Bozduğum rutini bu sene yine eski haline getirmeye çalışmıştım. Sabah kalktığımda Nick yanımda yoktu. Aslında bu kadar erken saatte uyanmayacağını düşünmüştüm. Her neyse ben de siyah kıyafetlerimden üstüme giyip çıkmaya hazırlanıyordum ki Nick'in salonda hazırladığı kahvaltıyı gördüm.
"Günaydın doğumgünü kızı. Hadi gel. Seni bekliyordum." Masaya göz attım. Bunlar cidden sevdiğim şeylerdi ama içimde herhangi bir yeme isteği yoktu.
"Nick teşekkür ederim ama sanırım pas geçeceğim."
"Ah bunları senin için hazırlamıştım. Neden? Yoksa yine biri sana kilo aldın falan mı dedi? Olivia, sağlıksız şeyler yapmaya kalkarsan..."
"Biliyorum. Hayır öyle bir şey değil sadece canım pek istemiyor. Çıkmam gerek." Araba anahtarlarımı arıyordum.
"Bende." Dedi Nick. Elinde anahtarlarımı gördüm. Almaya yeltenirken kolunu yukarı kaldırdı.
"Önce yemek yiyeceksin."
"Boşversene taksiyle giderim." Dedim bunu görünce. Kolumdan tuttu.
"Tamam. Ben de seninle geliyorum. Hadi gidelim." Arabaya binip havaalanına gittik. Belki biraz da New Jersey'de kalmamız gerekir diye yanımıza kıyafetlerimizi de almıştık. Bavulumu kaldırmaya çalıştım ama kendimi çok bitkin hissediyordum.
"Tamam bana bırak." Dedi Nick elimden bavulu alıp. Nick'in kendi uçağıyla gidiyorduk. O yüzden bavulu uçağa koyup tekrar merdivenden indi.
"Hadi gel." Dedi elini bana uzatıp. Kendim de çıkabilirdim ama bana yardım etmek için geri inmişti. Tamamen sessizdim. Uçaktan inip mezarlığa gidene kadar sessiz kaldım. Mezarın başına geldiğimizde yere çöktüm.
"Anne seni çok özledim!" Diye bağırıp ağlamaya başladım. Nick karşımda gözleri dolmuş bana bakıyordu ve yanıma eğilip beni kollarının arasına aldı.
"Bırak! Sen sarılınca geçmiyor! Kimse bir şey yapınca geçmiyor! Lanet olası on altı sene geçti ve hala aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyorum. Hayatımın sonuna kadar bunu çekmek zorunda olmamdan nefret ediyorum." Konuşmam hıçkırıklarım tarafından bölününce susmak zorunda kalmıştım. Nick saçlarımla oynuyor ve sakinleşmemi sağlamaya çalışıyordu. Nick konuşmaya başladı. Susup ne olduğunu anlamaya çalıştım.
"Merhaba teyze. Belki de artık sana anne demeliyim he? Olivia ve ben sonunda beraberiz. Onu merak ediyorsan,artık etme. Ben olduğum sürece kimse onun kılına bile zarar veremez. Ve ben hep onun yanında olacağım. Bir gün evleneceğiz. Sonra başka bir gün çocuklarımız olacak ve o da senin gibi anneliğin nasıl bir şey olduğunu görecek. Keşke bizimle konuşmanın bir yolu olsaydı ve Olivia'ya kendini incitmemesini söyleyebilseydin. Çünkü biliyorum bunu istemiyorsun. Bugün onun doğumgünü ve her sene kendini bu şekilde harap etmesini kimse istemiyor. Ama iyi olacak. Eğer gördüysen ve üzüldüysen merak etme. Elimden gelenin en iyisini yapmaya devam edeceğim. Eğer onu üzersem lütfen tanrıya beni de oraya almasını söyler misin?" Nick'in kolunu sıktım.
"Ah!"
