
"Bazen çocukluğumuzu özlüyorum." Dedi Nick.
"Hala biraz küçük sayılırız." Güldü.
"Hadi ama. 22 yaşımıza gireceğiz yakında."
"Ben çocukluğumuzu özlemiyorum. Ne zaman çocukluğuma dair güzel bir şey hatırlamaya çalışsam aklıma tek gelen şey o anne ve babası bir arada olan çocuklar oluyor. Buna sen de dahildin. Sizi kıskandığımdan değil. Aslında biraz kıskanıyordum. Yani teyzem bana sizden ayrı bir muamele yapmadı ama yine de bilirsin işte... Neden bu saçmalıktan konuşuyorum bilmiyorum. Boşver."
"Hayır Olivia. Her zaman içine atıyorsun. Ben de duymak istiyorum. İçindekileri ben de bilmek istiyorum. Bu haksızlık. Sen beni bir kitapmışım gibi okuyorsun ve ben senin nasıl hissettiğini bile bilmiyorum." Ağzımın kenarıyla hafifçe gülümsedim.
"Yarısını bile dinlemek istemezsin."
"İstiyorum." Gözlerimin içine baktı. Gözlerim dolarken başka tarafa bakmaya çalıştım ve o sırada da kapı çaldı. Gözlerimi silerek kapıya yürüyüp kapıyı açtım.
"Hoşgeldin Zoey." Sarıldık. Bana baktı.
"Ağladın mı?"
"Hayır."
"Selam Nick naber?" Dedi Zoey koltuğa otururken.
"İyi Z senden?" Dedi Nick gülerek. Nick'in yanına oturdum.
"Ah şimdi de kocan bana Z diyor. Kesinlikle sana Ollie diyeceğim tamam." Nick bana bakıp gülmeye başladı.
"Neye gülüyorsunuz?" Dedi Zoey kaşlarını çatıp.
"Z az önce 'kocan' dedin."
"Ah bir gün o da olacak nasıl olsa!" Dedi o da gülerek. Nick otomatik olarak bana baktı ve elimi tuttu. Yüzündeki tebessümü biliyordum. Şimdi geleceği düşünüyordu.
"Tanrı aşkına iki eline birden nasıl zarar verdin?" Z'ye baktık. Birdenbire orada olduğunu unutmuş olabilirdim. Nick'leyken bu çok oluyordu.
"Bokstan. Matt'in kıçını tekmeleyeceğim." Yüzünde hain bir gülümseme oluştu.
"Hayır yapmayacaksın. Z ona bunun kötü bir fikir olduğunu söyle."
"Nick dövüşmeni izlemek güzel olurdu ama bu kötü bir fikir. Aksi halde Olivia canına okur."
"Evet sevgili Matthew'unun zarar görmesini istemiyor çünkü."
"Matt'in canı cehenneme Nick!"
"İşte böyle,evet kızım!" Dedi Zoey gülerek. Tekrar kapı çalınca ayağa kalktım.
"Yakışıklı avukat geldi." Dedi Zoey heycanlanarak. Güldüm ve kapıyı açtım.
"Hoşgeldin David." Dedim gülümseyerek.
"Hoşbulduk Bayan Culpo."
"Lütfen bana Olivia de. Hadi içeri gel." Zoey'nin onun karşısında ayılıp bayılmasını izlemek eğlenceliydi ama kafam başka yerlerdeydi ve tam anlamıyla eğleniyor sayılmazdım. David bize durum hakkında sorular sordu ve mahkeme olayından bahsetti.
"Hemen bir gün alıyorum. Canına okuyacağız." Dedi gülerek. Nick derin bir nefes alıp verdi.
"Bunu yasak yollardan sen hallet yoksa ben yapacağım." Dedi. David güldü.
"Şimdi gitsem iyi olacak. Sakin olun. Tamamen bende." Ayağa kalktı. Hepimiz kalktık.
"David araban var mı?" Dedi Zoey. Nick ve ben birbirimizin beline sarılmıştık. Birbirimize baktık ve sırıttık.
"Evet. Sizi bırakabilirim."
"Büronun orada inebilirim. Ve bana Zoey de." Nick'le iyice gülmeye başlamıştık.
"Evin büroya yakın mı?"
"Hayır." Nick'in omzuna kapandım.
"Seni eve bırakacağım." Dedi David gülümseyerek.
"Görüşürüz çocuklar." Zoey gülerek evden çıktı.
"Görüşürüz." Dedik aynı anda.
Bir hafta sonra doğumgünüm vardı ve iki hafta sonra da mahkeme. İşte yine can sıkıcı günler geliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...