48▪︎ Bağdat'tan Dönen Sultan

76 7 43
                                    

Şehzade Yahya'nın kırkı çıkmış, Gülşah Sultan'ın lohusa dönemi sona ermişti.

Leylifer bu kırk günde gerek Mahenver'in 'sürgün' tehditi gerek gitgide artan Gülşah problemi onun için son nokta olmuştu. Acısını hiç kolay olmasada bir kenara koymuştu, o ruh gibi halinden zorda olsa çıkmıştı. İki aydan fazla süredir kendine bakmıyordu, kilo vermiş, yüzü çökmüş, saçları dökülmüştü. Aynada gördüğü kişinin kendisi olduğuna inanamamıştı. O asla böyle görünmezdi, alımlıydı o, saçlarında daima ince dalgalar bulunur, gözleri parlar, elbiseleri öylesine nizami taşır ve her gören onun bir sultan olduğunu anlardı. Tabiki birkaç ay önce böyleydi..

Ama aynadaki bu görünüşün tekrar eski haline dönmeyeceği ile ilgili bir kesinlik yoktu.

O Leylifer'di, aklına koyduğunu yapardı. Yas'ta tutsa, acı içinde yansada ortalığı Gülşah yılanına bırakmazdı, bırakamazdı. Nasıl iki aydır kızı için bir hiç olarak yaşamışsa; üç evladı için her şeyi hiçe sayacaktı.

"Sultan'ım, dilediğiniz hatun geldi."

"Alın içeri." Leylifer sedirine geçerken içeri uzun boylu, kara kaş kara göz bir hatun girmişti. Bu endamlı hatun asilce selam vermiş ve Leylifer işaret ettiği yere geçmişti.

"Demek elleri sihirli hatun sensin, Efsun Hatun."

"Ellerim sihirli olmasada, bitkiler ve doğa ile siz sultanımızı efsunlayabilirim."

"Âlâ, senden bazı ilaçlar isteyeceğim."

"Emrinize amadeyim." Leylifer, Efsun Hatuna dilediği şeyleri söylemişti. Daha gür ve parlak saçlar için bitkiler, cildinde yaralar için merhemler, verdiği kiloları doğru şekilde alabilmek için ilaçlar ve daha niceleri.. Kaybettiği şeyleri bu hatun en doğal haliyle ona sunacaktı.

...

Mahenver sabahleyin inşa aşamasında olan Camii'ye uğramış ardından vakfına, Arslan Camii'ne ve türbelere gitmişti. Öğle vaktinde saraya döndüğünde epey yorulmuştu. Mimar başından kendi adına bir Cami yapılmasını buyurmuş ve tüm harcamaları kendi hazinesinden yapmıştı. Henüz yeni başlanan inşa için arazi düzlenmiş ve kazılara başlanmıştı. Hem vakfına hemde Arslan Camiine oldukça yakın bir yerdeydi, boğazı tamamen görecek, yürüme mesafesinde olan Arslan Camii ile muhtemelen bahçeleri birleştirilecekti. İleride bir gün bu iki Camiyi gören herkesin bu cihan aşkını bilmelerini istiyordu.

"Valide Sultan'ım, kahveniz." Gülçiçek Hatun fincanı, minik bardaktaki suyu ve birkaç lokumu sehpaya koyup kenara çekilmişti.

"Ben gelene dek bir durum oldu mu?"

"Harem sakindi, huzursuzluk olmadı, duyduğuma göre Leylifer Sultan bir hatunu çağırmış saraya."

"Kimmiş hatun?"

"İsmi Efsun'muş." Mahenver bir anda dona kaldı, bu isimde bir hatunun büyücü olma ihtimali epey yüksekti. "Neciymiş?"

"Hatun bitkilerden şifali ilaçlar, merhemler yaparmış."

"Âlâ, hatun saraydan çıktıktan sonra Leylifer'i huzuruma çağır."

"Emredersiniz." Gülçiçek tekrar kenara çekilirken Selimiye Kalfa harem defterini mühürletmek için içeri girmişti.

...

Gülşah Sultan, minik şehzadesi ile bizzat ilgileniyordu. Etrafında pervane olan hatunlar sadece ona hizmet ederken şehzadeyle sadece o ilgileniyordu.

"Sultanım, dilediğiniz kumaşlar geldi."

"Âlâ, terziyi çağırın tez vakitte gelip ölçülerimi alsın bayrama az kaldı." İki hafta sonra ramazan başlayacaktı. Bayramdan önce ölçüler alınırsa işler çok daha kolay halledilirdi. "Bir esnaf vardı, ondan haber geldi mi?"

Sarayın Yansıması ||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin