" Meğer susmak; İnsanın içiyle konuşmasıymış, geç farkettim. " KAHRAMAN TAZEOĞLUKum saatindeki kum taneleri gibiydi günler. Zaman hızla ilerliyor, her bir gün arkada kalıyordu. Bu üç erkekle aramdaki bağ güçleniyordu. Geceler dışında boş vaktim yoktu. Artık gece de onlarla geçiyordu. Çağan gideli birkaç haftayı geçmişti. Ve Işıl hakkında en küçük bir bilgisi yoktu.
Tutku'nun fikri doğrultusunda ona bir şey söylememe kararı almış, başarıyla uygulamıştık. Ona güvenmiyorduk. Güven kolay kazanılmıyordu.
İnsanları tanıdıkça onlardan kaçmaya çalışmam anlamsız gelmeye başlamıştı. Ben hepsini bir gruba sokmuştum. Hepsinin, beni araç olarak kullanacağına inanmıştım. Öyle değildi. Bazıları gerçekten sevilmeyi hak ediyordu.
İkizler sık sık arıyordu. Benimle bağlantılarını koparmadıklarını görmek, beni tarifi imkansız bir mutluluğa sevk ediyordu. Bir şeyler paylaşmayı seviyordum.
Sabahları şirketteydim. Üçten sonra da Işıl ile ilgileniyordum. Bu yoğun zaman dilimine rağmen ders çalışmaya vakit buluyordum. Işıl kendi başına oyalandığı anlar, benim çalışma saatimin bir bölümünü oluşturuyordu.
Işıl'la aramda elle tutulur bir değişim yoktu. Geldiğimde yaptığı böcek şakaları ve ıslak sulu şakalar eklenmişti o kadar. Bunlardan korkmam ona büyük bir keyif veriyordu. Onun mutlu olması da bana.
Yalnız olduğu için huysuzdu. Aslı Aksu'nun çok yoğun bir iş temposu vardı. Bu tempoya ayak uydurmak için kızını boşluyordu. Ve bu Işıl'ı gizliden gizliye üzüyordu. Küçük çocuk da bunu göstermemek adına annesine soğuk davranıyordu.
Işıl ile yalnızsak bana karşı tutumu değişmiyordu. Annesi gelecek olursa tavrı değişiyor, yakınlığı artıyordu. Annesi de kızının bana duyduğu ilgiden memnun, bir o kadar da şaşkındı.
Evde yeni bir düzen oluşturmuştuk. Çalışmam için daha sessiz bir ortam oluşturmuşlardı. Bireysel düşünmek yerine hepimiz için uğraşıyorduk. Önceleri herkes kendine yemek hazırlıyor, kendi bulaşığını yıkıyordu.
İzmit'te bunları halleden kişi Gizem olurdu. Ondan sonra büyük bir boşluk yaşamıştım, yaşamıştık. Özlem kaçınılmazdı.
Evde olmayı seviyordum. Eğlenceliydi. Tutku biraz istisna olsa da Asrın ve Çetin'in olduğu yerde gülmemek imkansızdı. Bir gün evde yerken ertesi gün dışarıda yemek yiyiyorduk. Canımız sıkılırsa geç saate rağmen sinemaya gidebiliyorduk.
Kendimi özgürleşmiş hissediyordum. Bileğime vurulan kelepçe çıkarılmış, esaret sona ermişti sanki. Ben dört duvardan çıkmıştım. Ve yeni bir dünyayı tanıyordum. Her günü dolu dolu geçen bir dünya.
Üç erkeğin arasında kalmamı da yadsımayı bırakmıştım. Beni birbirlerinden ayırmıyorlardı. Dertlerini öğrenmeyi başka bir zamana ertelemiştim. Çünkü acıyı paylaşmak kolay değildi. Bazen güven ve sevgi bile yeterli değildi. Zaman gerekiyordu.
Dünden kalan yorgunluk yüzünden dışarı çıkma planını yarına erteledik. Dün ilk kez bowling oynamıştım. Göründüğü kadar zor bir oyun değildi. Başlarda kendimi sıkmıştım. Ama öyle eğlenceliydi ki oyun ilerledikçe gevşedim.
Hata yapmayı önemsemedim. Asrın'ın hatalarıyla dalga geçtiğini gördükçe kendimi daha çok gevşemiş hissediyordum. İkili gruplar oluşturup oynamıştık. Ben ve Çetin, Asrın'la da Tutku.
Çetin benim eksiklerimi kapatmıştı. Ya da Asrın'ın hataları benden daha fazlaydı. Bizi izleyen gözler bile keyifliydi. Çokça gözün odak noktası olmuştuk. Çocuklar gibi eğlenmiştim kısaca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TECRÜBE
Novela Juvenil๑۩⋂۩๑ Kırılgan kalbi dışında kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, hayatı yeni öğrenen bir kız. Kaybedecek çok şeyi olan, kendini affedemeyen bir adam. Sonbahar ve kışın hikayesi. Arada kalmış ve arada bırakmış. ๑۩⋂۩๑