"Saçmasapan konuşup beni üzme. Bir sevdiğimi daha kaybedersem aynı gün ben de ölürüm."
"Sadece ona seni mutlu etmekte ne kadar kararlı olduğumu anlatmaya çalışıyordum." Başımı kaldırdı. Saçlarımı elleriyle tarayarak düzeltti.
"Onu özlüyorum." Dedim burnumu çektikten sonra.
"Biliyorum." Dedi Nick. Yüzünde üzgün bir ifade vardı.
"Bazen annem varken büyümek nasıl bir şey olur bilmek istiyorum."
"Şey bu imkansız belki ama kendi çocuğun olduğunda görebilirsin."
"Bilmiyorum. Gerçekten iyi bir anne olacağımı sanmıyorum. Annelik duygusunu hiç tatmadım. Yani annem olması hissini bilseydim belki."
"Hadi ama,annem de senin annen gibi oldu."
"Evet ama onun gibi değil işte."
"Biliyorum. Bütün söyleyeceklerim bununla sınırlı kalıyor. Seni ne yapıp ne edip mutlu ederim bilmiyorum. Seni bu şekilde görmek istemiyorum."
"Evet biliyorum. Seneler oldu ve artık bunu aşmam gerek ama bir türlü olmuyor. Sanırım kafam yeterince meşgul değil."
"Keşke seni bir daha ağlarken görmesem."
"Keşke. Ama söz veremem."
"Evet ben de." Dedikten sonra ayağa kalktı.
"Gidiyor musun?"
"Evet. Kalkalım artık. Annemi ziyaret ettik. Bir ara da babamı ederiz. Ve bizimkileri." Dedi gülümseyerek.
"Bu hoş olurdu. Anneme senin de anne demen çok hoşuma gitti. Sanırım ben de diyebilirim." Gülümsedi.
"Çok mutlu olurum." Dedi. Yerden kalktım. Başım dönmüştü.
"Ah sana yemek yemeni söylemiştim. Hemen gidiyoruz." Dedi Nick. Elimden tutup hemen arabaya bindirdi ve bir yerde durup yemek yedik. Sonra beni buradaki evimize götürdü.
"Akşam yemeğinden önce bir-iki saat kestirsem olur mu?" Dedim başımı kaşıyarak.
"Tamam. Ben de biraz senaryomu okurum." Dedi başını sallayarak. Ben de içeri gidip biraz kestirdim. Kalktığımda hava kararmıştı. Kalkıp odadaki aynada kendime baktım gözümü ovdum. Salona doğru giderken evin her tarafı karanlıktı. Belki Nick de uyuyakalmıştı. Ah yani ya yemeği birlikte yapalım diyip bana yemek yaptıracaktı ya da dışarı çıkacaktık.
"Sürpriz!" Salondaki ışıkları açar açmaz içeride Nick'le benim birkaç yakın arkadaşımın olduğunu gördüm. Joe,Kevin ve Dani de buradaydı. Alena bile!
"Size inanmıyorum çocuklar! Ah bu çok güzel bir sürpriz." Ellerimi yüzüme kapatıp gülümsüyordum. Nick elinde pastayla geldi.
"Bunu sen mi yaptın?" Dedim ağzım açılırken.
"Evet. Hadi mumları üfle doğumgünü kızı." Herkesle birlikte o da doğumgünü şarkısını söylerken mumları üfledim. Dilek mi? Normalde söylememem gerekiyor ama siz yabancı değilsiniz. Nick'le bir ömür boyu mutlu bir evliliğimiz olmasını istemiştim. Neler olacağını göreceğiz bakalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Inseparable
FanfictionÜç erkek kardeş ve bir kız... Jonas kardeşler ve Olivia kendilerini bildiklerinden beri arkadaşlardır. Olivia'nın hayatta kalan tek yakını olan annesi de ölünce Olivia, Jonas ailesinin yeni kız çocuğu olur. Genç kız ve küçük kardeş Nick'in arasında...