~5.10.2024~Yeni tür deniyoruz,
beceremezsem yerim 😎😎Cidden bu defa yorum falan yapın korkuyoree 🙄🙄
Agit'in evlenmek gibi bir niyeti ya da hayali hiç olmamıştı. İnsanların kusurlu dedikleri gençle bir kadının evlenmesini zaten hiç beklememişti. Doktorların doğumunda çift cinsiyetli olduğunu anladıklarında babasına ameliyat edebileceklerini söyleseler de babasının umursamazlığı kaderini belirlemişti.
Hiçbir zaman onların istedikleri gibi bir evlat olamamıştı, ne kadındı ne erkek, sadece tarlada insan gücüydü. Hor görülmekten ziyade görülmemişti bile, sanki hiç var olmamıştı.
Abileri askere giderken onun gidemeyeceği belliydi, büyük abisi komşu köyden kız kaçırıp evlendiğinde onun evlenemeyeceği belliydi. Aslında hiçbir zaman böyle bir istediği de olmamıştı.
Ta ki diğer abisi soylu bir ailenin kızını sevip kaçırdığı güne kadar. Bir insanın hayatı bir günde değişir miydi, kendi gözleriyle görmüştü.
Kızın ailesinin abisini kurşuna dizmesini engelleyen tek sebep, onların büyük oğullarına Agit'i berdel olarak almalarını istemeleriydi. Netice de kızın da gönlü vardı ve abisi çoktan imam nikahı kıydırmıştı.
Hiç kız kardeşi ya da ablası yoktu, neden onun gibi cinsiyeti bile belli olmayan birini istediklerini de annesinin ağzı kulaklarına varana kadar mutlulukla anlatırken duymuştu.
Meğer bu büyük oğlan kesinlikle bir kadınla evlenmek istemiyormuş. Ona asıl komik ve saçma gelen buydu. İçindeki o ses büyük bir belanın içine düştüğünü söylüyordu.
Bunun ilk yankısı da nikaha bile gelmeye tenezzül etmeyen damadın yokluğuydu. Annesi kolunu dürte dürte gösterdiği ve kayınvaliden olacak senin dediği kadının küçümseyici ve aşağılayıcı bakışları eğliğinde "Oğlum evlenecek bir kadın da aramıyor, senin gibi ne üdüğü belirsiz bir şey de. Ona hizmet etmekle yükümlüsün hepsi bu, iğrenç fikirlere kapılıp oğlumu ayartmaya çalışma sakın" cümlelerini dinledi.
Kısaca Agit ne üdüğü belirsiz bir şey ve oğluna hizmet edecek hizmetçiydi. Bu kadar varlıklı olmalarına rağmen oğluna neden bir hizmetçi tutmamıştı, bunu da yavaş yavaş ezile büzüle öğrenecekti.
Eve ilk kez bir bayram havası getirmeyi başarması acaba yirmi bir yıllık kefaletini öder miydi bilmiyordu ama annesi Agit'ten çok kendisine aldırdığı yeni kıyafetlerle ve ona düğün çeyizi olarak takılan altınları takıp evin içinde salına salına yürürken belki de sadece o an kendisini işe yarar biri zannetmişti.
Ama annesinin "Kedi olalı bir fare yakaladın. Ölene kadar sana mı bakacaktık, biraz da koca evinde ekmek ye" diyişi yüzünde kalan son mutluluk kırıntılarını silmişti. Annesine göre bir külfetten, sırtındaki yükten ve sofradaki bir tabaktan kurtulmuştu.
Bir hafta sonra alacaklı gibi gelinip evdeki üç beş kıyafeti bir bavula sıkıştırılmış, annesinin geri dönmesin diye arkasından dökmediği suyla bindiği arabada kaderine doğru yola çıktı ve bu defa ne olcağını bilmemekten korkuyordu.
Köyden çıkalı üç saat olmuştu ve Agit kendisini sadece bir iki kere gördüğü, o da tarla sahibinin hasadını pazarlıkla sattığı çarşıya onu da götürürken hayranlıkla izlediği büyük konakların ve tarihi sokakların içinden bulmuştu. Araba kocaman konağın bahçesinde durduğunda ölüm kadar sessizlik onu beklediğini görmüştü. Konakta ne bir düğün havası vardı ne de onları karşılamaya gelenler. Kapısını açan şoförün en azından sevecen gülümseyişine sığınarak arabadan indi.