Dayandığım ağaca daha da ağırlığımı verince pürüzlü, sivri dokusu sırtıma battı. Gölgesi kavurucu güneşten korunmam için ideal bir yerdi.Yirmi yaşındaydım. Dışarıdan bakan birisi on yedi yaşımın üzerinde olmama ihtimal vermiyordu. Evet küçüktüm. Sanki içimde yaşadığım yaşım bedenime yansımış gibiydi.
Okumak. Benim kuruluşum okuldu. Ezilerek geçen yaşamımda zincirlerimi kırmama izin veren tek yerdi. Azımsanamayacak kadar yüksek mevlalarla okula kabul edilebilirdim.
Hiçbir şeyde başarılı olamadığım gibi üniversite sınavında da başarılı olamamıştım. İdeallerime göre düşük bir puan almak hevesimi kırmıştı.
On sekiz yaşına geldiğiniz zaman yetimhane sizi acımadan kapının önüne koyuyordu. Benim o günüm geleceğime etki etmişti. Hayatıma şekil veren şey sınav değil kovuluşum olmuştu.
Gidecek yerim yoktu. Koca İstanbul'da tanıdık tek bir sima yoktu. Tanıdığım kişiler yetimhane ve okulumdaki kişilerle sınırlıydı. Sessiz olduğumu biliyordum. Arkadaş seçimim de buna göre şekilleniyordu.
Çoğunlukla bana tamamen zıt, konuşmaya meyilli kişilerle arkadaşlık kurardım. Onlar anlatmayı severdi. Ben de sıkılmadan dinlemeyi. Sonra onlara yetmez hale gelirdi. Benim hakkımda bir şeyler öğrenmek isteklerdi. Kendim hakkına anlatacağım en ufak şey yoktu.
Hayatım benden bağımsız bir şekilde şekillenmişti. Hiçbir konuda fikrim alınmamıştı. Bu yüzden kızgındım. Beni terk eden ailem hakkında anlatacağım ne olabilirdi ki? Beni sokağa atacak kadar acımasız olduklarını anlatabilirdim sadece.
Kolumu kaldırıp saate baktım. Gitme vakti gelmişti. Evi sevmiyordum. Dün çok güzeldi. Ahmet amca beni hep evine davet etse olmaz mıydı? Onun yanında kendimi korumak zorunda kalmazdım.
O deli adam şehirdeki tek sevdiğim adamdı. Yetimhaneden koparılınca herkes birer birer kendi hayatının getirilerini kabul etmek zorunda kalmıştı. Hepimiz kopmuştuk.
O tatlı adam bana kucak açmasa bir köşede sessizce öldürdüm. Ona hayatımın her anında minnet duyacaktım. Tek arkadaşımdı.
Yere serdiğim eşyalarımı kademeli olarak çantama yerleştirdim. Bir kolundan tutup sırtıma çekmeme kalmadan kolu uzadı. Yıpranmıştı. Bu sahip olduğum tek çantamdı. İçine daha az şey koymalıydım.
İçindekilerin bir kısmını tekrar dışarı çıkardım. Bir kısmını elimde taşısam daha iyi olurdu. Yerdekilere dokunmadan elimle destek aldım. Çantanın sağlam sapını kolumdan geçirdim. Eğilip yerdekileri de aldıktan sonra eve doğru yol aldım.
Evde içilen sınırsız sigara ve alkol değildi beni rahatsız eden. Bu da bir etkendi tabi. Ama asıl rahatsız olduğum gözünü benden ayırmayan Oğuz'du. Onun sıkıştırmalarına, bana dokundurduğu laflara dayanamıyordum.
" Millet. Yaren gelmiş. "
Bunu söyleyen sigara tiryakisi ev arkadaşımdı. Sarsak hareket etmediğinden ve de dilinde harfleri yuvarlamadan konuştuğundan içmediği aşikardı. Çok sık içmezdi. Sadece sığıntı erkek arkadaşı ve serseri ayak takımı geldiği zaman.
" Baldız. "
Öğürmemek için zor tuttum kendimi. Sarsak adımları bir an olsun değişmeyen alkolik sırtıma dokundu. Omzumu yavaşça sıktı.
" Selam. " dedim başıma bela açmamak için.Kadir'i sevmiyordum. Tek yaptığı evimizi meyhane olarak kullanmak bir de arkadaşımı kullanmaktı. Simge her şeyden habersiz aptal aşıklar gibi etrafta dolanıyor, ayakları yere değmiyordu. Çok saftı. Çevrede saf olarak tanımlanan kişi bendim. Ama aslında birçok şeyin farkında olurdum. Göz yummam uyuyor olduğumu göstermezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TECRÜBE
Ficção Adolescente๑۩⋂۩๑ Kırılgan kalbi dışında kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, hayatı yeni öğrenen bir kız. Kaybedecek çok şeyi olan, kendini affedemeyen bir adam. Sonbahar ve kışın hikayesi. Arada kalmış ve arada bırakmış. ๑۩⋂۩๑