ÜÇ YIL ÖNCE:Yetimhane müdüresi elindeki kağıdı tekrar gözden geçirdi. Bildik satırları defalarca okumasına rağmen sindire sindire bir kez daha okudu.
" İlk kez Doktor James Parkinson tarafından 1817 yılında tirek felç olarak tanımlanmıştır. Beynimizde hareketlerimizi kontrol eden ve bundan sorumlu olan hücreler bulunur. Bunlardan birisi de dopamindir. Dopamin beyine gelen bilgileri bir sinir hücresinden diğerine aktarıp vücut dengesini sağlar.
Fakat bu hücrelerin bir kısmı hasar gördüğünde ya da azaldığında dopamin salgılanmaz. Azalmış dopamin sonucu vücutta titreme, yavaş hareket etme gibi vücudun dengesinin bozulmasıyla ortaya çıkan hastalığa PARKİNSON HASTALIĞI denir.
Yavaş ve sinsi seyreden bir hastalıktır. Hastalık on yıl gibi bir süre boyunca sürekli ilerler. Başlangıçta tek taraflı belirtiler görülürken daha sonra bu bütün vücuda yayılır.
Bu hasarın neden ortaya çıktığı henüz bilinmemektedir. Genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin bu hastalıkta rol oynadığı düşünülmektedir. Hastalık genellikle kırk yaşın üstünde görülmekle birlikte aileden gelen kalıtsal faktörlere bağlı olarak %5'lik bir dilimde genç yaşta ortaya çıkar. "
Bunaldığını hissetti. Üzerine giydiği ince bluz bile vücudundan terler boşalmasına engel değildi. Oğlunun bahtsız oluşunu kabullenmişti. Yaptıkları için vicdanı sızım sızım sızlıyordu. Küçük bir kızdan yardım almaları bir yana bu kız yetimhanede büyüyen, gözetimindeki kızlardandı.
Etik değildi. İki ateş arasında kalmıştı. Bir anneydi. O kız, her ne kadar kimsesiz olsa da onu terk eden bir annesi vardı. Yeryüzündeki her çocuğun annesi vardı. Kızın sağlığını psikolojik yönden tehdit ettiği için üzülüyor, oğlunun ise ona ihtiyacı olduğunu görüyordu.
Çalınan kapıyla elindeki kağıdı çekmecesine tıktı. İçinde ağlamak isteyen tarafı bastırdı, otoriter ve kalın sesiyle sesin kaynağına gelmesi için bağırdı.
Yaren kolı kendine doğru çekti, böylece ikisi yüzyüze gelmiş oldu. Kızın yüzü çok berraktı. Kadın çok kez onun küçük yüzüne yerleşmiş iri gözlerini görünce afallardı. Çok güzel bir tondu gözleri. Hem rengi hem bakışları. Kızın bakışları çok anlamlıydı. Yumuşak bir o kadar da korkusuz.
" Gel bakalım Yaren. " Ona doğru yürüdüğü halde eliyle gelmesini işaret etti. Baş ağrısına iyi geleceğini düşündüğü ağrı kesiciden aldı ve ağzına attı. İlaç ağzına acı bir tat bırakırken sıkıntıyla iç çekti. " Sana minnettarım kızım. Birkaç gündür beni büyük bir zahmetten kurtardın. "
Yaren anladığını belli eden bir işaret yaptı. Belli belirsiz başını eğdi. Dışarıyla hiç tanışmamıştı. On yedi yaşında dışarıyı görmüştü. Ve hiç sevememişti. Burada her gece ağlayan çocuklardan daha beter durumda olanlar vardı. " Ben böyle hayal etmemiştim. "
Yüzünde hayal kırıklığını gizlemeyen kıza baktı. Böyle tatlı bir kızı bırakan anne, babaları anlamıyordu. Kendisi oğlunu asla bırakmazdı. Onun için her şeyi yapardı. " Neyi böyle hayal etmedin canım? "
Kız yaşıtlarına göre daha utangaç ve sessizdi. Sesi çok sık duyulmazdı. İnsanların onunla kurmaya çalıştığı iletişime cevap vermiyordu. Kendi başınaydı. Küçükken kendi başına oynardı. Şimdi de kendi başına vakit geçiriyordu.
Terk edilmiş birisi olarak bunu anlayabiliyordu kadın. Kendisi de insanlara karşı önyargılıydı. Ama bu kız bunun için fazla küçüktü. On yedi yaşında bir kıza benzemiyordu, minyon bedeni en az iki yaş daha küçük gösteriyordu. Yüzü de çok toy olduğunu belli eden bir etkendi .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TECRÜBE
Fiksi Remaja๑۩⋂۩๑ Kırılgan kalbi dışında kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, hayatı yeni öğrenen bir kız. Kaybedecek çok şeyi olan, kendini affedemeyen bir adam. Sonbahar ve kışın hikayesi. Arada kalmış ve arada bırakmış. ๑۩⋂۩๑